Fırsattan istifade etmek isteyen bazı ev sahipleri sürgün yoluna kendi kiracılarını da yollamaya niyetleniyor. Bu nedenle ya sürgün edileceksiniz ya da ev sahibinizin yüce gönüllüğü sayesinde mevcut evinizde esaret altında yaşayacaksınız.

Kira sorununa iyi gelecek seçim vaatleri

OZAN GÜNDOĞDU

Gündelik hayatın temel gündeminde kiralar başı çekiyor. 20 milyonun üzerinde kişinin kirada oturduğu memlekette kiralardaki artış büyük bir sosyal krize dönüşmüş durumda. Öncelikle sorunun sayısal boyutunu tespit edelim.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) sahibinden.com verilerini analiz ederek konut piyasasına ilişkin bir rapor yayımladı. Buna göre kiralar, temmuz ayı itibarıyla önceki yıla göre yüzde 28,2 oranında artmış görünüyor. Ülke genelinde bir metrekarelik kiralık konutun bedeli geçen yılın temmuz ayında 15,4 TL iken bu yılın temmuz ayında bu sayı 19,8 TL oldu. Başka bir ifadeyle 100 metrekare bir evin ortalama kirası bin 980 TL olarak hesaplanıyor. Büyükşehirlerde ise durum daha kötü. Ülke genelinde yüzde 28,2 olan yıllık kira artış oranı İstanbul’da yüzde 42,3. Mega kentte bir metrekareye ödeyeceğiniz ortalama kira 29,5 TL’ye ulaşmış durumda. 100 metrekare bir evde oturmak için her ay ortalama 2 bin 950 TL’yi gözden çıkarmalısınız.

Bu tablo, içinden geçtiğimiz dönemin sayısal ifadesi. Ancak sorun, sayısal olarak ifade edilemeyecek kadar toplumsal bir nitelik kazanmış durumda. Milyonlar için hele ki genç ücretliler için konut sahibi olmak, artık hayali kurulan bir şey olmaktan çıktı. ‘Mülksüzlüğün kabullenilmesi’ biçiminde karşımıza çıkan bu sorun, Türkiye’nin ücretli sınıfları için yeni bir nitelik kaybı anlamına geliyor. Ev sahibi olma hayalinin giderek lüksleşmesiyle birlikte, kiracılık, genel olarak bir ‘ücretli sınıf özelliği’ne dönüşüyor. Ücretli kesimlerin büyükşehirlerde ev sahibi olabilmesinin herhangi bir yolu yok. Çünkü ne konut kredilerinin taksitleri ödenebilir durumda ne de emekli ikramiyeleri ev almaya yetiyor. Bu süreç bugünden yarına düzelmeyeceğine, ücretli kesimler çalışırken ev sahibi olamayacağına ve üç kuruşluk emekli maaşıyla da bu kiralar ödenemeyeceğine göre 20-30 yıl sonraki emekliler ya çocuklarının yanına yerleşecek ya da sokakta kalacaklar. Bu nedenle genç çiftlerin, evlatlarıyla iyi geçinmeleri kendi çıkarlarına olur. Aksi halde sokakta yaşayabilirsiniz.

Düzenin böyle gitmesi halinde bu soruna dönük pansuman çözüm, yaşlı bakımevlerinin sayısını şimdiden artırmak olabilir. Çünkü evsiz yaşlılar ülkesinde sokaklarda ölümü bekleyen insanlar görmek istemeyiz. Daha zamanı değil ama 10 yıl sonra yaşlı bakım evlerine ihtiyacımız artacak. Seçim vaatleri pansumanlara bayılır. İşte size mis gibi bir seçim vaadi. Kolları sıvamanın, ileriki yılların kış aylarında sokaklarda soğuktan ölecek emeklileri kurtarmanın vakti geliyor. Belki spor salonlarına yatak, battaniye de atılabilir. Sosyal devlet olmak bunu gerektirir.

Bu tabloya bakıp ‘yok artık’ denebilir. O halde sayılara yaslanalım. 2014’te 16 milyon 728 bin olan kiracı nüfus sayısı, 6 yıl sonra 2020’de 21 milyon 451 bine yükseldi.* Bu kadar kısa süre içinde kiradaki yurttaş sayısında 5 milyona yakın artış yaşandı. Bu gelişmenin en temel nedeni ücretli kesimlerin ev sahibi olabilmesi için sistemin çözüm sunmuyor olması. On yıllar içinde köyündeki tarlasını, bahçesini, evini sattıran, daha sonra emekli ikramiyesini tırpanlayan düzen, ücretli kesimlerin kentte ev sahibi olmasının önündeki tüm imkânları bitirmiş durumda.

