Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Geçen hafta “Sözcükler de kirlenir” diye başlamıştık söze. Kirletilmiş sözcüklerle doludur dilimiz. Tarihsel süreç içinde kimlik değiştirmiş sözcüklerimizden biri de “ülkü”dür…

Bir dönem “idea” karşılığı kullanılan çok saygın bir sözcüktü. Ziya Gökalp’in “mefkûre”si tutmayınca öz Türkçe “ülkü” sözcüğü türetilmişti.

Cumhuriyet Devrimi’nin taşıyıcılarını niteleyen güzel bir kavramdı.

Hepimizin amaçladığı, ulaşmak istediği ereği simgeliyordu.

Atatürk’ün manevi kızının adını boşuna “Ülkü” koymamışlardı.

Cumhuriyetin düşünsel / sanatsal birikiminin oluşmasında önemli yeri bulunan Halkevleri’nin edebiyat, dil, sosyoloji dergisinin adı da “Ülkü”ydü.

1933-1950 yılları arasında yayımlanan bu uzun ömürlü dergide Hasan Âli Yücel’den Pertev Naili Boratav’a, Fuad Köprülü’den Suut Kemal Yetkin’e, Ahmet Kutsi Tecer’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, dönemin en seçkin aydınlarının yazıları yayımlanıyordu.

Adana Halkevi’nin 1964 yılındaki gazetesinin adı da “Ülkü” idi.

Çeşitli tarihlerde ülkenin pek çok yerinde “Ülkü” adıyla çıkmış başka yayınlar da vardır…

***

“Yerli ve milli” (!) AKP iktidarında kaldırılan “Andımız”ı anımsıyor musunuz?

İlkokul öğrencileri her sabah okul bahçesinde toplanır, derse girmeden önce bu andı içerdi.

Ant” metninde geçen sözcüklerden biri de “ülkü”ydü:

“Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.”

“İstiklal Marşı”ndaki “ırk” sözcüğünden rahatsız olmayanlar; kimi okullarda “Elimizde Kuran, kalbimizde iman / Müslümanız Müslüman!” diye marşlar söylenmesini olağan karşılayanlar, bu antta geçen “Türk” sözcüğünü “ırkçı” bularak “İstemezük” kampanyası başlattılar. Böylece Cumhuriyetin seksen yıllık bir geleneği, liberal / İslamcı işbirliğiyle çöpe atılmış oldu.

Oysa tu kaka edilen bu “Ant”ın sözlerini, yeri geldiğinde Atatürk’e bile kafa tutan, Cumhuriyetin en devrimci ve gözü pek kişiliklerinden, dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip yazmıştı.

O devrimcinin adı, bugün de Ankara’nın en önemli caddelerinden birinde yaşıyor…

Cumhuriyetin 10. Yılı’nda uygulamaya konan “Andımız”, 1933’ten 2013’e değin, “idealist kuşaklar” yetiştirme özleminin anlatımı olarak sürdürmüştü varlığını.

Hepimiz bu “Ant”ı söyleyerek büyümüştük ama ne “ırkçı” olmuştuk ne “faşist”!

Dinci gericilik her zaman “kullanışlı” ortaklar bulur kendine ve iktidar amacına onların omuzlarında ulaşır!

1950’de Demokrat Parti’nin palazlandırdığı Nurcular’ın daha sonra çeşitli kollara ayrılarak sağcı iktidarların içini nasıl örümcek ağı gibi sardığını gördük. Ama hiç ders almadık bu yaşadıklarımızdan…

***

Yazımızın konusuna dönecek olursak…

1930’larda ilericiliği ve aydınlanmayı imleyen “ülkü” sözcüğü, eski “Türkçülük” akımının yerini alan “Ülkücü Hareket”le birlikte anlam kaymasına uğradı ve aşırı milliyetçiliğin simgesi oldu.

1960’ların sonunda kimi sivil-faşist odaklar emperyalizmin maşası olarak ülkede kardeş kavgası başlattılar. Yurtsever gençlerimiz birbirine kırdırıldı. Belli bir amaç çerçevesinde gerçekleştirilen bu kanlı operasyon, 12 Mart askeri darbesiyle sonuçlandı.

Ne var ki emperyalistler amaçlarına tümüyle ulaşamamışlardı. Yarım kalan yıkım projesi, 12 Eylül faşist darbesiyle yeni bir aşamaya taşındı ve işbirlikçi AKP iktidarında tamamlandı.

Bugünkü siyasal iktidarı oluşturan dinci / milliyetçi cephe işte bu tarihsel sürecin ürünüdür.

***

“Ülkü” sözcüğü o tarihten sonra MHP’nin yan örgütü Ülkü Ocakları ve Ülkücü Gençlik Derneği gibi kuruluşlarla özdeş duruma geldi. Bu örgütlerin üye ve yandaşları ise “Ülkücü” olarak anılmaya başlandı.

Her ne kadar Türkçe Sözlük’teki tanımında bir değişiklik olmasa da “ülkü” sözcüğü başlangıçtaki saflığını yitirdi ve bizim olmaktan çıktı.

Bir gün yeniden eski kimliğine kavuşur mu bilmiyorum…