Ölülerimizi gömmeye, yas tutmaya, acıyı paylaşmaya fırsat vermez bu siyasi hareketlilik! Zaman hızlı akıp gidiyor, günden güne daha bir bencilleşiyor herkes. İçe kapanıp kendi işine bakmaya koyuluyor insanlar. Umudunu elbet yitiriyor ve kolay olanı seçiyor… Kulakları tıka, gözleri kapa ve hayal dünyasına dal… Karanlığı görmez, felaketi işitmez, vaziyeti idare edersin öylece…

Seçim sonuçları açıklandığında, ben de pek çok kimse gibi şaşırdım. Onlarca soru var kafamda. Kuşkusuz, seçimlerle daha güzel bir dünya olacağına inanacak kadar saf değilim. Ancak az da olsa soluk alacak bir ülke olasılığını öngörüyordum. Yanıldım. Akıl yürütmem açıktı: Üç ay öncesine göre seçmenin tutum değiştirmesi için ne gibi bir neden vardı ki? Üstelik ölenler, zulüm görenler için daha büyük bir gerekçe vardı sandıkta tepki gösterip direnmek için! Tersten de aynı akıl yürütme yapılabilirdi: Ne yapmıştı ki iktidar övgü elde etsin, yeniden sıçrama yapsın?

Kısacık zamanda sayılan oylar, hiçbir bilimsel/mantıksal açıklamayla ikna olamayacağımız milyonlarca seçmenin yer değiştirmesi, baskının, şiddetin, tehdidin gölgesinde yapılan seçimlerle edinilen sonuç elbet açıklanmaya muhtaç. Ama yorum gerektirmeksizin açığa çıkan bir gerçek var: Çok büyük bir yığın için sadece ve sadece cebine giren üç kuruş değerli. Muhtaçlar toplumu yaratılınca, oradan elbet onurlu bir insan tavrı çıkmıyor. Borsa şahlandı, dolar düştü, yüzler gülüyor… Eee kıyıya vuran çocuk cesedi ne oldu? Evladının ölüsünü buzlukta saklayan ananın acısı dindi mi? Ankara Garı’ndaki karanfil hâlâ kanamakta… Yolcular üstüne basıp geçiyor işte…

Ekranda kırıtarak yorum yapanlara bakınca acıyla gülüp bol bol sövdüm. Yahu insanız biz. Duygulardan nasıl bunca yoksun olabiliriz ki? Elbet acıyor, sancıyor yüreğim. Hele o siyasilerin ‘demokrasi kazandı’ zırvasına ne demeli? Bildik söylemlerle, alışılmış oyun biçimiyle bu sandıklardan hep ırkçı, gerici iktidarlar çıkar. Sevgisiz, çıkarına düşkün, din sosuyla uyuşmuş, bencil, duyguları alınmış koca bir güruh! Asıl karanlık buradadır işte. Kılıktan kılığa kolayca geçen, her duruma göre hap çözümleri olan, içtenlikten uzak kimseler arasında yaşıyoruz. Yüzlerce insan ölmüş ve hâlâ bu akıldışılığı “Erdoğan’ın oyun planı tuttu” diye açıklamaya çalışanlarla yaşıyoruz…

Siyasiler bildik açıklamalarını yapıp utanmazca Ankara denklemindeki rollerini oynamaya devam etsin; siz de reyting şampiyonu olduk diye sevinin ekran bıçkını sahte kahramanlar! Saltanat geldi, darbe gerçekleşti, artık kendi memleketimizde sürgün hayatı sürüyoruz… Kapıyı gösteriyorlar, hakaret ediyorlar ve her fırsatta tehdit ediyorlar… Bunu nasıl olur da makul görüp günlük yaşantınıza devam ediyorsunuz?
Artık anlayın; Şafak Pavey’den daha Amerikancı, Hüda Kaya’dan daha dinci bir AKP var… Bu paket tutmaz. Gürsel Tekin kasaba esnafı, Zafer Çağlayan küresel tacir! Altan Tan ve Mehmet Bekaroğlu AKP’den daha İslamcı bir parti yaratamazlar unutmayın. Hem İslamcı, hem piyasacı onlar… Amerikan şeriatı hüküm sürüyor sarayda! AKP’den daha Kemal Dervişçi olamazsınız ya hiçbiriniz…

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra RTE’yi ayakta alkışladınız Demirtaş. Yine de affetti insanlar. Güler yüzünüze inandılar. Giden bir milyon oyun hesabını sormadan/vermeden kabullenecek misiniz sonucu? Ölen çocukların ardından ‘Barış Masası’na koşarak gidecek misiniz? İlk açıklamanız yine düş kırıklığı. Meclis’te ayakta alkışlayacak mısınız sultanı?

Cemaat’in kuyruğu vekillerinizle, siyaset esnafı olmuş MYK üyelerinizle, Kemal Derviş’çi/alabildiğine sağcı kadrolarınızla hâlâ oyları arttırdık teranesini yineleyecek misiniz Kılıçdaroğlu? Koalisyon masasından kalkmadınız da ne oldu? Belediye başkanlarınızın bazısı ulu orta “Ben AKP’liyim, zaten hep ANAP’lıydım” diyor. Kulağınıza gelmiyor mu?

Bunları neden yazdım?

Sizi çekmek, taşımak zorunda değiliz artık. Sol; hdp/chp sıkışıklığından kurtulmalı. Yeni bir dil kurmalı. AKP’nin kurduğu saltanatı yıkmak için sıfırdan, maraton koşacak dirençle yola koyulmalı. Zor değil yahu! İşte daha üç ay önce yüzde kırka varan oy çıktı sandıktan. Bu insanlar size bayıldığı için vermedi oylarını, beklentileri açıktı…

Korkmadan; laiklik, eşitlik, anti-emperyalizm, Cumhuriyet, Mustafa Kemal, barış, aydınlanma, devrim, adalet, hukuk, sendika, grev, iş, aş, özgürlük, af diyenlere gereksinimimiz var. Bugünden daha karanlık, daha kötü ne olabilir ki? Öldürücü yararcılık, sığ liberal tezlerle gidilecek yol yok. Bari inandığımız uğurda ölelim.

Yeniden başlayacağız elbet.

Yorulduk ama bu memleket bizim, gidecek yerimiz de yok, niyetimiz de!