“Bahar Gelsin” albümüyle dinleyiciyle buluşan halk müziği sanatçısı Turhan Alıcı, “Siyasal iktidarın süreci yönetmede sağladığı başarı yüzdesi çok düşük. Bu, bizim kışımızı daha soğuk, donuk ve uzun kılıyor. Bahar gelsin istiyoruz” diyor

Kışımız soğuk donuk ve uzun

Işıl ÇALIŞKAN

Halk müziğine gönlünü ve yıllarını vermiş sanatçı Turhan Alıcı, “Bahar Gelsin” isimli albümle müzikseverlerin karşısında. Sözlerinin Karacaoğlan, Yunus Emre, Mahzuni gibi önemli âşık ve ozanlara ait olan türkülerin de yer aldığı albüm 11 parçadan oluşuyor.

Müzisyen Ender Balkır’ın, “Divane Ettin Aklımı” adlı türküde konuk olarak katkı sunduğu albümde, “Bağ Ayrı Bostan Ayrı” türküsünde de Ender Balkır, Metin Karataş ve Ali Seçkiner Alıcı vokalleriyle albüme katkı sağladı. Alıcı ile albümünü ve müzik serüvenini konuştuk.

“Bahar Gelsin” sözü günümüzde birçok dileği içinde barındırıyor. Sizin için nasıl bir anlam taşıyor?

Uzun süredir Covid-19 salgınının tehdidi altında yaşıyoruz. Binlerce yıldır yaşadığımız hayat değişiyor. Bütün alışkanlıklarımızı bırakmak zorunda kalıyoruz. Sarılıp öpüşmek, akşam misafirlikleri ya da yatılı misafirlikler, toplu yemekler, konserler… yok. Eve dönünce çocuklarımıza sarılamıyoruz. İnsanlık örtük ya da açık bir depresyon geçiriyor. Yarın ne olacağını bilmemek de tuzu biberi. Yani uzun süredir dünyada kış yaşanıyor. Ülkemiz özelinde ise ekonomik alanda yaşanan krizler, sosyal, kültürel, siyasal alanda yaşamımıza da yansıyor. Siyasal iktidarın süreci yönetmede sağladığı başarı yüzdesi çok düşük. Bu, bizim kışımızı daha soğuk, donuk ve uzun kılıyor. Bahar gelsin istiyoruz. Yaşamı oluşturan her alana bahar gelsin. Çünkü bahar, umuttur, aynı zamanda da berekettir, yenilenmedir, arınmadır, saflıktır, masumiyettir.Bahar gelsin.Âşık Reyhani’nin dediği gibi, ‘belki derdimize çare bir çiçek’…

Albümdeki 11 türkü nasıl bir seçkiyle albümde buluştu?

Albüm fikri de, albümde yer alan eserlerin bana ait eserlerden oluşması fikri de, sanatçı dostum sevgili Ender Balkır’a ait. Albümle ilgili her aşamada çok değerli katkıları var. Albümde yer alan on bir eserin dokuzu benim bestem ya da derlemem olan eserler. Yani “Bahar Gelsin”, benim birikimlerimin, bende olanların yansıması olsun istedik. Seçkiyi de ona göre yaptık.Albümdeki diğer iki eserden biri, Âşık Mahzuni Şerif’e ait olan “Divane Ettin Aklımı” türküsü. Bu türkü işlenmemiş, dile tezeneye yansımamış bir eser. Halkından mahrum kalmış. Çocukluğumdan beri söylerim. Plaklardan dinlediğim bir türkü. Bu türküyü de albüme aldık veÂşık Mahzuni’den sonra ilk kez bu albümde yer almış oldu. Türküyü Ender Balkır’la birlikte söyledik. Albümde yer alan diğer türkü ise, söz ve müziği geleneksel bir Şebinkarahisar halk türküsüdür: “Bülbülü tuttum da güle bağladım”. Kısacası beni yansıtan bir seçki yapmaya çalıştık.

kisimiz-soguk-donuk-ve-uzun-871976-1.

HALKIN YÜREĞİNDE KARŞILIK BULABİLDİYSE NE MUTLU

Sözleri Karacaoğlan, Yunus Emre, Mahzuni, Reyhani ve Mevlütİhsani’ye ait olan türküler var albümde. Bu değerler günümüzde yeterli kıymeti görüyor mu sizce?

