Buralarda sebze-meyve almak istediğimde, mutlaka bahçelerinden topladıkları ürünleri yol üstünde satan köylülerden alırım. Paranın tamamının köylülerin cebine girmesini istediğim için bu yolu tercih ediyorum. Gezdiğim köylerde gördüklerim ve dinlediklerimden son otuz yılda köylülüğün başına gelenler hakkında epeyce şey öğrendiğim için bu konuda çok hassasım.

Bir süre önce “Çin köylülüğü hakkında bir araştırma raporu” adlı bir kitaptan haberim olunca çok sevindim. Fakat sevincim yarım kaldı; çünkü kitap yasaklanmış. İyi bir kitapçı dostun varsa, böyle yasaklar burada büyük sorun sayılmaz. Velhasıl, Pekin’deki dostum kitabı bulmuş. Emin bir yerde sakladığını söyledi. Yolum düştüğünde alacağım.

Burada genellikle ÇKP’nin yaydığı sis perdesini aralayan gerçek komünistlerin ve ÇKP ile bir nedenle anlaşmazlığa düşenlerin kitapları yasaklanır. Bu da öyle bir kitap: Gerçek komünistlerin elinden çıkmış ve kapitalist yoldan kalkınma sürecinde Çin köylülüğünün başına gelenleri anlatıyor. Birkaç gün arayla yaşadığım iki can acıtıcı olay nedeniyle bu kitabı okumak benim için artık bir görev oldu.

Aylık toplutaşıma kartı almak için gişede sıranın bana gelmesini bekliyorum. Önümdeki kişi on beş dakikadır gişe memuruna umutsuzca meramını anlatmaya çalışıyor. Her halinden yoksulluk akan, ezilmişliği yüzünden okunan bu göçmen köylü aylık toplutaşıma pasosu için istenen paraya çok fazla olduğu gerekçesiyle itiraz ediyor. Aslında yaptığına itiraz denemez; ezilmiş ve muhtaç bir insanın yakarış yüklü diliyle insafa çağırıyor. Memur ise onun bu eyalete kayıtlı olmadığını, eyalet yasaları gereğince göçmenlerin eyalet sakinlerine göre yüzde elli fazla ödemeleri gerektiğini söylüyor ve eyalet ulaşım dairesi yetkilileri ile konuşmasını öneriyor.

Ödemesi gereken para sıradan işlerde çalışan biri için küçük bir miktar sayılmaz. Bu insanlar her ihtiyaçlarından kısarak para biriktirmek ve köylerine göndermek için buralara geliyorlar, buna mecburlar. Köylerindeki gelirleri ancak yoksulluk sınırında, çoğunlukla bu sınırın altında, yaşamalarına yetiyor. Şehirde düzenli bir işi olan bir çocuğa sahip aileler şanslı sayılıyor. Çocuğun desteğiyle ailesi nispeten rahat yaşayabiliyor. Fakat geçen yıl izlediğim bir programda köylüler, sağlık ve eğitim hizmetlerinin paralı olması nedeniyle, artık tek çocuk yetiştirmenin bile zorlaştığından bahsediyorlardı. Köylülerin ne anlatmak istediğini geçen hafta ben de anladım.

Bir köyde öğretmenlik yapan arkadaşımdan “Kam, biraz para gönderebilir misin? Bir çocuğu doktora götürmem gerekiyor” diye bir mesaj geldi. Dinlediğim hikâye o kadar canımı acıttı ki, bir süredir küllenmeye yüz tutan ÇKP düşmanlığım depreşti. Hikâye şu: Köyde sekiz yaşında bir kız çocuğunun kolu kırılmış fakat ailesinin doktora götürecek parası olmadığı için kolu kırık-çıkıktan anladığı söylenen biri tarafından sarılmış. Arkadaşım çocuğu doktora götürmese, kaç gündür çektiği acı bir tarafa, sakat kalması işten bile değil. Bu yaşadıklarından sonra, kırılanın çocuğun kolu mu yoksa kalbi ve iyi bir gelecek umudu mu olduğunu varsın ÇKP hesap etsin.
 

Bu nasıl komünizm
Ne komünizmi, yok öyle bir şey! Tarihçi Gao bir yazısında “Deng Xiaoping ve 1978 sonrası partide ağırlığı artan ekip sosyalist değillerdi ve hiçbir zaman da sosyalist olmadılar. Onlar küçük burjuva devrimcileriydiler” diyor. Bence de doğru. Gücü ellerine geçirdiklerinde de küçük burjuva devrimcilikleri hortladı ve “Çin rüyasını” var etmek için neoliberal politikalarla kapitalist yoldan kalkınmayı seçtiler. Gerekli ucuz işgücü için de köylülüğe göz diktiler. Köylüleri çeşitli politikalarla yoksullaştırarak ucuz işgücüne katılmaya mecbur ettiler.

Bir solcu Çinli iktisatçının ifadesiyle, “Kıyı bölgeleri ve kentler Avrupalaşırken, ülkenin kalbi olan kırsal bölgeler Afrikalaştı.” Mevzu bundan ibaret…