Kendince kıyameti koparmak isteyen bir psikopatın Yeni Zelanda’da bir camide katliam yaptığı gün, bir ‘kıyamet filmi’ gösterime girdi. Orijinal ismi ‘Şimdi Çiçek Zamanı’ (Den Blomstertid Nu Kommer) olan İsveç yapımı film dünya çapında Unthinkable (Akla hayale gelmeyecek şey), Türkiye’de ise Kıyamet adıyla sunuldu. Belli ki bu isimlendirme, hikâyeye yüzeysel yaklaşmaktan kaynaklanıyor: “Kaos, yıkım ve ölüm. […]

Kendince kıyameti koparmak isteyen bir psikopatın Yeni Zelanda’da bir camide katliam yaptığı gün, bir ‘kıyamet filmi’ gösterime girdi. Orijinal ismi ‘Şimdi Çiçek Zamanı’ (Den Blomstertid Nu Kommer) olan İsveç yapımı film dünya çapında Unthinkable (Akla hayale gelmeyecek şey), Türkiye’de ise Kıyamet adıyla sunuldu.

Belli ki bu isimlendirme, hikâyeye yüzeysel yaklaşmaktan kaynaklanıyor: “Kaos, yıkım ve ölüm. Dünya saldırı altında ve artık tek önceliğiniz hayatta kalmaya çalışmak. Alex, tüm bunların ortasında 12 yıl önce ayrıldığı ama asla unutamadığı ilk aşkı ile karşılaşır. Alex, zaman dolmadan geçmişten gelen pişmanlıklarını telafi edebilecek midir?” (boxofficeturkiye.com) Filmde kıyamet boyutlarında bir yıkım anlatıldığına göre daha iyi bir isim olamaz, değil mi ya?!

İşin kötüsü şu ki, filmde kıyamet anlatılmıyor… Ama önce başka tanıtımlara da bakalım: “İnsanlığın tehlike altında olduğu kaos ve yıkımın ortasındaki genç Alex, babasının baskısıyla ayrıldığı çocukluk aşkı Anna ile karşı karşıyadır. Aşkından bir kere daha vazgeçmek istemeyen Alex, hayatı pahasına geçmişteki pişmanlıklarını telafi ederek Anna ile tekrardan bir araya gelmeye çalışacaktır.” (sinemalar.com) Ve bir tane daha: “Kıyamet, büyük bir kaosun ortasında gençlik aşkı ile yeniden bir araya gelmeye çalışan genç bir adamın hikâyesini konu ediyor. İnsanlık büyük bir tehlike altındadır. Kaos, yıkım ve ölümün hüküm sürdüğü dünyada insanların tek amacı hayatta kalmayı başarmaktır.” (beyazperde.com)

Gösterim takvimiyle ilgili bilgiler sunan Türkiye merkezli ünlü sitelerde film hakkında işte bunlar söyleniyor. Oysa filmde dünya değil sadece İsveç saldırı altında! Başlangıçta, Stockholm’deki bir saldırıyı IŞİD üstleniyor, ama ülkeyi mahveden asıl saldırı başka bir kaynaktan geliyor. Yönetmen saldırganın kimliğini tam olarak açıklamıyor, ama filmdeki ‘paranoyak baba’nın hiç de paranoyak olmadığına yapılan vurgularla, bu yıkımın nedeninin Rusya olduğu anlaşılıyor.

Dikkat! Spoiler!

İsveç Rusya’nın boru hattını engelleyerek petrol ihracatını sekteye uğratıyor. Bunun üzerine Rusya/Putin -filmin sonunda açıkça görülüyor- İsveç’te bir kimyasal silah kullanarak ülke nüfusunun önemli bir kısmını bir tür alzheimer durumuna sokuyor.

Dikkat! Spoiler!

Sinemayla ilgili sitelerin editörleri ön gösterimlere katılıyor mu bilmiyorum ama ortada çok ciddi bir sorun olduğu açık: Dağıtımcı firmanın bültenlerini hazırlayanlar belli ki filmi izlememiş…

Yıkıcı boyutlarda öfke sorunu olan paranoyak bir adam, adamın davranışlarına katlanamadığı için evi terk eden bir kadın, anne-baba sevgisinden yoksun bu evin zavallı ergen oğlu üçgeni üzerine kurulan film, şiddet eğilimli babayı haklı, akıllı, fedakâr ve nihayetinde sığınılacak başlıca liman olarak sunarken açıkça militarist, ataerkil ve erkek-egemen yapıyı övgüyle anlatan faşizan bir söylem üretiyor.

Anlayacağınız, film sorunlu, film hakkında bilgi üretimi daha da sorunlu! Aksi takdirde, örneğin Leni Riefenstahl’in Triumph des Willens/İradenin Zaferi (1935) adlı Nazi övgüsü de mesela ‘perişan durumdaki bir halkın omuz omuza dayanışması’na dönüşebilir. İktidarın istisnasız her gün yeni yalanlar savurduğu, halkın gerçeklik algısının paramparça olduğu ülkelerde sinemayla ilgilenenlerin bu konularda daha dikkatli olmasında büyük fayda var. Malum, kıyamet önce akıllarda başlıyor.