Nasıl oluyor da kudretinden, tebaasının bağlılığından emin olması gerekirken her an devrilecekmiş vehmiyle davranıyor?

Dokunulmazlık oylamaları sırasında çekilen iki fotoğraf, içinde bulunduğumuz siyasal süreci sabitleyerek görünür kıldı.

kirilgan-zorba-ve-akp-nin-kendisini-feshi-140152-1.kirilgan-zorba-ve-akp-nin-kendisini-feshi-140153-1.

İlki ellerindeki oy zarflarını aynı anda kutuya atarken gülücükler dağıtan AKP’lilerin, varlığından haberdar olmadıkları, dahası yok saydıkları Davutoğlu’nun hali. Yüzüne yapıştırdığı içeriksiz gülücükle az arkalarında bekliyor.

Davutoğlu, siyasal İslamcıların en okumuşlarının (!) bile nasıl bir kifayetsizlikle malul olduklarının alametifarikası olarak geçecek tarihe. Rüyalarında Gazali ile Hegel’i tartıştıran Boğaziçilinin kibri, zoru görene kadarmış. Gerçi, Hegel de Napolyon’u görünce onu ‘geist’ zannetmiş ya, o da bundan sonra en azından rüyalarında ne göreceğini merak etmez.

İkinci fotoğraf karesinde ise AKP’lilerin evet oyu kullandıklarını kanıtlamak için kendilerini kontrol ettiği söylenen AKP Grup Başkan vekili Naci Bostancı’ya ellerinde kalan hayır ve çekimser pusulalarını göstermeleri sabitlenmiş.

Fotoğraf, akıp giden hareketin içinde görünmez olan anı dondurarak aslında ne olup bittiğini gösterir ya, bu iki kare tam da öyleler.

Bostancı da üniversite kökenli akademisyen ve iletişim profesörü. Hakikaten böyle bir görev üstlendi mi, yoksa AKP’liler evet oyu verdiklerini ona kanıtlamak zorunda hissettiler mi fark etmiyor. Her iki seçenek de nasıl bir karakter erimesi ile karşı karşıya olunduğunu gösteriyor.

Düne kadar kendisini İslam dünyasının yeni ideoloğu, siyasi lideri zanneden ve işin komiği çevresindekilerin de öyleymiş gibi davrandıkları Davutoğlu, kös kös dönüyor bir türlü anlamadığı ortaya çıkan kitapların dünyasına. Bundan sonra hayatı boyunca unutamayacağı bir örselenme yaşamış oldu. Cirmi kadar bile yer yakamayacağı hem de eline kibriti veren tarafından yüzüne vuruldu. Üstelik daha ilerde bunun ya mahkeme ya da mutlaka tarih tarafından yargılanma kısmı var.

Evet oyu kullandıklarını kanıtlamak zorunda hisseden AKP’lilere gelince; Türkiye sağcılarının fıtratlarındaki kulluğun, birey olamama zavallılığının kolay kolay değişmeyeceği bir kez daha görülmüş oldu. Neredeyse 50 yıl önce Denizlerin idamı için el kaldırıp kaldırmadıklarının Demirel tarafından kontrol edildiği Adalet Partililerden bu güne aynı sefil hal.

Ama bu iki kareyi yeni Başbakan ile birlikte düşündüğümüzde ortaya bir başka gerçeğin daha çıktığını söylemek mümkün.

B. Yıldırım, RT Erdoğan’ın en yakın ortağı. Öyle bir ortaklık ki birine olanın mutlaka diğerini de dolaysızca etkileyeceği bir bağ var aralarında. Üstelik yeni değil. En azından 1994 yılından, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni almalarından bu yana yedikleri içtikleri (!) ayrı gitmemiş.

Kaderleri birbirinden ayrılamaz iki kişinin artık birbirlerinden başka güvenecekleri kimseleri yok galiba. Sanki sırt sırta vermek zorunda kaldılar, kifayetsiz muhterise oyun alanı bırakmayı bile göze alamadılar, hepsini kendilerinin seçtiği AKP’lilere bile güvenemiyorlar ki, kullandıkları oyları kontrol ettiriyorlar. Korku dağları bekliyor olmasın?

Dokunulmazlık oylamaları ve Başbakan değişikliğinin dikkat edilmesi gereken bir sonucu da artık Meclis’te bir AKP grubunun da kalmadığı gerçeği. AKP adına Meclis’te bulunan kişilerin de toplumda bir karşılığı kalmadı. Demem o ki AKP asıl şimdi tabanıyla bağını koparttı. Tabandan kastımın oy verenler olmadığı açıktır umarım.

AKP, kendisini vareden ekonomik güçlerden koptu. Geriye ellerinde sadece yağmacılar kaldı. Dokunulmazlık oylaması ile AKP’nin aslında kendisini feshettiğini görmeye başlayabiliriz.