Kişisel anılardan sağlam bir kültür eleştirisine

BUKET HAZAL

Dünyaca ünlü model, oyuncu ve sosyal medya fenomeni Emily Ratajkowski’nin kaleme aldığı “Bedenim” adlı kitap, Oylum Tanrıöver’in çevirisiyle Destek Yayınları tarafından Türkiyeli okurlarla buluşturuldu. “Bedenim”, ünlü modelin feminizm, güç ve modellik dünyasındaki kadın nefreti ve toksik ortam hakkındaki düşüncelerini anılarıyla harmanlayarak kâğıda döktüğü denemelerden oluşuyor. Yazar, cevapların peşinde değil bu kitapta. Daha ziyade kendi gözlemlerini, deneyimlerini paylaşıyor ve okura da üzerinde düşüneceği alanlar açıyor.


Kitaptaki denemeler genel anlamda son derece spesifik bir sektöre dair oldukça kişisel anılardan oluşsa da hemen her kadının bir noktadan bağ kurabileceği bir dürüstlük, içtenlik ve cesaretle anlatılmış. Dolayısıyla hiç modellik yapmamış bir kadın bile, Ratajkowski’nin bedenine hapsedilişi, ona neredeyse başka hiçbir varlık alanı tanınmayışı ve sonra da tam da dünyanın ondan beklediği gibi bedeni üzerinden para kazandığı için üstü kapalı ve kimi zaman da açık aşağılanmalara maruz kalması gibi durumların yarattığı duygularla özdeşlik kurabilir.

Ratajkowski’nin kariyerinin ilk yıllarında birlikte çalıştığı bir fotoğrafçıya yazdığı cevap niteliğindeki bir mektuptan oluşan “Senin Gibi Erkekler” başlıklı denemede şöyle diyor yazar: “Hayatında kaç kadını göz ardı ettiğini merak ediyorum çünkü görünüşlerinin ötesinde sunacak hiçbir şeyleri olmadığını varsaydın. Kafalarındaki şeylerin, vücutlarının şeklinden daha az değerli olduğunu ne kadar çabuk öğrendiler. Bahse girerim ki hepsi senden daha zekiydi.”

Kariyeri boyunca karşılaştığı hiçe sayılma, önemsiz görülme ve hatta kendi bedeni ve o beden üzerinden üretilmiş şeyler üzerindeki mülkiyet hakkının yok sayılması gibi olayların ne kadar farklı boyutlarda yaşanabildiğini görmek şaşırtıcı ve rahatsız edici. 2020 senesinde, kitabın piyasaya çıkmasında önce New York dergisinde yayımlanmış olan “Kendimi Geri Satın Almak” adlı makale, tamamen ünlü modelin kontrolü dışında ticari meta olarak kullanılan fotoğraflara ve kendisinin bu fotoğraflar üzerinde hak iddia etmekten men edilişine odaklanıyor. Bir magazin fotoğrafçısı tarafından çekilen ve internette yayımlanmış fotoğraflarından birini kendi instagram hesabında kullandığı için hakkında yüklü bir tazminat davası açılmasıyla başlayan yazı, ikinci bölümünde Ratajkowski’nin polaroid fotoğraflarından, onun onayı olmadan hazırlanan ve ticari olarak kendisine hiçbir hak tanınmayan üç kitaptan; o fotoğraflar için yapılan çekimde yaşananlardan bahsediyor.

Yaşadığı tacizleri de açık yüreklilikle anlatan yazar hemen herkesin ismini açıkça vermekten de kaçınmıyor. Ancak tüm bu anıları anlatırken mağduru da oynamıyor. Son derece açık, içten ve dürüst bir üslupla anlattığı geçmişe dair hadiselerde hâlâ pek çok noktada kendini ve tercihlerini suçladığını açıkça görebiliyoruz. Geçimini bedeni üzerinden sağladığı için önce görmezden gelinip sonra hakarete uğradığı bir etkinlikten bahsederken, “Sorun sensin, dedim kendi kendime. Sende bir sorun var ve denklemden çıkarılsaydın, her şey çok güzel olurdu,” diyor.

Moda ve film sektörlerinin işleyişini ve bu sektörlerdeki erkeklerin tutumlarını eleştirirken, çuvaldızı kendine batırmaktan da geri durmuyor. “Erkeklerin onayını o kadar çok arzuladım ki saygısızlıkla dolu olsa bile kabul ettim. Ben o odadaki kızlardım; bekliyordum, bedenimi takas ediyordum ve erkekler ve onların arzuları etrafında dönen bir değer sisteminde değerimi ölçüyordum.”

İncelikli, acımasız ve keskin bir dille kaleme alınmış olan “Bedenim”, kişisel bir anı kitabı gibi dursa da cinsellik, güç, şöhret ve tüketim hakkında sağlam bir kültür eleştirişi de içeriyor.