Kimseyi mutlu etmeyen AB ‘anlaşması’

Muhafazakar Parti lideri, Başbakan Theresa May geçen hafta Salı akşamı ağzı kulaklarında kısaca ‘Brexit Anlaşması’ diyebileceğimiz AB’den çıkış anlaşmasının hazır olduğunu duyurdu. Ardından bakanları başbakanlık konutuna çağırdı ve ertesi gün 5 saat süren bakanlar kurulu özel toplantısının ardından akşam haberlerinde bakanların Brexit Anlaşmasını desteklediğini duyurdu.

May’in açıklamasında kullandığı kelimeler beklenen şüpheleri doğrular nitelikteydi. May bakanların anlaşmayı oy birliğiyle değil kollektif olarak desteklediğini söylüyordu.
Perşembe sabahı bakanların istifaları geldi. AB müzkarelerinden sorumlu bakan Raab’ın istifası özellikle önemliydi. Çünkü Raab, May’in istifası durumunda parti liderliği yarışında potansiyel adaylardan birisi. Aynı zamanda müzakereleri içerden bilen birisinin istifası aynı zamanda işlerin hiç de istendiği gibi gitmediğini gösteriyordu.

Brexit anlaşmasının taslağı yaklaşık 600 sayfalık bir belge olmasına karşın ne ticari ilişkiler, ne güvenlik ilişkileri ve de ilişkilerin gelecekteki durumuna ilişkin bir şey söylemiyordu. Çok tartışılan tazminat meselesi dahi muğlak ifadelerle geçiştirilmiş durumdaydı. Halbuki herkesin kafasındaki soru kaç para ödenecek? 40 milyar Avro mu yoksa 60 milyar mı?

Bir başka önemli mesele olan Kuzey İrlanda-İrlanda Cumhuriyeti sınırı meselesi ne olacak sorusuydu. Anlaşma bu konuda da sadece ucu acık bir Gümrük Birliği düzenlemesi öneriyor. AB’den ayrılma taraftarı Muhafazakarlar Gümrük Birliği’ne razı olmakla birlikte bunun ucu açık ve süresiz olmasına itiraz ediyorlar.

Genel olarak da anlaşma hemen her konuda ‘iki taraf ortak karar verecekler’ şeklinde ucu açık bırakılmış durumda.

Bu anlamda anlaşma Brexit’i hayata geçirmekten ziyade sanki Theresa May’in başbakanlığını uzatma amaçlı gibi.

Brexitçi Muhafazakarların liderlerinden Rees-Mogg Perşembe günü Başbakan May için güven oylaması dilekçesi verdi. Halihazırda 4-5 bakan istifa etmiş durumda ve arkasının gelmesi bekleniyor. Brexit Anlaşmasını ve Mayi protesto eden Muhafazakar Partili milletvekili sayısı yüze yaklaşırken hem liderlik yarışı neredeyse kesin iken muhtemel bir genel seçim de mümkün.

David Lammy gibi İşçi Partili milletvekilleri istifaları memnuniyetle karşılarken çoğunluk Brexit anlaşmasının yeni bir referandumda oylanmasını istiyorlar.

2016 Referandumunun yüzde 51 küsura karşı yüzde 48 küsur sonuçlandığını düşünürsek aslında demokratik teamüllerin azınlığın haklarını ve taleplerini de dikkate almak olduğuna inanıyorsak, zaten referandum sonucunun bir tür gümrük birliği anlaşması olduğu ortada.

Çıkalım diyenler AB’nin ülke politikasına, yasalarına ve işleyişine çok müdahale ettiğini söyluyorlardı. Aynı zamanda serbest işgücü hareketliliğinin aşırı göç yarattığını düşünüyorlardı. Diğer taraftaö AB üyeliğinden yana olanlar serbest pazar ve ticari ilişkilerin önemine ve AB’nin ülkedeki sosyal refahla ilgili kural ve uygulamalara önemli katkısı olduğunu ileri sürüyorlardı. Bunun da ötesinde birlikte olmanın ekonomik, sosyal ve kültürel olarak pozitif olduğunu vurguluyorlardı. Daha soldan çıkalım diyenler de AB’nin demokratik olmayan yanlarına vurgu yapıyorlardı.

Bunların bir ortalamasını alırsanız vize serbestisi olan ancak yerleşme serbestisi olmayan geniş bir gümrük birliği anlaşması bu talepleri karşılar görünüyor.

Ancak bu anlaşmayı ne May ne de başka bir lider bu öneriyi getirebilecek durumda değil. Bunun tek yolu sadece bunu soran ve detaylı olarak açıklayıp soran bir referandum sonucuna göre oluşacak yeni hükümet bunu başarabilir. Önceki referandum sonucuna ve şimdiki kamuoyu eğlimlerine bakılırsa böyle bir teklif ezici bir çoğunluğun desteğini alabilir ve ülkedeki yarılmayı durdurabilir.

Bunun yine de Sosyalist Demokratik bir Avrupa idealinin çok uzağında olduğunun altını çizmek gerek.