Bu saydığınız ozanların hepsi çok kıymetli. Pek çok ozanımız yaşadıkları dönemde de, ölümlerinden sonra da hak ettikleri ilgiyi görmemişlerdir.Hele ki muhalifseniz, işiniz zor demektir. Bence Karacaoğlan, halk bilimi içinde arabeske en uzak ozanımız. Çok temiz bir dili ve anlatım tekniği var. Yalın ama asla yavan değil. Kısa süre önce kaybettiğimiz saygıdeğer hocamız İlhan Başgöz’ün tespitlerine göre, altı tane Karacaoğlan var. Bu bize şunu gösteriyor: Karacaoğlan çok güçlü bir ozan ki, bu kadar taklidi var. Yunus Emre ise bana göre hala anlaşılamamıştır. Yalnızca dini bir pencereden bakarak Yunus’u anlayamazsınız. Biz de, o pencereden bakan insanların insafına bırakmışız Yunus’u. Karacaoğlan’ı, Yunus’u ve diğerlerini yeniden yeniden okumakta fayda olduğunu düşünüyorum. Âşık Mahzuni ile tanışma, sohbet etme, birlikte aynı sahneyi paylaşma şansına sahip oldum. Sırlama töreninde, sunuşları yaptım. Çağının bütün önemli olaylarının tanığı olmuş, ozan duyarlılığı ve sorumluluğuyla, eserleriyle tarihe not düşmüştür.Âşık Reyhani veMevlütİhsani’yi çocukluğumdan bilirim. Tıpkı yöremin (Erzurum, Kars) diğer ozanları, âşıkları gibi. Her ikisi de geleneğe hâkim, duyarlılıkları yüksek. Sözleri çok güçlü, çok sıkı eserler bıraktılar dağarcığımıza. Mevlütİhsani üzerine çok çalıştım. Eski plak ve kasetlerden derleyip toparlayarak dinledim. Yöresel çalış ve söyleyiş biçimi, yani o tavır Mevlüt İhsani’nin yerelden ulusala çıkmasını zorlaştırıyordu. Yani o yöreyi, bölgeyi, ulusu, dünyayı etkileyebilecek bir söz, bir dizi düşünce var ama yalnızca yöredehakim. O güçlü sözleri besteledim ve dinleyicinin beğenisine sundum. Halkın sesinde, tezenesindeyüreğinde karşılık bulursa ne mutlu.

Türkülerin düzenlemesinde hassasiyetleriniz nelerdi?

Türkülerin derlenmesi düzenlenmesi baştan sona özen gerektiren bir durum. Türkünün kaynak kişisi ile kurulan bağ, dönem bilgisi, dilinize hakimiyetiniz, halk kültüründen ne kadar ve nasıl beslendiğiniz önemli. Önce öyküyü anlamalısınız. Bir meselesi var, onu görmelisiniz. Anlamayan anlamlandıramaz, anlatamaz. Önce böyle bir okuma yapmak isterim. Anlamak isterim. Ritmik, ezgisel ve sözel yapının bütünlüğü önemli. Bu yapıların bölgede kullanılırlığı, uygunluğu önemli. Bu dengeleri kurmaya özen gösteririm. Bunların tamamı eserin karakterini ortaya koyar. Böylece eserin karakterine uygun söyleyiş ve çalgılama daha sağlıklı olarak yapılabilir. Albüm aranjelerini sevgili Önder Meral yaptı. Tüm bu saydığım dengeleri gözeterek, gereksiz seslerden ve bulanıklıktan kaçınarak, sözel ve ezgisel yapının berraklığını koruyarak düzenlemeleri yaptı. Eserleri anlayıp bütünlüklü bir ilişki kurarak bezedi.Tüm bu süreçte, albümün kayıtlarını gerçekleştirmek için stüdyosunun kapılarını açan sevgili sanatçı dostum Metin Karataş’a, ayrıca albümün prodüktörlüğünü gerçekleştirenHasan Saltık’a ve Kalan Müzik ailesine tekrar teşekkür etmek isterim.

Bağlamanızla aranızdaki ilişkiyi nasıl anlatırsınız? Enstrüman hâkimiyeti size nasıl avantajlar sağlıyor?

Bu topraklar bağlamanın vatanıdır. Yalnızca çalgı da değil bağlama. Dünyaya geldiğimizde ninnilerden başlayıp, ölümümüzde devriyelere kadar işlevsel aynı zamanda. “Üç tel bir tahta, ne şaha boyun eğmiş, ne taca tahta”… ya da “telli Kuran” gibi deyimlerle işlevini anlatır zaten. Daha çok anlamaya, okumaya, anlamlandırmaya çalışıyorum. Çok eskidir çalarım, bana eşlik ediyor. Sesini sesime, sesimi sesine katıyor. Dostuz. Birbirimize sığınıyor, birbirimizden güç alıyoruz. Söz uzar, sıkıcı olabilir. Bağlama uzun sözü katlanılır kılar. Yaratılan ezgi ve ritim uzun anlatımlara olanak tanır. Anlatıcının en önemli aracı bağlamadır. Bağlama bu toprakların soluğu, dili, duygularının tercümanı olmaya devam edecektir.

