KESK’in örgütlenme sorunlarından birisi de emek ve sermaye çelişkisini esas alan ‘sınıf ve kitle sendikacılığı’ anlayışı yerine, mücadeleyi kimlik-kültür sorunlarına indirgeyen sendikal anlayışın egemen hale gelmesidir.

Kimlik değil sınıf için sendikacılık

Emek Servisi

Salgın döneminde emekçilerin sorunları katlanırken sendikaların üzerine de büyük sorumluluk düştü. Kamu ya da özel sektör fark etmeksizin emekçilerin iş yükü arttı, çalışma koşulları ağırlaştı, iş cinayetleri Covid-19 hastalığı nedeniyle hızlı bir ivme kazandı. Emekçilerin sorunları da talepleri de arttı. Emek hareketi ivme kazanmaya çalışırken sendika genel kurullarına da mücadele çizginin nasıl olacağı yönündeki tartışmalar damga vurdu.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası da (TÜM BEL-SEN) bugün Ankara’da 11’inci Genel Kurulu için toplanacak. Kurul ‘Toplu sözleşmesiz sendika, grevsiz toplu sözleşme hakkı olmaz’ sloganıyla gerçekleştirilecek.

Gazetemize konuşan TÜM BEL-SEN Genel Örgütlenme Sekreteri Mümtaz Başar, KESK’in iş yerlerinde örgütlenirken yaşadığı olumsuzluklara değinerek sorunlardan birinin nedenini şu şekilde değerlendirdi: “Örgütlenme önündeki olumsuzluklardan bir diğeri de KESK yönetimlerinde emek ve sermaye çelişkisini esas alan ‘sınıf ve kitle sendikacılığı’ anlayışı yerine, kimlik-kültür sorunlarına indirgeyen bir sendikal mücadele anlayışının egemen hale gelmesidir.”
İktidarın kaybetmeye tahammülü yok

Başar, iktidarın siyasi, toplumsal ve ekonomik olarak girdiği krizden çıkamayarak artık yönetemez hale geldiğini ve bu kaygı ve öfkeyle muhalefet ve emek hareketi üzerindeki tahakkümü artırmaya çalıştığını aktardı. Bu baskıya karşı emek hareketinin birleşik mücadelesinin önemine vurgu yapan Başar, iktidarın kaybetmeye tahammülü olmadığının altını çizdi. Bütün bunlara karşı mücadele perspektifi, antiemperyalist, antikapitalist, bağımsız, laik, demokratik bir siyasal cephe oluşturmayı gerekliliğine değinen Başar “KESK ve bağlı sendikaların geldiği durum bütünüyle değerlendirme konusu yapılmadan kamu emekçileri hareketinin yeniden kurulması mümkün değildir” dedi.

SINIF KİTLE SENDİKACILIĞI ANLAYIŞI EGEMEN OLMALI

KESK’in kamu emekçilerinin sendikal politik sözcüsü olma hedefiyle hayat bulduğunu hatırlatan Başar sözlerine şöyle devam etti: “KESK, zamanla KESK içindeki kimi siyasal anlayışların ihtiyacına cevap veren çizgiye kadar gerilemesinin muhasebesini devrimci tarzda yapmadığı her geçen gün, emek ve demokrasi mücadelesi mevzi kaybına devam edecektir. Pandemi koşullarının derinleştirdiği, ekonomik krizin etkileri halkın yaşam koşullarını katlanılamaz boyutlara taşıyor. Buna karşın toplumdaki desteği giderek azalan, pandeminin; eğitim, sağlık ve ulaşım başta olmak üzere kamusal alanda yarattığı sorunlarla birlikte işsizlik ve yoksulluğun derinleşmesine karşı toplumun sınıfsal eksenli talepleri de yükseliyor. Böyle bir dönemde emek hareketinin en önemli mevzilerinden birisi olan KESK’in böyle bir krize sürüklenmiş olması kuşkusuz ki ciddi bir sorundur. Kamu hizmetlerinde yaşanan büyük çaplı özelleştirmeler, teknolojik gelişmelerin yarattığı yeni olanaklar, siyasal islamcı tek adam rejiminin baskıcı politikaları, yandaş sendikaların artan etkinlikleri, toplumsal kamplaşmanın ulaştığı boyutlar gibi pek çok dışsal etmen KESK’in ve bağlı sendikaların özellikle işyeri örgütlenmelerinde ciddi olumsuzluklar yaratmıştır. Yaşanan sorunların kaynaklarının sadece dışsal olduğunu söylemek yeterli bir değerlendirme olmadığı gibi, KESK’e ve bağlı sendikalara egemen olan hatalı eğilimleri yok saymak anlamına da gelecektir. Bu hataların en belirleyici olanı yıllar içerisinde KESK yönetimlerinde emek ve sermaye çelişkisini esas alan ‘sınıf ve kitle sendikacılığı’ anlayışı yerine, kimlik-kültür sorunlarına indirgeyen bir sendikal mücadele anlayışının egemen hale gelmesidir.”

SENDİKA SINIF ÇIKARLARINI KORUMALI

Sınıf çıkarlarını korumak için oluşturulmuş sendikal örgütlülüklerde emeğin çıkarlarını farklı taleplerle eşitlemenin mücadelenin kendi doğası ile çeliştiğini aktaran Başar, “Bu çelişki, örgütsel bünyenin doğal refleksleri ile yönetim kademelerinin refleksleri arasındaki açıyı her defasında daha da büyütmektedir. Sınıf ve kitle sendikacılığının üzerine oturduğu zemin; dili, dini, ırkı, düşüncesi, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun en geniş cephede emekçilerin bir araya getirildiği ve ortak bir mücadelede birleştiği zemindir” diye konuştu.

YENİ BİR YOL AÇMANIN ZAMANI

Başar son olarak şunları söyledi: “Tüm-Bel Sen kongresinin kamuda yaşanan dönüşümün ve bu dönüşüme cevap üretecek devrimci bir tarzda örgütlenmiş sınıf kitle sendikacılığının köklü bir tartışmaya ve değişime cevap üretebildiği ölçüde anlamlı olacak. Emek hareketinin ve KESK’in birikmiş sorunlarını ele almak ve yeni bir devrimci emek siyaseti ihtiyacına ilişkin yanıt arayışlarını güçlendirmek üzere Devrimci Sendikal Dayanışma olarak bir çıkış yolunu birlikte tartışmak ve bulmak üzere yeni bir adım atıyoruz. Emek hareketinin krizinin temel dinamiklerinin ne olduğu, emeğin parçalı yapısını ortadan kaldıracak birleşik bir emek siyasetinin olanaklarının nasıl geliştirileceğini, pandeminin derinleştirdiği krizden emekçilerin yükselen sınıfsal taleplerinin nasıl örgütleneceği, vb. sorulara birlikte yanıtlar arayarak yeni bir yol açmanın zamanıdır.”