İktidar koalisyonunun asr-ı saadet dönemi sona erme sinyalleri vermeye başladığında, Express dergisine bir röportaj vermiştim. Cemaat ve AKP arasındaki ilişkiyi çok kırılgan bir dehşet dengesi olarak adlandırmıştım. Sağlı sollu el enselerle sürdürülen bu denge, 17-25 Aralık soruşturmalarıyla kırıldı.

Ortak suçlardan yolsuzluk ve savaş suçları AKP’ye yazıldı. Hukuk dışı dinlemeler ve kurgu davalar ise Cemaat’in sorumluluğuna terk edildi. Cemaat, “haram yemedik, AKP’nin yolsuzluklarıyla mücadele ettik, o nedenle hükümet bize saldırdı” diyerek geçmişini unutturmaya çalıştı.

AKP ise gözümüzün önünde olup biten hırsızlıkları darbe girişimi olarak anlatıp kurgu davalarda hiç sorumluluğu yokmuş gibi iktidar mevziini korumayı başardı. Bunu yaparken de baştan beri her iki konuda da doğru ve tutarlı pozisyon almış birçok kişiyi ve partiyi ya darbeci ya da Cemaatçi ilan etti.

Tüm sağcı/gerici iktidarların yaptığı gibi sorumlusu oldukları krizin/skandalın mağduru diye pazarladılar kendilerini. Devleti beraber soydukları, hukuksuzlukları beraber kotardıkları Cemaat safrasını atıp biraz daha devam ettiler. Savunmaları ve açıklamaları çok basit: Kandırıldım!

Evet, birinci tekil şahıs olarak kandırıldım!

Köşe yazarları, işadamları, din adamları, bürokratlar, hâkimler, savcılar, hatta yüksek yargıçlar hepsi bir anda o tekil şahısın kandırıldığını anlayıp uyanmasıyla, hepsi birden aydılar. Adeta kolektif bir aldatılmadan kolektif uyanışa geçtiler. İnsanın uzaktan toplu zihin kontrolü, Telegram, Mançuryalı Aday fantezilerine inanası geliyor!

Tabii ki aldatılmamışlardı. Devletin tüm olanakları ellerindeyken, bırakın devletin olanaklarını, asgari zeka ve akıl varken aldanmanın mümkün olamayacağı şeylerdi yaşananlar. Üstelik dalga geçtikleri laikçi teyzeler, CHP, sosyalist solun önemli bir kısmı aldanmamıştı pekâlâ ya da çabucak olanı biteni anlamıştı. Hadi baştan beri hedefte olan İşçi Partisi ve ÇYDD gibi kurumlarla askerleri, soruşturma konusu olduğu için dinlemediniz. Devrimci Karargâh, KCK Basın davası gibi davalar da mı uyandırmamıştı?

Cemaat ise sanki hiç payı yokmuş gibi birden bire yolsuzlukları keşfetti, yıllar yılı ırzına geçtiği demokrasi, hukuk, adalet, basın özgürlüğü gibi kavramları keşfetti.

Ve tabii ki uyanmamışlardı. Onlar bilinçli derin bir kötülüğü hayata geçirdiler. Sadece kırılgan dehşet dengesi bozulmuş ve sürdürülemez olmuştu.

Koalisyonun dominant ve kitlesel desteği fazla olan kliği, cemaat safrasını atıp yağma düzenini sürdürebileceğini sanıyor. Oysa 20 yıl önceye götürdükleri Kürt sorunu, Cumhurbaşbakanımsının ve etrafındaki garip elemanların cahil egolarıyla birlikte, AKP’den geri kalanlar arasındaki dengeleri daha da kırılgan hale getirdi.

Arınç – Gökçek küfürleşmesi AKP içi dengenin de kırılgan bir dehşet dengesine dönüştüğünü gösteriyor. Yıkıcı bir ekonomik krizden, artık yok sayılan Kürt sorununun tetikleyeceği bir iç savaşa; Ortadoğu’da bir savaştan, yaygın IŞİD terörüne kadar bir dizi tehdit bu dehşet dengesinin sonucu olabilir.

Ahlaki seviyelerini bir kez daha gördük. Cemaatle yaşadıklarını kendi içlerinde de yaşayacaklar. Bu dehşet dengesi bozulduğunda yıkıcı sonuçlarla karşılaşmamak için, AKP’ye destek veren yurttaşların bu kez bu toplu aldanma aldatılma yöntemlerine prim vermemeleri, bir kez olsun nereye gittiğimizi sorgulamaları gerekir. İnanın şimdi olup bitenler de çok açık. Ancak bu aldanışın faturası çok daha ağır olacak. Bir kez olsun sorgulamadığınız adam, kendini kaleye hapsedip ne yasa tanıyor ne ahlak. İşte gördünüz cam gibi şeffaf, ahlak timsali Arınç; yıllarca Ankara’nın yağmalanmasını seyretmiş. Kaç dönemdir oylarınızla belediye başkanı yaptığınız Gökçek ise   -şimdilerde herkesi suçladığınız-Cemaat’in kucağındaymış. Her iki taraf da bundan baştan beri haberdarmış.

Toplumun geri kalanıyla ortak ahlaki zemini yitirirseniz, felaketin yolunu döşemiş olursunuz.