Kısacıks

Leblebi

Leblebi gibi bir kafası vardı. Sarı, ufak tefek, azıcık eğri büğrü, biraz tuzlu gibi, böyle nasıl anlatsam bilmem ki komik bir karikatür gibi ama garip bir şekilde de ciddi. Ne iş yapıyordu tam bilinemedi hiç. Bazıları saksı satarak bir imparatorluk kurduğunu ama zengin olduğunu belli etmemek için ufak bir dairede oturduğunu söyler, bazıları ise yol kenarlarını çok kötü süslemelerle fikrini ilk bulan ve bunu üst düzey kişilere satan bir deha olduğunu söylerdi. Nohut kafası tam da böyle işlere çalışan bir insan mı yoksa her şeyden korkan bir çekingen ruh mu olduğunu kimse bilemedi.

Tek bildiğimiz şey onun nohut kafasıydı. Evet, bu özelliği günü geldiğinde işine yaradı. Bu sayede hiç aç kalmadı.

•••

Örümcek

Sahilin kenarında, taşlardan bir tahtı vardı örümceğin.

Gün boyunca tahtında oturur, önündeki ortamı güzel göstermek için elinden geleni yapardı. Örümceklik bir düzen gerektiriyordu. Adeta kanlı canlı bir örümceğin yapacağı hassaslıkta önündeki kayaları temizliyor, düzeltiyor ve düzenliyordu.

Bir örtü, bir ufak cep radyosu (sesi açık), bir iki mum… Ayrıca tütünlük, güzelce katlanmış iki adet renkli peçete, gölge vermesi için bir şemsiye (açılmış), bir ya da iki palmiye dalı (dallardan birinde bir oyuncak yunus asılı) ... İşte örümceğin masasının üzeri böyleydi az ya da çok. Ha unutmadan, bir de alttan kesilip kül tablası haline getirilmiş bir bira kutusu dibi olacak.

Günler boyu sahilde yalnız oturur, yanına birilerinin gelmesini bekler. Geldiğinde ise ne olduğunu kimse bilmiyor.

Kimi kitabelerde masasına oturanları muhabbetiyle etkisiz hale getirip, kış boyunca onları yemek suretiyle tükettiği yazılır. Çok eski Hitit yazıtlarında ise “Bizim devirde radyo yoktu, o yüzden kafadan sallıyor gibi olmayalım” yazardı. Her şey zamanla değişiyor. Örümcek de hayatını belki böyle geçiriyor.

•••

Parmaklarına piyano

-Kazalar hep kötü mü olmak zorunda? Bir kere de iyi bir kaza olsun ama!

diye bağırmak istediği bir andı. Eline piyanonun kapağı düşmüştü. Mal gibi bir dikkatsizlik şimdi bakalım nasıl zonklayacaktı? Kedisi kendisine baktı, “Mih mih mih mih…” diye gülüp birden sağ ayağını havaya kaldırdı ve yalamaya başladı.

Piyanonun kapağı neyse ki yumuşak ve kontrollü bir şekilde düşmüş gibiydi. Sinirle kapatılan bir dolmuş kapısının hıncı yoktu kapakta. O da kendi halinde bir kapaktı sonuçta, kimseye karşı önyargılı ve en kötüsü kırıcı olmak istemiyordu. Olmadı da.

Sizinki sızlayan ellerini ovalarken, “Daha kötüsü de olabilirdi, elimi kâğıt da kesebilir, parmaklarım kırılabilir, bugün aniden hayattan göç edebilirdim. Her kaza aslında tek bir şeyi gösteriyor. Hayatta olduğumu. Demek ki bu iyi bir kazadır. Her kaza iyidir, sadece bunu unutmamı sağlayan bir kaza kötü bir kaza olabilir belki de.

•••

Kemirgenlerin ibret dolu tarihi

Kemirgenler uzun yılar boyu dünyadaki çoğu türe hükmetmiş, kadim ve saygıdeğer hayvanlardı. Sivri dişleri düşmanlarına korku salar, dostlarını bile huylandırırdı. Pek kolay fark edemeyeceğiniz kulakları ise en ötede yapılan gıybetleri duyar, en uzaktan planlanan sinsi bir davranışı daha ilk hareketinde yakalardı. Yumuşacık tüyleri onları sevimli ve lüks bir şekilde konumlandırır, diğer gariban hayvanların kürkleri onlarınki yanında kesekâğıdı gibi gelirdi. Yavruları, yavruların yavrusu, hayatınızda görebileceğiniz en sevimli şey idi. Bununla birlikte çok tehlikeli ve vahşi bir gençlikleri vardı.

Ne yazık ki bir gün kemirgenler onları onlar yapan şeyi kaybetti. Bir gün bir kemirgen kemirmekten sıkıldı. Gerisi tarih. Şu anda size “Kemirgenler şöyledir böyledir” desem inanmazsınız.

Eski bir atasözüyle sizlere veda ediyorum: Isırıkla kalın!