Elbette satar! Bugüne dek hep Katar’a satıyordu, şimdi sıkıya gelince Katar’ı da satar.

Her şey ayan beyan ortada! Mesela Cumhuriyet’te Ergin Yıldızoğlu özetledi: “Siyasal İslam’ı (Müslüman Kardeşler, Hamas), cihatçı çeteleri desteklemesi, hem ABD hem İran’la iyi geçinmeye çalışması, dev bir ABD askeri üssüne ev sahipliği yapması, Katar’ın da Türkiye gibi bütün iskemlelere birden oturmaya çalıştığını, boyunu çok aşan liderlik hevesleri olduğunu gösteriyordu. Bu hevesler, bölgede çok daha büyük kaynaklara, uluslararası ilişkilere sahip Suudi rejiminin yaşamsal gördüğü çıkarlara çarpınca sönmeye başladı.”

Her şey işte böyle ayan beyan ortadayken fazla anlatmaya da gerek yok. Gerek olduğunda zaten gazetemizde mevzunun uzmanı arkadaşlarımız yeterince açıklamada bulunuyorlar.

Öyleyse bari bu sefer keyfini çıkaralım: Yiyin birbirinizi!

Peki, AKP Genel Başkanı Erdoğan: “Katar'ın teröre destek verdiğine şahit olmadım” demedi mi, dedi! Bu durumda kim bozacı kim şıracı?

AKP Genel Başkanı Erdoğan, şöyle de konuştu: “Farklı bir oyun oynanıyor, oyunun arkasında kimler var tespit etmiş değiliz.”

Evet, illaki bir oyun var! Lakin oyunun arkasındakiler kabak gibi ortada! “Aman aramız bozulmasın” diye yalvar yakar olunan bir Trump, her fırsatta ziyaret edilen, yeşil dolar için medet umulan Suudiler. Neymiş? Arap Kardeşler, Müslüman Kardeşler’e terörist demişler. Bizimkilerin sıkıntısı burada, yani Rabia’da. Bu yüzden ne diyeceklerini pek bilmiyorlar. İki ucu paralı sopa.

Ama belli ki çok ‘ürküyorlar’. Mesela Abdülkadir Selvi yekten yazdı: “Türkiye bu oyunun neresinde sorusunun cevabı henüz bulunabilmiş değil. ‘Bunun bir tık sonrası Türkiye mi’ sorusu ürkütüyor. … Şurası kesin, bölgeyi çok radikal değişikler bekliyor.”

Akif Beki ise teselli ediyordu: “Katar’dan istenen, ‘terör örgütü’ dedikleri Hamas ve Müslüman Kardeşler’e desteği kesmesi. … Katar’ı bölüp parçalama hesabı yapmayan sözüm ona emperyalist güç odakları, bizi bölüp parçalayarak ne elde edecek? Yağmalanacak doğalgazımız, talan edilecek petrolümüz mü var? İsteseler isteseler, en fazla bizden de bazı politikalarımızı değiştirmemizi isterler.”

Cümle âlem biliyor ki Katar Emiri, nihayetinde Trump’ın emir eri, yaptığı ise geçici olarak emre itaatsizlik. Sanki bugüne dek Katar, ABD’den (mesela Obama’dan) habersiz mi destekledi Suriye’deki teröristleri. ABD başta Nusra olmak üzere terör örgütleriyle irtibatında maşa olarak kullandı Katar’ı. Aynısını Suudiler de yapmadı mı? Asıl dertleri zaten İran ve petrol.

Bizimkiler haklı olarak ürküyorlar. Abdülkadir Selvi bölgede bekledikleri radikal değişikliği “Trump’ın desteklediği Suudi Arabistan’ın liderlik yaptığı yeni bir sürece girildi” diye tarif ediyor ve ekliyor: “Bu kez kartlarımızı çok akıllıca kullanmak durumundayız.” Akif Beki o akıllı yolu gösteriyor: İstedikleri gibi politikamızı değiştiririz, olur biter. Katar’ı satalım, yani.

Suriye’de PYD olgusuyla tamamen devre dışı kalmışken, Katar’ın üstüne bir de Barzani tüy dikti vesselam. Lakin politika değişikliği şart!

Gerçi Saray darbesiyle bu Katar işi de çözülür üç vakte kadar. Bölgede halk hareketiyle değil saray darbeleriyle kartlar dağıtılıyor şimdi. Beştepe’de de bir Saray var nitekim. “Bir tık sonrası” orası mı acep diye haliyle ve vallahi çok ürküyorlar.

Darbe ürküntüsüne karşı, tesadüf sayan da olur olmayan da, bir ‘tepki’ verdiler. AKP genel başkanı ne dedi? “AKP devrimcidir.” İslam devrimcisidir. (Böylece kadim bir soruya, yani Türkiye’de de İran’daki gibi İslam devrimi olacak mı sorusuna son nokta konmuş oldu!) Devrim elbette onun dediğinden çok başka bir şey. “İslamcı” ile “devrim” oksimorondur. Devrim elbette daha iyi daha ileri bir düzen kurmak için yapılır. Burjuva devrimi bile vakti zamanında öyleydi. Ama İslam ‘devrimi’ öyle değil.

Üstelik artık İslam ‘devrimi’ değil İslam darbesi revaçta (bkz. Sisi, bkz., 15 Temmuz), son olarak da İslamcı saray darbesi revaçta. Katar’da beklenen başka bir şey değil.

Bölgede Müslüman Kardeşler (İhvan) tarzına karşı bir Saray darbesi/darbeleri gündemdeyse… ‘Ürkütücü’ şekilde, bizimkilerin İhvan ve Rabia yüzünden başları dertte. Bakmayın, “ne alakası var biz o dört parmakla vatan, millet, bayrak, devlet diyoruz” bahanelerine. AKP genel başkanı Mursi’nin kankasıydı ve o Rabia işareti Gezicilere karşı İhvancılık olarak benimsenmemiş miydi?

Bunlar Katar’ı da satarlar ama… Rabia’dan vazgeçmezler (!) vazgeçemezler ki… Çünkü düsturları aşikâr: Bal tutan parmağını yalar. Aslında bu her dönem iktidardakilerin sevdiği bir sözdür. Ama asıl önemlisi parmak… Milli Nizam Partisi’nden başlayıp Milli Selamet Partisi’ne, oradan RP’ye ve en son AKP’ye kadar işaretleri tek parmaktı: “Allah bir”, manasında. Şimdi Rabia tüzüklerine girdi, dört parmak oldu.

Yani? Demek ki şunu şimdiden yazabiliriz: Bal tutuyoruz diyorlar, tek parmak yetmeyince, şimdi dört parmakla avuçluyorlar ya…

Avuçlarını yalayacaklar!