Google Play Store
App Store

Berlin’de yaşayan siyaset bilimci Dr. Yaşar Aydın Almanya’da ırkçı partinin yükselişini değerlendirdi. Aydın, “Piyasa güçleri, bütün topluma hâkim olmaya başlayınca problem ve koruma refleksi oluşuyor. Neoliberal sistem ve kimlik politikaları bu noktaya getirdi” dedi.

Kimlik siyaseti ırkçılığı besledi
Dr. Yaşar Aydın ile Berlin’de görüştük. Irkçı yükselişe karşı en büyük gücün örgütlü bir sivil toplum olduğunu aktardı.

Semra KARDEŞOĞLU

Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ırkçı bir parti ilk kez bir eyalette seçimi kazandı, diğerinde az farkla ikinci parti oldu. Anketlere göre AfD, Saksonya ve Türingen’den sonra yarın Brandenburg eyaletinde de yapılacak seçimde yüksek oranda oy alabilir. Diğer partiler bir taktik geliştirmezse birinci parti de olabilir. Her beş kişiden birinin göçmen olduğu ve 3 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığı ülkede bu sonuçlar ne getirir? Almanya bu noktaya nasıl geldi? Koalisyon ortaklarının bunda payı ne? Toplumsal muhalefet bu yükselişi durdurabilir mi? Sınır kontrolleri ve ‘nitelikli’ göçmen anlaşmaları ne sonuç getirir? Bu sorunun yanıtlarını aradık. Görüştüğümüz ilk isim, Berlin’deki siyaset ve dış politika araştırma enstitüsü SWP’de çalışan, uluslararası ilişkiler ve göç alanında araştırmalar yapan Dr. Yaşar Aydın oldu. Sorduk yanıtladı.

Almanya’da ırkçı partinin yükselişini izliyoruz. Yarın da Brandenburg eyaletinde seçim var. Siyaset dünyası bu seçimi yakından takip ediyor. AfD'nin böyle bir noktaya gelmesi beklenen bir şey miydi? İşaretleri var mıydı? İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu noktaya nasıl gelindi?

AfD’nin yükselişi evet beklenen bir şeydi. Bunun işaretleri vardı. Korona sürecinde kritik bir kırılma yaşandığını düşünüyorum. Bu süreçte Almanya'da hükümet, demokratik kurallardan biraz uzaklaştı. Kapanma süreci, sınırların kapatılması. Aslında bu sağcıların istediği şeydi. Farklı gerekçeyle de olsa sınırlar kapandı. Aşı sürecinde de demokratik teamüllere çok uyulmadı. Halk yeterince bilgilendirilmedi ve bütün bunlar tepki çekti. Aşırı sağ kesim bunu çok iyi kullandı.

BUNUN ALTERNATİFİ YOK DEMEK KAPIYI KAPATIYOR

Aşı nasıl etkiledi? O kadar kritik önemde miydi koronaya karşı aşı?

Hükümet karar alma süreçlerini devre dışı bıraktı. Örneğin meclis çalışmadı. Olağanüstü bir durum vardı elbette ama halkı ikna edecek bir tartışma da olmadı. Mesela aşı karşıtlarını ikna edilemedi. Liberal, demokratik ve çoğulcu bir ülkeden beklenen tartışma süreçleri olmadı. Burada bir tepki de birikti. Göçle ilgili sorunlar zaten vardı, bu süreçte biraz daha gün yüzüne çıkmaya başladı. Son olarak da Ukrayna Savaşı popülist, aşırı sağ yaklaşımları biraz daha artırdı. Hükümetin verdiği destek yanlıştır, doğrudur o tartışmaya girmiyorum ama şöyle bir şey var: Yaklaşık 20 yıldır, Şansölye Merkel döneminde (2005–2021) de alınan birçok kararda şu dendi: Bunun alternatifi yok. Avrupa Birliği'nin alternatifi yok. Avrupa Birliği bütünleşmesinin, birlik içinde daha derin bir entegrasyona gitmenin alternatifi yok dendi. Bu da bir tepki oluşturdu. Her şeyin alternatifi vardır, ölüm dışında. Savaşın da alternatifi var. Avrupa Birliği'nin tabii ki alternatifi var. Bu alternatifler çözüm mü, daha mı olumlu? O ayrı konu. Örneğin AB bütünleşmesinin alternatifi, ulus devletin tahkim edilmesi. Bu iyi bir alternatif mi? Ayrı konu, ama alternatif yok deyince tartışmayı da peşinen ortadan kaldırıyorsunuz. Bu da mevcut siyasal sisteme ve partilere karşı bir tepki birikimine yol açıyor.

