Kısa çalışma ödeneği derde deva olur mu?

Dünya ve ülkemiz tarihi pek çok ekonomik krizler yaşamış, bunlardan en çok ve en derin biçimde etkilenenler de şüphesiz ki Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan işçi sınıfı olmuştur.

Gerçekten de yakın geçmişte (1994-2001-2008 krizleri) ülkemizin de etkilendiği ekonomik kriz dönemlerinde kapanan ve/veya ödeme güçlüğü içine düşen işyerlerinde çalışanlar çok ciddi mağduriyetler yaşamıştı. Bu mağduriyetlerin önüne geçebilmek bakımından devlet geç de olsa yasalarımızda krizlere karşı işçiyi koruma amaçlı çeşitli düzenlemelere gitmiştir.

Bu amaçla yapılan düzenlemelerden olan ‘kısa çalışma ödeneği’, ilk kez 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu’nun 65’inci maddesinde yer almış, daha sonra yeni bir düzenleme ile İş Kanunu’ndan çıkartılıp 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na alınmıştır.

Düzenlemenin amacı yasa metninde aşağıdaki gibi yer almaktadır:

KISA ÇALIŞMA UYGULAMASI

“Genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan bir uygulamadır.”

Yasa metninde kısa çalışma uygulaması bakımından ‘genel ekonomik kriz’, ‘bölgesel kriz’ ve ‘sektörel kriz’ tanımlamaları yapılarak asıl içinde bulunduğumuz ve yazımıza konu olan zorlayıcı sebeplere de yer verilmiştir:

KISA ÇALIŞMADA “ZORLAYICI SEBEPLER”

İşverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine imkân bulunmayan, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumları ya da deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumlardır.

Görülebileceği gibi tam da içinde bulunduğumuz dönemi tarif eden bir durumla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı geçtiğimiz hafta salgın krizine karşı açıkladığı önlemleri sayarken bu konuya da değinmiş ve “Kısa Çalışma Ödeneğini devreye alacak, bundan faydalanmak için gereken süreçleri kolaylaştırılacak ve hızlandıracağız” demişti. Ancak çalışanlar bakımından bu konuda özellikle miktar ve yararlanma süresi ile yararlanma şartları konusunda bir iyileşme olduğunu göremiyoruz. Bu konudaki ön koşulu hatırlayacak olursak; işsizlik sigortasından yararlanma şartlarını taşımak, yani son 3 yılda en az 600 gün prim ödemiş olmak son (120 gün kesintisiz olacak) şartı aynen devam etmektedir

KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞININ MIKTARI VE SÜRESI

Günlük kısa çalışma ödeneği; sigortalının son on iki aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde 60’ıdır. Bu şekilde hesaplanan kısa çalışma ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde 150’sini geçemez. Bu durumda asgari ücretli bir çalışan bin 765 TL civarında bir ödenek alabilecektir. Kısa çalışma ödeneğinin süresi üç ayı aşmamak kaydıyla kısa çalışma süresi kadardır. Netice itibarı ile dün başlayan kısa çalışma ödeneği başvuruları, işverenler tarafından Türkiye İş Kurumu’na yapılacaktır. Faaliyeti kısmen ve/veya tamamen duran işletmelerin bu ödenekten yararlanmaları konusundaki prosedür geçmişte daha katıydı. Şimdi başvuru sonrası bakanlıkça yapılan incelemeler konusu biraz yumuşatılmış gibi görünüyor.

Buna karşın çalışanlar bakımından miktar, yararlanma koşulları ve yararlanma süresi ile ilgili bir iyileşme görülmüyor. Süresi öngörülemeyen böyle bir kriz döneminde yararlanma şartlarında prim ödeme gün sayısı dikkate alınmayabilir veya daha aza indirilebilirdi. Ayrıca miktar hiç değilse asgari ücretin altında olmamalıydı.

Dileğimiz bu kriz döneminin bir an önce atlatılması ve tüm çalışanların bir an önce yeniden çalışabilmeleri, üretebilmeleri ve evlerine bu fonlara ihtiyaç duymaksızın ekmek götürebilmeleridir.