Bir trendin, bir davranış biçiminin, bir ürünün bir eşiği aştıktan sonra hızla yayılmaya başladığı o büyülü noktaya verilen isimdir.” Amerikalı yazar Malcolm Gladwell, 2002 yılında yayınlanan meşhur kitabına ismini veren Kıvılcım Anı*’nı (Tipping Point) böyle tanımlıyor. Diyelim ki, eskiden çok popüler olan ama sonra unutulmuş bir ayakkabı modeli, bir kıvılcım anıyla bir anda yeniden trend oluyor. Bu kıvılcım anını her zaman “reklam” vs. gibi dış etkenler belirlemiyor. Reklam boş kabı bir yere kadar dolduruyor ve hiç öngörülemeyen bir şey bir kıvılcım çakıyor, hoop her yerde o ayakkabı. Bu “kıvılcım anını” kendi yaratabilmek için ihtirasla Gladwell’in kitabına yapışan nice pazarlama profesyonelinin çuvallaması da cabası. Nedeni, yazımızın konusunu da içeriyor.

Geçen hafta medyadan Rasim Ozan Kütahyalı isminin bir anda silinmesine yol açan öfke selini izlerken ilk aklıma düşen, bu kitap ve teori olmuştu. Nereye varacağını görmek için sıcağı sıcağına yazmak istemedim. Öngördüğüm şekilde konu ve kişi hızla gündemden düştü. Artık konu üzerine daha sakince yazılabilir. Acaba Rasim Ozan Kütahyalı’ya öfkelenmeyi bunca trend yapan şey, acaba sadece Boşnaklar hakkındaki iğrenç sözleri miydi? Yoksa bir kıvılcım anına mı denk gelmişti? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun konusu bu.

“Kıvılcım anı” hesaplanabilir mi?

Boşnakların ve toplumun olayı sahiplenme ve tepki verme biçimleri elbette anlamlı. Kütahyalı’ya öfkelenmekte de son derece haklılar. Bunu tartışmak bile abes. Ancak Kütahyalı’ya bu denli yüksek frekansta öfke olmasının tek sebebinin Boşnak olmak veya Boşnakları sahiplenmek olduğunu sanmıyorum. Bence olay tam da yazının girişinde bahsettiğimiz bir “kıvılcım anı”ydı. Bu önceden planlanacak bir şey değil. Kimse “Derin Futbol” denilen saçma sapan programda bir “kıvılcım” çakılacağını hesap edemez. Ancak çakıldıktan sonra gördük ki, çeşitli sebeplerle sabır şişesi dolan toplum, bir anda hiç tahmin edilmeyen bir konuda taşıveriyor. Burada bazen kişiler ve olayın kendisi bile önemsizleşiyor. Belki bu programda eskiden daha sevimsiz şeyler de oldu ama kimse üzerinde durmadı.

Duruma isyan ne kazandırır?

“Oh olsun Rasim’e” diyenler kadar, haklı olarak onca vicdan yaralayan mesele varken, toplumun bir ekran şovmeni üzerinden yükselmesine isyan edenler de oldu. Burada gözden kaçmasası gereken detay “bağlam.” Belki de iyi bir araştırmayla, “tepkilerin bu kadar büyük olmasının sebebi laflardan ziyade söyleyenin Rasim Ozan Kütahyalı olmasıdır” tezi kanıtlanabilir. Belki de insanların öfkesi, Boşnaklara söylediği çirkin sözler kadar, Kütahyalı’nın temsil ettiği değerlerdir. O sebeple “bunca şey içerisinde sadece buna mı tepki veriyoruz lanet olsun” isyanı, Rasim Ozan Kütahyalı’nın olaydan sonra kendisini “Ben Boşnakları çok severim, geçmişte böyle böyle yapmıştım” diye savunması kadar anlamsız. Birincisi zaten bu programların varlık sebebi o. Nasıl Kütahyalı bugüne kadar özenle inşa ettiği imgesinden sorumluysa, toplum da dünden bugüne özenle inşa edilen bir kavram ve onun da refleksleri var.

Bu kıvılcım nereye varır?

Rasim Ozan Kütahyalı’nın sahneden bir “kıvılcım anı” ile uzaklaşıvermesi, bize birden çok şey anlatıyor olabilir. Belki “onca şey varken, sadece buna mı tepki” diye isyan edenlerin beklediği tepki, buradan filiz vermiştir. Örneğin; bunun içinde, -Kütahyalı bir medya figürü olduğu için- bir yalanlar bülteni olarak çıkan iktidar medyasına olan öfke de var mıdır? Bu öfke, iktidar medyasına olan öfkeden çok onu yaratanlara mıdır? Hiçbirine kesin bir cevap veremeyiz. Ancak Rasim Ozan Kütahyalı olayındaki “kıvılcım anı” ve tepkilerin bir anda öfke seline dönmesi, bana kalırsa sadece o olayla ilgili değil. Başka bir kıvılcımı tetikler mi? Sorularımızın cevabını ancak bekleyerek alabiliriz. Çünkü “kıvılcım anı” ne hesaplanabilir, ne de planlanabilir. Ancak olduktan sonra tespit edilebilir.

* Türkçede: Kıvılcım Anı – Mediacat Yayınları –Şubat 2014