Ekonomik cephede yaşananlar nasıl etkiledi?

Bir Alman düşünün okulda başarısız olmuş, eğitim şansını değerlendirememiş. Şimdi onlara bir alternatif sunmak, bir şans daha vermek gerekiyor. Almanya'da 30-40 sene çalışmış, iyi bir bir iş yerinden emekli olmuş birini düşünün. Emeklilik maaşının yetmediğini düşünün. Böylesi insanlar var, ayın sonunu getiremediği için sokakta şişe toplamak zorunda kalıyor. Bunlar görülüyor. O zaman göçmenlere karşı kıskançlık oluşuyor. İnsanın doğasında var kıskançlık. “Her şey onlara yapılıyor” hissiyatı oluşuyor. Elbette bu doğru değil. Onlara her şey yapılmıyor ama öyle görünüyor. Ukrayna Savaşı da işin içine girdi. Hiçbir şeyin alternatifi yoktur denmesine karşı bu parti “Alternatif benim” dedi. Zaten ismi de Almanya için Alternatif. Ulus devletin Avrupa Birliği'nin alternatifi olduğunu dile getiriyor. İşte savaş, ekonomi vs. gibi konularda farklı politikalar geliştiriyor.

BU SAVAŞIN KARŞILIĞI İNSANLARDA YOK

Ukrayna Savaşı’nda hükümet tavrını ve gerekçelerini yeterince anlatamadı mı sizce?

Hükümetin çıkıp, Ukrayna'ya destek vermemizin nedeni şudur, alternatifi de şudur, ama bu arzulanabilir bir alternatif değildir, çözüm getirmez demesi gerekirdi. Bunu istiyor musunuz demedi. Çok iyi hatırlıyorum eski Almanya Şansölyesi Helmut Schmidt şöyle demişti halka: “Ekonomik sıkıntımız var. Buna karşı iki seçeneğimiz mevcut. Ya enflasyonla mücadele edeceğiz. Bu işsizliği biraz artıracak, çünkü ekonomiyi soğutacağız. Ya da enflasyonu biraz olsun sineye çekeceğiz. Ya yüzde 5 enflasyon, ya da yüzde 5 işsizlik. Yani alternatifi var demişti. Şimdi bu yapılmıyor. Ukrayna savaşının alternatifi yok, şunun alternatifi yok, bunun alternatifi yok. E savaşın siyasal amacı ne? Bunun çok ikna edici bir cevabı yok ya da kitleler ikna edilemiyor. Kitlelerle, seçmenlerle iletişim yeterli değil. Niye bu savaş başladı ne yapılıyor? Bu sorunun karşılığı yok insanlarda. Bir de antidemokratik bir şekilde tartışıyoruz meseleyi. Karşıt fikir olunca hemen Putin yanlısı diye yaftalanabiliyor. O zaman şu oluyor: Muhafazakâr ya da işte ne bileyim popülist milliyetçi diye yaftalanabiliyor bu kişiler. Bakın siz demokrasiden bahsediyorsunuz ama işinize geldiği zaman.  Bunu tartışabiliyor muyuz? Çok sayıda insan olaya böyle bakıyor. Bunun üstüne koalisyon ortaklarının arasındaki anlaşmazlıklar, uyumsuzluklar da gelince insanların tepkisi arttı ve bu sonuçlara yol açtı.

Avrupa’daki sağcı ve ırkçı yükselişin olduğu hangi ülkelere benziyor Almanya?

Fransa var. Orada da benzeri sorunlar var. Radikal sağ milliyetçi kesim dediğimiz. İtalya'da işte Meloni var. Macaristan var. Gerçi Macaristan biraz farklı. İktidara geldikten sonra otoriterleşti. Türkiye’ye benziyor. Bizde de Erdoğan demokrasi vaadiyle geldi. Sonra otoriterleşti. Ben otoriter bir rejim getireceğim demedi. Avrupa Birliği'ne yakınlaştıracağım dedi.

Almanya’da ırkçı AfD’ye karşı binlerce kişi protesto gösterisi yaptı. Gözler yarınki Brandenburg seçiminde.

KİMLİK SİYASETİ KAPİTALİZMİN PAYANDASI OLDU

Peki özellikle genç seçmenin sağ partiye oy verdiği görülüyor. Burada özel nedenler var mı? Yoksa benzer nedenler mi?

