Savaşı başlatmaya siz karar verebilirsiniz, ama durdurmaya değil. Uluslararası ilişkilerin klişe haline gelmiş bu sözünü bölgemizdeki birçok sorun için de rahatlıkla kullanabiliriz. Savaşın kim tarafından nasıl, niçin ve ne zaman başlatıldığı, hangi düşünce veya saikle savaşa dâhil olunduğu, haklı olunup olunmaması da, savaşmanın sonu belirsiz bir süreç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yanı başımızda Suriye'de beşinci yılını geride bırakan çatışmalar bunun en büyük kanıtı. Kontrolden çıkan, nereye evirileceği ve dahası nelere mal olacağı kestirilemeyen çatışmaların yol açtığı belirsizlikler ikliminden çeşitli senaryolar türetilse de sınırın diğer yakasında sessiz sedasız tüm bölgenin dengelerini derinden sarsacak gelişmeler yaşandığı bir gerçek.


En son gelişmelerden başlayalım. “De facto” Kürt yönetiminin savunma gücü Halk Savunma Birlikleri (YPG) liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) güneyden Fırat’ın Batısı’na geçerek Minbic’ten IŞİD’i temizledi. Yeni istikamet Halep dolaylarındaki El Bab kasabası. Peşmergeler Musul’a, ABD koordinasyonundaki güçler de Rakka’ya yöneldi. Halep’te ise rejim Rusya, İran ve Hizbullah desteğiyle uzun bir aradan sonra kentte tekrar moral ve askeri üstünlüğü ele geçirdi.

• • •
Suriye Kürtlerinin alan kazanması bir taraftan IŞİD’den kurtulmanın “haklı sevinci”ne yol açarken, öte yandan “Suriye’nin kuzeyinde Irak sınırından Hatay’a kadar uzanan hatta bir Kürt kuşağı mı oluşturuluyor” sorusunu da gündeme getiriyor. Bu kaygıya kapılanların başında gelen Ankara, bu durumu “Kürt koridoru kırmızı çizgimizdir” söylemiyle çoktan resmi devlet tezine dönüştürdü. En yetkili ağızlardan yapılan “ABD bize söz verdi, YPG Minbic’te kalmayacak” açıklamaları denklem dışında kalmanın verdiği çaresizliğin bariz ifadesi.

Menbic bir Arap kenti. Antep-Karkamış üzerinden Cerablus ve Rakka’ya uzanan cihat hattında stratejik bir konumda. Bu kentin alınmasıyla IŞİD’in lojistik ikmal yolları kesildi. Örgüt, Rakka ve Cerablus’a sıkışmış oldu. Minbic’in IŞİD’den alınması örgütün son dönemlerdeki en büyük toprak kaybı oldu. Tabi bu hamlenin burayla sınırlı kalmayacağı muhakkak. El Bab ve sonrasındaki hedefin Türkiye sınırının yanı başındaki Antep Karkamış’a bir adım mesafedeki Cerablus olduğu açık. Bütün bu operasyonlarda kilit güç ise YPG. Ankara’nın tüm “savaş ilanı” sayarız tehditlerine rağmen PYD’nin Fırat’ın Batısı’ndan geri dönmesi bir hayli zor görünüyor.

İlerleyiş sürdükçe özgüven de haliyle artıyor. Bağımsızlık istemediklerini, Suriye’nin bütünlüğü içerisinde kalmak istediklerini her fırsatta dile getirseler de Kürtler arasında kantonları birleştirerek doğuda Irak sınırındaki Cezire’den batıdaki Afrin’e uzanan hatta yeni bir devlet inşa etme hayalini idealize edenler az değil. Ancak bölgenin fiziksel ve demografik gerçekleri bu emelin önünde büyük engel. Altmışlı yıllarda rejim tarafından sınır hattı boyunca oluşturulan “Arap kemeri” yekpare bir koridor oluşturulmasına izin vermiyor. PYD liderliğindeki Kürtler çatışmaların başlangıcından itibaren bu realiteye uygun bir yol haritası çizdi.

YPG/PYD Minbic’in ardından IŞİD’i Cerablus’tan da çıkarıp Azez bölgesinden Afrin kantonuna bir koridor açar mı? Şimdilik biraz zor. Azez-Cerablus-Mare hattının bir kısmı IŞİD bir diğer kısmı da ÖSO-El Nusra’nın ittifakının. Ancak Kürtler sahanın en önemli aktörlerinden ve kendilerini dayatıyorlar. Cerablus ve Rakka çevresini IŞİD’den kurtarmak Rojava’yı güvence altına almak demek. Fırat hattında IŞİD olduğu sürece Rojava güvende olmayacak. O yüzden Kürtler, Rojava’yı tehlikeye atmadan IŞİD’i olabildiğince uzak yerlerde de yenilgiye uğratmak istiyor. Fırat'ın Batısı özgürleşmedikçe, Fırat'ın Doğusu’nun da kendini güvende ve özgür hissetmesi mümkün değil.

• • •
Bundan sonra olacaklar Türkiye’nin iç politikasına da doğrudan sirayet edecek. ABD yönetiminin Fırat'ın Batısı’ndaki Minbic'in IŞİD'den alınmasının ardından operasyonlara katılan PYD'nin kenti terk edeceğine dair Türkiye'ye verdiği güvenceye sadık kalması pek olası değil. Alandaki gelişmeler, bölge denklemi, Suriye’nin geleceği düşünüldüğünde PYD’ye geri adım attıracağına yönelik iddialar bir tek Ankara’nın beklentisi. Rakka, Musul, Deyrez Zor IŞİD’in elindeyken PYD ile olan ittifakına halel getirecek adımlar atması ABD’nin “pragmatist” dış politikasına aykırı bir durum. Hele ki Rusya’nın devreye girdiği, Suriye devleti ile birlikte dengeleri değiştirdiği göz önüne alındığında.

Tüm bu ahval içerisinde Başbakan Binali Yıldırım altı ay içinde Suriye'de güzel şeylerin olacağını söylemesi ne tür bir özgüven patlamasının ürünüdür anlamak mümkün değil. Selefi Davutoğlu da üç ayda Şam'ı alıp Emevi camiinde namaz kılmaktan dem vurmuştu. Gelişmeler Ankara’nın “kırmızı çizgileri”nin tarihin raflarına kaldırılacağını işaret ediyor.