Kiralardaki artış bu hızda devam etmeyecek olsa bile, düşmeyeceği de ortada. Kent merkezinden kentin çeperlerine doğru yaşanan sürgün, çeperlerdeki kira bedellerini de yukarı yönlü tetikliyor. İstanbul’da bu nedenle artık ‘ucuz muhit’ neredeyse kalmadı. Kiralık ev arayanın vay haline ama kirada hâlihazırda oturanın da asabını diri tutması gerekir. Çünkü fırsattan istifade etmek isteyen bazı ev sahipleri sürgün yoluna kendi kiracılarını da yollamaya niyetleniyor. Emlakçılar ise sürecin kışkırtıcısı. Bu nedenle ya sürgün edileceksiniz ya da ev sahibinizin yüce gönüllüğü sayesinde mevcut evinizde esaret altında yaşayacaksınız. Bu koşullarda kim cesaret eder başka bir eve keyfe keder çıkmaya…

Sadece bunlar değil tabii. Ücretli kesimler içinde sadece şanslı olanları sokakta yaşasa bile bir biçimde emekliliğini görebilecek. Biraz daha şanssız olanlar yakın zamanda yaşanacak ücretli katliamına kurban gidecekler. Ne demek ücretli katliamı?

Kiralardaki artışla birlikte özellikle İstanbul’da sirkülasyon arttı, sürgünler başladı. İstanbul’da eskiden ücretli kesimlerin de oturabildiği birçok semt, artık ücretli aileleri barındıramıyor. Emekçiler, daha ucuz muhitlere ya da konutlara doğru sürgün ediliyor. İnsanca yaşam koşullarını bir tarafa bırakalım ve sadece ‘yaşam koşulları’na odaklanalım. ‘İstanbul’da hangi evler daha ucuz’ sorusunun cevabı; 99 Depremi’nden önce yapılmış konutlar ya da zemini bataklık olan semtlerde bulunan evler... Ücretli kesimlerin bir kısmı bu evlere sürgün ediliyorsa, yakın zamanda bir ücretli katliamı yaşanması da muhtemel değil mi? Nasıl ki Covid-19 bir işçi sınıfı hastalığına dönüştüyse, birkaç yıl içinde yaşanacağı bilinen 7,2 ila 7,6 şiddetindeki İstanbul Depremi’nde de ölenler emekçiler olacak. Ev sahibinin güvenli konutlarda, kiracıların depremde çökmesi muhtemel evlerde yaşadığı böyle bir düzende ev sahibi konutunu depreme dayanıklı hale getirmek için yatırım yapar mı? Yaptı diyelim, apartmanın geri kalan ev sahipleri buna razı olur mu? Allah’a sığınmak, İstanbul Depremi hiç olmayacakmış gibi yaşamak halkımızın aklına gelen temel çözüm. Zira bu düzen içinde başka bir çözüm de görünmüyor. İşte mevcut sorunun en net ifadesi; birkaç yıl içinde tabutlarına dönüşecek evlerin içinde emekliliği hakkında endişelenerek yaşamak… Bu soruna ilişkin seçim vaadi olarak deprem çantası dağıtılması düşünülebilir.

Tabii, bunların tümü kirasını zorlanarak da olsa ödeyebilen insanlar için geçerli. Yani bir biçimde bulup buluşturup kiranızı ödeyebiliyorsanız İstanbul Depremi’nin sizi es geçmesi halinde emekliliğinizde nerede barınacağınıza ilişkin endişelenmeye başlayabilirsiniz. Ancak sizin acı sonunuz çok daha yakında da olabilir. Araştırmalar ücretli kesimlerin sadece dörtte birinin ay sonunda tasarruf yapabildiğini ortaya koyuyor. Geri kalanın ya geliri giderini karşılamıyor ve giderek borçlanıyor ya da ay sonuna başa baş giriyor. Eğer bu geri kalan içindeki bir kiracıysanız -ki ücretliyseniz muhtemelen kiracısınızdır- ekim ayında elektriğe zam geleceğini, kış aylarında doğalgaz faturasının da konut giderlerine ekleneceğini, gıda enflasyonunun da mevsimsel nedenlerle daha da artacağını hesaba katmalısınız. Dolayısıyla sizin için bu kış ya soğuk geçecek ya da bol miktarda makarna tüketeceksiniz. İşte size mis gibi bir seçim vaadi daha… Ücretli kesimlere battaniye yardımı!


Kaynak; Sözcü