Göç önemli bir nokta ama sadece göçle sınırlamak çok doğru değil. Bu yüzden liberal siyasal sistem diyorum. Burada neoliberal ekonomi de işin içine giriyor. İşte liberal demokrasi anlayışımız var, 4 yılda bir seçim. Şu biraz göz ardı ediliyor. Demokrasinin özü çoğunluğun iktidarıydı. Ayrıcalıklı azınlıklara karşı getirilmiş bir şeydi. Sonrasında demokrasinin çoğunluk tahakkümüne yol açtığını gözlemledik, deneyimledik ve buna karşı azınlık haklarını öne çıkardık. Bu son derece doğru bir gelişmeydi. Ancak son zamanlarda azınlık haklarının her şeyin üstüne koyulduğu yönünde bir hissiyat gelişti geniş halk kesimlerinde. İktidara İyi de siz tamamıyla azınlığın haklarıyla uğraşıyorsunuz. Örneğin tamam cinsiyet konusunda hassas olmamız lazım. Dilimizi de ona göre düzenlememiz lazım. Ama bunu her yıl yeni bir düzenleme getirerek yaparsanız bıkkınlık yaratır insanlarda.  Muhafazakârlar bunu da kullandı. “Azınlık haklarını çok öne çıkarıyorsunuz ve bir ajandanız var bunu bize dayatıyorsunuz” diyor gençler.

Bir de bu kimlik politikası meselesi var. Başlangıçta özgürleştiriciydi. Ama şu an bu kimlik politikası tamamıyla kapitalist sistemin ya da neoliberal sistemin bir payandası haline gelmiş durumda. İşte kimliklerin her an ve sınırsızca değişebilir bir olgu olduğu yanılsaması gençlerde tepki çekiyor. Şimdi bir genç şöyle düşünüyor: Herkes kafasına göre bir kimlik ortaya atacaksa bu işin sonu nereye varacak? Ben de bir kimlik ortaya atayım. Kabul ediyor musun etmiyor musun? Kendimi örneğin kadın gibi hissediyorum, bu benim örneğin kadın tuvaletine girmemi haklı çıkarır mı? Ya da bir spor müsabakasında kadınlarla yarışmak istersem ne olacak? Kimlik meseleleri insanlarda bir belirsizlik ve korku da yaratıyor.

“Almanya’da Alman kültürünün egemen olmasını istiyorum” diyorlar. Çok kültürlülük ne getiriyor? O zaman bürokrasinin dili ne olacak? Ordunun polisin dili ne olacak. Bütün bunlar karmaşık sorunlar ve insanlarda da korku yaratıyor.

IRAK VE AFGANİSTAN’DAKİ YALANIN SONUCU

Almanya’da uzun yıllar ırkçılığa karşı mücadele verildi. Katı kurallar getirildi. Şimdi ırkçı ve sağ bir partiye oy verirken geçmiş endişesi yaşanmıyor mu? Yaşananlar gençler için çok mu geride kaldı?

Herkesin tarihle bağlantısı o kadar güçlü değil. Almanya tarihinin üzerine çok eğitim verdi. Bu bir kesimde bir bıkkınlık yarattı. Yani her şeyi işte getirip Nazilere, Yahudi soykırımına bağlamak bir kesimde tepki yarattı. Toplumun büyük kesiminde çok derin bir tarih bilinci yok. Bir kısmı da ciddi bilinçli bir şekilde bunu göreceleştiriyor. “Ya bu abartılmıştı” diyor. Bu da başkalarına inandırıcı gelebiliyor. Çünkü insanlar şunu gördü: Siyasette yalan var, çok ciddi sistematik bir yalan var. Bunu Irak'ta gördük. Irak’ta bize yalan söylendi. Afganistan’da yalan söylendi. Muhtemelen, belki 2. Dünya Savaşı sonrasında da yalan söylenmiş olabilir kuşkusu oluştu insanlarda.

Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da ‘Sağı sağ ile yenme politikaları’ üretildi. Bugün Almanya’nın kara sınırlarında başlatılan kontrol uygulaması buna örnek olarak gösteriliyor. Sağı sağ ile yenmek mümkün mü sizce?

Tam tersine, sağ politikalara yöneldiğinizde, onlara meşruiyet sağlıyorsunuz. Ama tabii şu da var, çok sert katı da duramıyorsunuz. Futboldan bir örnek verecek olursak, şut çekmeden önce topu göğsünüzde yumuşatmanız gerekiyor bazen . Sınır kontrollerinde de içeriye pasaportsuz girenler var mı ona bakıyorlar. Ama bu AfD’nin yükselişi öncesi yapılsaydı belki farklı olabilirdi. Şimdiki uygulama sşırı sağa meşruiyet sağlıyor.

