Milyonlarca çalışanı ilgilendiren iki konu yeniden gündemde. Bunlardan biri kiralık işçilik, diğeri ise kıdem tazminatı fonu. Muhalefetin asgari ücret konusunda oluşturduğu güçlü kamuoyu baskısı ve seçim kaygısıyla nedeniyle, asgari ücreti 1300 liraya çıkarmak zorunda kalan hükümet, ardından hemen kiralık işçilik uygulamasını gündeme getirdi. Halen Meclis gündeminde olan kiralık işçilik tasarısı, işçilere verilen 300 lira zammın karşılığını işverenlerin misliyle geri almasına yarayacak bir esnek-güvencesiz çalışma uygulaması.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Soylu tasarıya kiralık işçilik demenin haksızlık olduğunu söylüyor. Oysa tasarının iş bulma faaliyetini kazanç kapısı haline getirdiği açık. Bu yüzden kiralık işçilik tanımı cuk oturmuş bir ifade. Meselenin özünü bu kadar veciz anlatan bir başka tanım bulunamazdı. Ancak sayın bakana isterse başka isimler de önerelim: İşçi simsarlığı, emek komisyonculuğu, modern amele pazarı...
Kiralık işçilik tasarısı Meclis gündemindeyken kıdem tazminatı etrafında da tartışma devam ediyor. Ancak henüz kıdem tazminatına ilişkin bir tasarı hazırlanmış değil. Maliye ve Çalışma Bakanlarının açıklamaları ortalıkta uçuşuyor ama henüz bir hükümet tasarısı yok. Sendikalar kıdem tazminatında geriye gidişe izin vermeyeceklerini söylüyor. Son olarak Türk-İş Başkanı Atalay 30 günlük kıdem tazminatı tutarından taviz vermeyeceklerini açıkladı. Fona ise hazine garantisi koşuluyla evet diyebileceklerini açıkladı.

Türk-İş’in 30 günlük kıdem tazminatından kararlı tutum alması olumlu iken fon konusunda gevşemesi önemli bir zaaf. Çünkü kıdem tazminatının fona devri iş güvencesini zayıflatan bir unsur. Ancak buna rağmen kıdem tazminatında asıl düğüm 30 günlük tutarda. Sermaye örgütleri ve hükümetin ekonomi/maliye kanadı yıllardır kıdem tazminatı tutarının 15 güne düşürülmesini istiyor. Hatta bu konuda birkaç yıl önce ekonomi bürokrasisi tarafından bir bireysel kıdem tazminatı fonu taslağı hazırlandı.



Kıdem tazminatının fona devredilmesi durumunda işverenler her ay tıpkı sosyal güvenlik ve işsizlik sigortası primleri gibi bu fona kıdem tazminatı fonu primi yatıracaklar. Kıdem tazminatının 30 günlük son ücret üzerinden ödenebilmesi için yaklaşık yüzde 8 aylık prim ödenmesi gerekiyor. Kıdem tazminatı tıpkı ücret gibi bir işveren yükümlülüğü olduğu için bu primlerin işveren tarafından yatırılması gerekiyor.
İşverenler ayda yüzde 8 civarında yeni bir prim ödemesini kabul eder mi? Şimdiye kadar yaptıkları açıklamalara bakılırsa bu pek mümkün değil. Sermaye neden kıdem tazminatı gibi zamana yayılmış ve dalgalı seyreden bir maliyet yerine aylık yüzde 8 civarında ek bir maliyete evet desin? Nitekim gerek TİSK gerekse TOBB 30 gün ve yüzde 8 prim ödenmesine yol açacak bir fon formülüne karşı çıktıklarını açıkladılar. Şimdiye kadar dile getirilen formüller de (işsizlik sigortası işveren payının bir puan düşürülmesi gibi) sorunu çözecek gibi değil.

Anlaşılan hükümetin ekonomi/maliye kanadı kıdem tazminatı fonuna yeni bir tasarruf aracı ve inşaat gibi bazı sektörlere kaynak aktaracak bir mekanizma olarak bakıyor ve bu yüzden fonda ısrar ediyor. Koyun can derdinde kasap et derdinde!

Kıdem tazminatı fonu şu an çözümü imkânsız bir denklem gibi duruyor. Bir pat durumu var. Hükümetin kıdem tazminatını yarıya düşürmesi oldukça zor. İşverenler ise 30 gün tutarında bir fon formülüne ve yüzde 8 ek prime razı değil. Sendikalar ise 30 günde ısrarlı. Kıdem tazminatı fonu primleri devlet tarafından ödenemeyeceğine göre. Bu havuz problemini çözmek zor.

Geriye şu ihtimal kalıyor: Kıdem tazminatı ile kiralık işçilik takas edilecek. Öyle görünüyor ki hükümet kiralık işçilik tasarısını yasalaştıracak ve kıdem tazminatı konusunda sosyal taraflar arasında uzlaşma yok gerekçesiyle kıdem tazminatı konusunu bir süreliğine rafa kaldıracak ve dönüp sendikalara “bir işverenlerin bir sizin dediğiniz” oldu diyecek.

Sendikalar kıdem tazminatı konusunda gösterdikleri hassasiyeti kiralık işçilik konusunda göstermeyerek hata ediyor. Acil olan kiralık işçilik girişiminin engellenmesidir.