Maç seyrederken, rock dinlerken, barlarda, açık havada, meyhanelerde rakı içen nüfus hızla gençleşti

Kimler rakı içer?

Eskiden ne kadar kolaydı bu soruyu cevaplamak. Orta yaş ve yukarısı erkekler. “İyi de nasıl erkekler” denildiğinde de en fazla birkaç gruba alınabilirdi. Uzakdoğu sporlarındaki kuşaklar gibi rind’ler, akşamcılar, yeni başlayanlar, zayıflar (ayyaşlar, sarhoşlar, içmesini bilmeyenler). Ve tabii kahir ekseriyeti erkekler.

Şimdi öyle mi ya?

>>KADINLAR

“Eskiden” rakıda kadın algısı şöyleydi: Kadın sofrayı kurar, hizmet eder, erkek rakı içer. Piknikte kadın yemekleri yapar, herşeyi hazırlar toplar temizler, erkek iki tane mangal yeller kan ter içinde bütün işi yapmış havasına kapılır. Bu durum değişiyor.

“Eskiden” en fazla kadehlere “unutma beni” örgüleriyle filan “erkeklerini eve erken rica eden” şefkat unsurları olarak anılırlardı. Bu durum da değişiyor.

Rakı içen eser miktarda kadına da “erkek kadın” filan denirdi. Eksik olmasınlar onlar da bunun hakkını vermek ister gibi sek yahut çok sert içerlerdi rakıyı. Üzerime vazife değil ama sek rakı bence rakı değildir. Sevene karışmam ama bence o başka bir içkidir. Ankara Viskisi gibi. Rahmetlinin seveni çoktu. Ama bir viski değildi o.

Sonra yavaş yavaş meyhanelere kadınlar takılmaya başladı.

Şimdi kadınlar rakı içiyor. Hakikaten içiyorlar. Kadın kadına içiyorlar, “kızlı erkekli” içiyorlar. Rakamlar da bunu söylüyor.

>>GENÇLER

Rakı deyince bir başka algı da orta yaşlı ve yukarısının içkisi olmasıydı. Hep şöyle gelirdi insanlara: “Bu kuşak tükenecek ve yavaş yavaş rakı içen kalmayacak”.

Hiç öyle olmadı durum. Maç seyrederken, rock dinlerken, barlarda, açık havada, meyhanelerde rakı içen nüfus hızla gençleşti.

Bunda tabii rakının “zahmetli içki” imajının bir miktar zedelenmesinin de faydası oldu. Hoş, rakı her daim diğer içkilere göre zahmetlidir. Yok öyle bira gibi kapağını açtığın an içilmeye hazır olsun. Su bulacaksın, hepsi soğuk değilse buz bulacaksın, meze bulacaksın, muhabbet bulacaksın…

Öğrenci evlerinde masaya gazeteyi seren iki de yeşil erik buldu mu kuruyor çilingiri.

Rakının esasında bir tek muhabbete ihtiyacı vardır. Bu fikir de yayılıyor.

Üstelik artık gençler arasında rakıya kesintisiz racon kesenlere karşı şahane bir mizah da üretiliyor.

>>MEYHANLER

Rakı tüketen insanların değişmesiyle birlikte meyhaneler de itibar kazandı. Şöyle bir de kanıtı var bunun. Tan Morgül ve Ulus Atayurt’un birlikte hazırladıkları ve Overteam Yayınları’ndan yayınlanan “İstanbul Meyhaneleri ve Balık Lokantaları” kitabı titizlikle hazırlanmış bir rehber kitaptı. Aslında kitabın adı “İstanbul Meyhaneleri” olacaktı. Lakin kitap yayınlandığında yazarların kitaba katmak istedikleri bir çok mekan meyhane olarak anılmak istemiyordu. O yüzden kitaba “balık lokantaları” eki yapmak zorunda kalmışlardı.

Hakikaten de o yıllarda bir çok mekan kendisine meyhane demezdi. Kapısında “Meyhane” yazan çok çok az mekan vardı.

Bu kitap, 2010 yılında yayınlanmıştı. Sadece dört sene sonra, 2014’te yine Overteam Yayınları tarafından yayınlanan ve çok daha fazla mekana yer veren “Türkiye Meyhaneler Rehberi” hazırlandığında böyle bir ek yapmaya gerek kalmamıştı. Hiç bir mekandan böyle bir talep gelmedi. Ve artık pek çok mekan tabelasına gururla meyhane olduğunu yazmıştı.

>>İTİBAR MESELESİ

Meyhane kelimesinin itibar kazanarak kullanıma girmesi bir işe daha yaradı. Meyhaneler, içkinin nezaketle tüketildiği yerlerdir. Kavgadan uzak, içkinin fenalıklarından büyük oranda azade, nezih yerlerdir.

Bu köşede hep söylediğimiz gibi, içkiden kültürünü çıkarın geriye uyuşturucu kalır. Ve Türkiye’de 500 yıllık kültürü olan yegane içki rakıdır.

Kültür olduğu zaman tüketim ona göre, o tüketim dahilinde olur. Şimdi ne mutlu ki kadınların ve gençlerin hızlı katılımıyla bu kültür güncellenerek ve güzelleşerek devam ediyor. Bütün aksi teşebbüslere rağmen rakı direniyor.
Türkiye zaten pek az içki tüketilen bir yer. Bu iyi de bir şey hiç kuşkusuz. Fakat içkisini içenin gettolara kapatılmış, sadece içkisini içmek üzere “kurulmuş” insanlar olması hiçbirimizin çıkarına değil. Tam olarak o vakit içkinin uyuşturucu yüzü ortaya çıkar. Ve o çirkin yüzünde konuşurken ağzı yüzü kaymış, sokaklarda naralar atan, şiddet eğilimli insanlara kapı aralanır.

Ben bunun en güzel örneğini Hindistan’da gördüm. Tutucu mahallelerde köşelere itilmiş “permit house”lar vardır. Permit izin demek ve bir içkili mekanın “permit house” olarak anılması başlı başına komik. İngiliz sömürgesi zamanında içki ruhsata bağlanmış. Ve izni olan yerler izinleri olduğunu duyurmak için kapılarına bunu yazmaya başlamış ve öylece kalmış. İçkiyi bırakmak isteyenlere tavsiye ederim. Tutucu şehirlerdeki permit house’ler hakikaten ayyaş mekanıdır ve çok ürkütücüdürler. Aynı şekilde permit house’larda yahut sokaklarda ev yapımı içkilerle bir köşeye itilmiş şekilde “demlenen”ler hızla kaynamaya başlarlar ve Hindistan’ın uzak durulması gereken nüfusunu oluştururlar.

>>NEREDE O ESKİ MEYHANELER?

Velhasıl, bir kere daha söyleyelim. Bırakalım bu “Nerede o eski meyhaneler” muhabbetini. Yeni meyhaneler pek güzeller. Bırakalım o erkek mekanlarını. Kendilerine göre bir güzelliği elbette vardı hepsinin. Taptaze mezeler, kalender barbalar güzel şeyler. Bir örnek mezeler, tüccar mekanlar, müdavimini tanımayan meyhane sahipleri kötü şeyler. Ben her durumda yeni meyhaneleri tercih ediyorum. Umarım kadınlar ve gençlerin bu ilgisi sürer ve meyhaneler bu 500 yıllık kültürü yaşatan örnek mekanlar olarak varlıklarını sürdürürler.

Vefa Zat abimizin hep söylediği gibi. Allah kimseyi meyhanesiz memlekete düşürmesin.

Şerefe.