SANAT ELİT KİTLENİN TEKELİNDE OLMAMALI

Turhan Alıcı Kültür Sanat Merkezi’nde birçok sanatçı yetişiyor

Sanat merkezimiz yedi yıldır hizmet veriyor. Merkezimizde halk müziği ve batı müziği enstrüman ve ses eğitim atölye çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Bunun yanı sıra, yaratıcı drama atölyelerimiz, resim atölyemiz, sinema okuryazarlığı, yaratıcı yazarlık gibi atölyelerimiz de mevcut. Pandemi nedeniyle atölyelerimizin pek çoğu kapalı maalesef. Yalnızca birebir enstrüman ve ses eğitimi atölyelerimiz sınırlı sayıda üyemizle devam ediyor. Müzikle ilgili atölyeleri dikkate alırsak, en çok ilgi duyulan çalgı bağlama, sonra da gitar, piyano şeklinde seyrediyor.

Ülkemizdeki sanata yatkınlık gösteren profille ilgili ilginç çıkarımlarınız oldu mu?

Sanat elit bir kitlenin tekelinde olmamalıdır; özellikle halk müziği. Sanat, tüm insanlık için sosyal bir haktır. Ancak ekonominin belirleyiciliği burada da karşımıza çıkıyor. Enstrümanlar dolar-euro üzerinden etiketleniyor. Peki orta sınıf ya da varsıl olmayan insanlar nasıl müzik yapacak? Adamların daha büyük sorunları var. “Ne sanatı, ne müziği kardeşim?!” diyebilir. Üstelik pandemi süreci bunu iyice zorlaştırmış durumda. Anne babalar çocukları bağlama çalsın istiyor ama çocuklar mevcut popüler kültürün de etkisiyle pop gitar çalmak istiyor. Anne babalara önerim, baskı yapmayın, istedikleri çalgıyı çalsınlar, yeter ki çalsınlar. Bir de “bu yaştan sonra olur mu” demeyin, siz de bir enstrüman çalmayı öğrenin. Evden kaçıp İstanbul’a şan-şöhret peşinde koşmaya gitmeyecekseniz, sıkıntı yok..Sizçalın, okuyun, çocuklarınız peşinizden gelir. Profil bağlamında genel olarak baktığımızda, emek-sermaye çelişkisinin emek tarafında yer alanların bağlama eğitimi almaya daha çok meyilli oldukları görülüyor.

Pandemi sanat dünyasını derinden etkiledi. Sanatçıların ne kadar güvencesiz koşullarda yaşadığını gösterdi süreç. Sizce sanatçı olma yolundaki nesil bu günlerden nasıl etkilenecek?

Pandemiden önce de zaten yeterince sıkıntı yaşanan bir alandı müzisyenlik. Sahnede ışık, kostüm, dekor, alkış seslerine kanmamak gerekiyor. Hayat, sahneden aşağıya indiğinizde başlıyor. Pandemi sürecini atlatırsak, enkaz kaldırıldığında göreceğiz ki en çok yarayı bu insanlar almış, enkaz en çok onların üzerine çökmüş. Duygusal boyutu da var elbette. Seyircimizi istiyoruz. Diğer iş alanlarındaki gibi bir ilişki değil bu, daha derin, daha içsel bir ilişki. Bu ilişki ekonomik krizlerde kopuşlar yaşıyor. Pandemi ile iyice derinleşti. Bir tezene ile eve ekmek götürmek çok zor. Çok meşakkatli bir yolculuk bu. Hele ki siyasal erkle, mevcut müzikal kültürle ilişkileriniz kolkola, yanyana değilse yolculuk daha sıkıntılı olabilir. Kimi şarkıcılar ihale peşinde koşarken, bir diğeri köy köy dolaşıp çocuklarımıza ücretsiz bağlama dersleri veriyor. Tarih kimseye torpil yapmaz, elinin tersiyle çarptığı da var, kucakladığı da… Pandemi süreciyle birlikte, bazı yerel yönetimlerin sahne sanatçılarına destek olmak için konserler düzenlediklerini görüyoruz. Kulağa hoş geliyor. Ancak isimlere bakıyorum, hep şanlı şöhretli insanlar. Asıl elinden tutulması gereken onlar değil. Sokak sanatçıları var mesela. Tüm bu şan, şöhret, parlayan ışıklar, makyaj, kostüm, sahne, … yani hiçbir koşul öne sürmeden müzik üretiyorlar. Bu tavrın, bu erdemin korunması için dahi desteklenmeliler.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bizler kültür taşıyıcılarıyız. Aktarıcı, anlatıcıyız. Karacaoğlan’ı, Pir Sultan’ı, Nesimi’yi, Mansur’u, Veysel’i… geçmişten bugüne ve geleceğe taşıyoruz. Onların temsil ettiği “şey”leri taşıyoruz. O türküleri ve geleneği oluşturan her katman barınıyor bu “şey”lerin içinde. Dolayısıyla, albümde köklere zarar vermeden, dünü koruyarak, bugünü yansıtmak istedik. Albüm 11 eserden oluşuyor. Yolları açık, şansları bol olsun. Umarım halkın gönlünde, aklında, dilinde, tezenesinde yer bulurlar. Umarım türkülerim halk müziği dağarcığımıza bir zenginlik katar. Teşekkür ederim.