Mayıs, ilginç bir ay. Umutlarla karamsarlıkların yaşam ile ölümün harmanlandığı bir ay. 1 Mayıs’ı -her türlü baskıya rağmen- kutladığımız, 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ ı andığımız, her Mayıs ayının ikinci pazarında annelerimizi hatırladığımız, 19 Mayıs’ta Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladığımız, 27 Mayıs Anayasa ve Hürriyet Bayramı’nı ise tamamen sildiğimiz bir ay.

Yıllar önce bir mayıs ayında -sanırım 1974- Bodrum’da Azmakbaşı’na doğru yürürken o güne kadar hiç duymadığım bir ses ve şarkıyla karşılaştım. Durup biraz dinledim, sonra sokağın hemen yanındaki ufak bir büfeye doğru yürüdüm. Zira oradan geliyordu ses. Bir şarkı iki şarkı daha derken tüm albümü dinlemiş oldum o küçük dükkânda. Bülent Ortaçgil’in “Benimle Oynar mısın” efsanesiyle ilk tanışmam orada olmuştu.

Bir sene sonra ise Ses Dergisi’nin Spor ve Sergi Sarayı’nda -şimdiki Lütfi Kırdar Kongre Merkezi- yapılacak Liselerarası Ses Yarışması’na 50. Yıl Yeşilköy Lisesi’ni temsilen katılacaktım ama bir türlü sesime uygun bir şarkı bulamıyordum. Yanlış hatırlamıyorsam İzmir Televizyonu’nun hazırladığı bir hafta sonu eğlence programında sakallı uzun saçlı bir şarkıcı çok güzel bir şarkı söylüyordu. Özellikle sözleri çok çarpıcıydı “Dalıp gidiyor gözlerim denizlere/ kimi görsem biraz sana benziyor/ seni hatırlatıyor / şu bulut şu gökyüzü/ şu kayalıkları döven deniz/ Şu hüzünlü melodi şu napoliten şarkı/ bir zamanlar beraber dinlediğimiz…” Bir baktım şarkının bestesi Ercan Yenal’a sıkı durun şiiri ise Ümit Yaşar Oğuzcan’a ait. O yıllarda şarkılarımıza hoyratça davranılmazdı. Ekranın altında mutlaka söz ve müziği kime aitse o belirtilirdi. Yani eser sahibinin aslında kanunda da yeri olan “manevi hakları”na saygı duyulurdu. “Unutamıyorum” da hayatımdaki en özel şarkılardan biridir.

kisisel-muzik-tarihimden-notlar-873050-1.
Burhan Şeşen’in Eskişehir’de üniversite okurken okulla gittiği Marmaris gezisinden bir kare. (1978)

KÜÇÜK TURUNCU KASET

Altmışlı yılların sonlarında ise Ankara’da ağabeyimle sürekli polis radyosu dinlerdik. O zamanlar sadece TRT ve Polis radyosu var. TRT’de de müzik denetimi olduğu için sevdiğimiz birçok şarkıyı dinleyemiyorduk. O yüzden polis radyosuyla geçiyordu günlerimiz. Orada da Hakkı Bulut o kadar çok çalıyordu ki. Neredeyse bütün şarkılarını ezbere biliyorduk. Benim o zamanki favorim “Ben buyum” idi. Yine o yıllarda bizdeki müzik hevesini görüp sadece polis radyosu dinlediğimizi gören mahallemizin Beşir ağabeyi bize küçük turuncu bir kaset vermişti. O yıllardan bugüne kadar hiç bıkmadan dinlediğim iki şarkıyla da bu sayede tanışmıştım. Cat Stevens’tan “How Can I Tell You” ve Pink Floyd’dan “Arnold Layne”.

1971 yılında ise amca İlhan Şeşen’in ilk 45liği’ “Dua” da tertemiz düzenlemesi, içten sözleri ve yorumuyla belki de müzisyen olmamın kapısını açmıştı.

İstanbul’a taşındıktan sonra da ilk platonik aşkı yaşadıktan sonra benim Erkin Koray ile tanışmam ne Esterabim ne de Fesuphanallah ile olmuştu. Karşılıksız aşkım karşı apartmanın en üst katında benden yaşça büyük bir kız olunca doğal olarak Erkin Baba’nın “Komşu Kızı” diğer şarkılarını sollayıp geçmişti.

ÜÇ FİDAN’IN ANISINA

Sonrasında 1975 Eurovision şarkı yarışmasında sözleri Mehmet Teoman’a bestesi Cahit Oben’e ait ve Cahit Oben’in seslendirdiği “Özlenen Sevgi” unutulmazlarım arasına girmişti. Tabii ki sevdiğim şarkılar bunlarla sınırlı değil. Ben bugün kişisel tarihimde dünyamı ve beni etkileyen şarkıları paylaşmak istedim. Son olarak da Zülfü Livaneli’den “Şarkışla”, Mazlum Çimen’den “Aşk Olsun”, Sevinç Eratalay’dan “Ankara’dan Bir Haber Var” ve Hüsnü Arkan’dan “5 Mayıs” hayatlarının baharında idam edilen Üç Fidan’ın anısına gitsin.