Mesela Potsdam’da bir çalıştayda aşırı sağcı politikacılar göçmenleri geri göndermekten bahsettiler. Bu ortaya çıkınca tepkiler oluştu demokrat çevrelerde, bu yürüyüşlerle protesto edildi, demokrasiye ve çok kültürlülüğe sahip çıkıldı. Ama öncesinde Başbakan da bir dergiye verdiği mülakatta“Biz göçmenleri göndereceğiz” demişti. Bir kesimde şöyle düşünüyor: Gönderecekseniz niye göndermiyorsunuz o zaman? Yasa koymuşsanız neden uygulamıyorsunuz? Yasayı ciddiye almıyorsunuz demek! Solingen’de yurtdışı edilmesi gereken bir kişi insanlara saldırınca ortam gerildi bir anda. Hukuk devleti kendi kurallarını ciddiye almalı. Aksi halde aşırı sağın “sınırlarımızı dahi kontrol edemiyorsunuz” eleştirisine maruz kalır.

MÜHENDİSİ ALIP ANNESİNİ BIRAKAMAZSINIZ

Nitelikli göçmen anlaşmaları imzalanıyor. En son Özbekistan’la yapıldı. Bu ne getirecek? Sadece mühendis doktor mu alınacak demek.

Hiçbir toplum tek başına hareket edemez. Sadece ihtiyaç duyduğumu alacağım diyemezsiniz. Mühendis aldınız. Eşi, çocukları ya da anne babası kalifiye değilse ne olacak? Zaten çok kalifiye bir elemansa, Körfez ülkeleri, ABD ya da Kanada’ya da gidebilir. Ayrıca kalifiye insanlar Almanya’da hak ettiği parayı alamıyor. Daha vahim bir durum var. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi. Ona rağmen gelir dağılımı çok bozuk.

Neoliberal politikaların sonucu bu. 60’lı 70’li yıllarda refah artışları söz konusuydu. Kazanımlar oldu. Ama sonrasındaki neoliberal politikalar başlangıçta başarı göstermiş olsalar da son zamanlarda sürekli kriz üretiyor, iktisadi, siyasi ve sosyal tıkanmalar yaratıyor. Almanya’da mülkiyet sahipliği düşüktür. Bu mülksüzlük şunu da getiriyor. Elindeki tek güvence güçlü ve etkin bir sosyal devlet. Bu sosyal devletin yıpranıp zayıflamasından korkuyor. Gelecek kaygısı duyuyor. Sonuç da bu.

ÖRGÜTLÜ VE GÜÇLÜ TOPLUMSAL HAREKET KORUR

Aşırı sağın bu güçlenişine karşı sizi umutlu kılan ne? Neye güvenilmeli?

Krizler karşısında kendini üretebilir, bağışıklığı olan bir demokrasi var. Bir de örgütlü ve güçlü bir sivil toplum hareketi var. Genel seçimde durum çok farklı olabilir. Ancak AfD’nin sadece güçlenmesi bile bazı insanların daha pervasız hareket etmelerine yol açabilir. Bu genel tablo uzun süre kalacak gibi. Mevcut liberal demokrasi kendisine bir çeki düzen vermeli, vermezse beş yıl sonra daha olumsuz bir noktaya gelinir.

Brandenburg seçimi yarın yapılacak ne olacak sizce? AfD birinci parti çıkacak mı?

Brandehnburg seçiminde taktik oy kullanıIabilir. SPD’nin birinci parti olması için CDU oylarının bir kısmının oraya yönelmesini sağlayabilir. Aşırı sağa karşı set oluşturmak için sorumlu davranalım dendi. Ama dediğim gibi asıl mesele liberal demokratik sistemin yıpranması. Toplumda piyasa güçleri, bütün topluma hakim olmaya başladığı zaman problemler, ciddi bozulmalar ortaya çıkıyor ve toplumda koruma refleksi oluşuyor. Bu sistemi rayına oturtmak için yeniden alternatif siyasetler gelişiyor. Ekonomiyi, neoliberalizmi gördük. Pandemi döneminde çöktü. Neoliberal sistemin tek hedefi kar kriteriydi ama salgında ondan uzaklaşılmak zorunda kalındı. Kimlik politikaları da çözüm olmadı. Herkes kendi kimliğine kapandı, hapsoldu. Toplum ile piyasa arasında yeni bir dengenin oluşması gerekiyor. Bütün mesele bu dengesizliği düzeltirken, yol kazası geçirecek miyiz geçirmeyecek miyiz? Başlıca soru bu.