“Kısmetse Olur” ile mahçup zevklerimiz

Kendi konfor alanımdan çıkarak başka paralel bir multimedya akışına dahil edeceğim bu hafta kendimi. Beni YouTube kanalı üzerinden yayın yapan “Kısmetse Olur Aşkın Gücü” reality şovunu izlemeye kadar vardıran güç, Twitter’da çılgınca desteklenen #ElSed hashtagi vesilesi ile oldu. Ve itiraf edeyim başlangıçta burnu havada bir halde gerçekleştirdiğim bu eylem, mahçup zevk (guitly pleasure) olarak son buldu.

GENÇ VE DİNAMİK İZLEYİCİ

YouTube’un ana akım medyaya alternatif olma potansiyeli taşıdığı, yayıncılığın çeşitliliği ve yenilikçilik ihtiyacını desteklediği su götürmez bir gerçek. Bu sebeplerle “Kısmetse Olur” ile ilgili üzerine düşünebilecek çok bağlam var. Türkiye orijinal formatı olan “Kısmetse Olur” Meksika, Yunanistan, Romanya ve Polonya’da uyarlanmış durumda. Her ne kadar yabancı ülkelerdeki gibi tam bir özgürleşme gerçekleşmemiş olsa da ve “Türk örf ve adetlerine uygun davranışlar sergilemek” kuralı ile bizde yayınlansa da, format Kanal D’de yayınlandığı halinden çok daha özgür ve bir nebze olsun rahat nefes almış gibi duruyor. Özellikle kadın yarışmacılar açısından şablon kırıcı ve baskıcı olmayan bir yanı bulunuyor. “Kısmetse Olur”un, kendini TV patronlarının ve Dramalar Direktörlerinin vizyonuna hapsetmiş olan, izleyiciyi aynı dizi ünlülerine, aynı senaristlere mahkûm etmiş olan, prime time Türkiye televizyonculuğundaki büyük bir eksiği gidererek, alternatif YouTube yayıncılığın Türkiye’deki öncüsü olduğunu düşünüyorum. YouTube platformunun habercilik ve gazetecilik açısından önemini tecrübe ettiğimiz bu günlerde hâlâ ücretsiz izlenebilen YouTube’un tüm dijital medya içerisindeki rolünü alışkanlık yaparak değiştiren bir durum da söz konusu.

EVLİLİK PROGRAMLARI

2007’de gündüz kuşağında yayınlanmaya başlayan “Dest’i İzdivaç”, Esra “Erol’da Evlen Benimle”, “Zuhal Topal’la İzdivaç”, “Su Gibi”, “Evleneceksen Gel” gibi evlilik programları ve 2015-2017 yılları arasında Kanal D’de yayınlanan Seda Akgün’ün sunduğu “Kısmetse Olur” evlilik programlarından oluşan, Türkiye’nin 10 senelik gündüz kuşağı maratonu gelen “şikâyetler” üzerine son bulmuş ve 2017’de topyekûn tüm evlilik programları yayından kaldırılmıştı. Bu programlara baktığımızda kamusal alanda âşık olup evlenmeyi amaçlayan erkek ve kadın yarışmacıların toplumda büyük bir paydaya karşılık gelecek şekilde seçildiklerini gördük. Katılımcı ve izleyici açısından baktığımızda bu programların, sosyoekonomik, sosyokültürel olarak belli bir düzeyi geçmeyerek halk arasında karşılık bulan yarışmacılardan oluştuğunu gördük. Entelektüel potansiyeli minimumda tutan bakış açısı ve davranış biçimleri ile oluşan homojen bir kitleden de bahsetmemiz mümkündü.

ÖYKÜ SERTER ŞAHANELİĞİ

İkinci sezon diyebileceğimiz “Kısmetse Olur Aşkın Gücü” orijinal formatı YouTube yayınına geçince, programda biraz önce bahsettiğim homojen temsiliyetler yıkılmış, daha geniş daha genç daha dinamik daha dünyaya açık modern kitlelere hitap eden bir yapım tercih edilmiş. Gündüz kuşağı evlilik programlarında yer alan, bir an önce evlenmek ve çocuk sahibi olmak isteyen kadın profili yıkılmış, kayınvalidelerine iyi bakan kadın, temizlik ve yemek yapan kadın kümeleri dağıtılmış. Bu değişimin birincil katalizörü programın sunucusu olan ve hayran olduğum kadın Öykü Serter. Onu, bu şovun formülünden çıkardığımız anda pek çok şey yerle bir olacaktır kanımca. “Biri Bizi Gözetliyor”dan itibaren sunduğu tüm reality şovlarda sağduyunun, kültürün, analizin, konuları yönlendirmenin, isabetli eleştirinin sesi oldu. “İşte Benim Stilim”deki kürk karşıtlığı ve sınıfsal eşitsizliğin bilincini açık tutan sözleri ve Türkiye gerçeklerini akıl süzgecinden geçirerek kurduğu iletişim, bütün programlarında belli bir kalitenin korunmasını sağladı. Alanında fenomen olan Öykü Serter dışında Türkiye’de bu tarz reality şovlar sunabilecek başka bir isim daha henüz yok.

#ELSED ÇILGINLIĞI

Güçlü, özgüvenli, iş sahibi, becerikli her biri ayrı karakter yapısında olan 9 kadının kendi aralarında anlaşmazlıklar olsa da aynı kadınların yeri geldiğinde erkek egemenliğine karşı durduklarını izlerken fark ettim; Erol gibi Zeyd gibi toksik ve kaba saba erkekleri bünyelerinden atmaları gibi. Yapım olarak, kavga çıksın reyting artsından ziyade aşkın çekim yasasına odaklanılmış durumdaydı bölümlerde. Aybüke ve Tolga’nın programdan ayrılmalarından sonra Sedat, Elif, Simge ve Zeyd’in dahil olduğu aşk üçgenlerinden Sedat ve Elif aşkına geçiş ise yerli bir dizi izlenircesine takip edildi. Programın bir ilginçliği de zaten burada yatıyor. Bizim izlediğimiz bölümlerle, şimdi arasında, yaklaşık 2 ay fark bulunuyor. Yarışmacıların sosyal medyalardan takipçilerine gün içinde ulaşması ile hem program yayın zamanı hem gerçek zamanda dışarıya taşan olayların aynı anlarda yaşanması söz konusu. Bu durum, yapımın ayağına dolanır mı ileride bilemiyorum ama seyircideki ilgi ve heyecanı katmerli bir şekilde artırdığı kesin. Mesela geçen hafta Elif’in oyu ile elenen Zeyd olayından sonra Zeyd’in sosyal medyadan yazdıkları üzerine Sedat’ın onun evini basmaya gitmesi anlık olarak yaşandı. Evin içerisinde ghosting ve mobbing ile dışlanan, kıyafetinin açıklığına bile karışılan Elif’in Sedat’a olan duygularının arkasında durması seyircide duygusal patlamalara ve #Elsed fanatizminin zirveleşmesine sebep oldu. Biliyorum çoğunuz “benim böyle ucuz şeylere ayıracak zamanım yok” eleştirisi ile hiç bulaşmayacaktır ancak bu kadar çok izlenen, sevilen, dünyaya satılan yerli orijinal bir formatı görmezden gelme üstenciliği bana itici geliyor. Ayrıca ben de artık Elsed’ciyim.