Kızgın demiri uygun ortama bir süre bastırırsanız, dağlamakla kalmaz her yanı saracak büyük bir yangın da çıkarır! Ankara’da, Çubuk’un bir köyündeki şehit cenazesinde Kemal Kılıçdaroğlu’na “Bay Kemal” nidalarıyla saldıranların hesabı belki de buydu. Milyonların desteğini almış ana muhalefet partisi liderine dönük böylesi bir saldırıya cüret eden “organize grup” ve eylemleri, ilginçtir ki olayların önlenmesinden sorumlu […]

Kızgın demiri uygun ortama bir süre bastırırsanız, dağlamakla kalmaz her yanı saracak büyük bir yangın da çıkarır!

Ankara’da, Çubuk’un bir köyündeki şehit cenazesinde Kemal Kılıçdaroğlu’na “Bay Kemal” nidalarıyla saldıranların hesabı belki de buydu.

Milyonların desteğini almış ana muhalefet partisi liderine dönük böylesi bir saldırıya cüret eden “organize grup” ve eylemleri, ilginçtir ki olayların önlenmesinden sorumlu Valilik tarafından “müessif protesto” olarak nitelenebildi.

İlginç mi desem, utanç verici mi, Savunma Bakanı; bakanlığının resmi açıklamasında da “yatıştırma gayreti” denilerek normalleştirilmeye çalışılan; “Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarını verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz.”, sözlerini söyleyebildi!

Tam da on binlerce insanın İmamoğlu’nun çağrısıyla toplandığı saatlerde, o kitlenin liderini hedef alan saldırı, doğru dürüst güvenlik önlemlerinin alınmadığı ortamda, daha ağır bir sonuçla noktalansaydı, İstanbul’da neler olabilirdi?

CHP Lideri’ne saldıranları saldırtanlar, Çubuk’tan İstanbul’a sıçrayacak bir kıvılcım ve oradan da bütün ülkeye yayılacak bir yangın mı hesap etmişlerdi?

Ne yazık ki, demir kızdırılırken ülke en ufak bir kıvılcımla yangın yerine dönecek hale getirildi!

Ülkeyi her an yangın yerine döndürebilecek siyasal zeminin oluşmasında, CHP’lileri şehit cenazelerinde protokole almayın emri veren, hemen her fırsatta muhalifleri terörle özdeşleştiren İçişleri Bakanı’nın payı büyük.

Seçim kampanyası boyunca ve hâlâ, “zillet ittifakı”, “illet ittifakı” diye bağırıp çağırarak memleketin yarısını diğer yarısının hedefi haline getirenlerin payı büyük.

Kendisine medya diyen lağımın, gazete diyen paçavraların payı büyük. Onlardan biri, Kılıçdaroğlu için darağacı kuran kardeşiyle yarışırcasına, öldürülen askerlerle İmamoğlu’nu saldırının olduğu gün ilişkilendirerek, “MUTLU MUSUN EKREM” manşetiyle çıkabilmiş; dün onlardan ikisi, saldırıyı destekleyen ve Kılıçdaroğlu’nu suçlayan başlıklar atabilmişti!

Böylesi bir saldırının ardından – ki bu ağır bir krizin habercisidir – yürütmenin başındaki kişiden derhal ortaya çıkıp duruma el koyması, açıklamalar yapması, somut adımlar atması beklenir.

15 Mart saldırısının ardından Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, bir kriz anında yürütmenin başının nasıl davranması gerektiğini dünya aleme gösterdi. Aynı kriz yönetimi başarısını 31 Mart akşamından 1 Nisan sabahına kadar sürekli insanların karşısına çıkan İstanbul’un yeni belediye başkanında da gördük.

AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı ve yeni sitemde yürütmenin de başı olan Erdoğan’dan, “Bay Kemal” diye bağıranların gerçekleştirdiği saldırının üzerinden 24 saat geçtikten sonra Twitter’dan olayın vahametiyle hiçbir şekilde bağdaşmayan bir açıklama geldi.

CHP Genel Başkanı değil de herhangi bir AKP il başkanı saldırıya uğrasa böyle mi tepki verirdi acaba?

Böylesi bir saldırının ardından; “O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu?” diyebilen, Kılıçdaroğlu’nu tatile gönderirken YSK’ye derhal toplanıp İstanbul seçiminin yenilenmesi kararı vermesi çağrısı yapan Bahçeli, demiri kızdıran ateşi harlıyor!

Yürütmenin başı Erdoğan, saldırıyı, derhal müdahale edeceği ciddiyette bir olay olarak görmedi belki!

Ancak, tabloyu doğru okuyarak; “üzgün ve kızgın” olan, “Şiddet dilinin sokakta fiili şiddet üretmesine şaşıracak değilim” diyen AKP’liler de var.

Kızgın demir şimdilik dağladı! Ancak, muhalefeti düşman gibi göstererek demiri kızdıranlar bir an önce o nefret dilini terk etmezlerse, kızdırdıkları demir dağlamakla kalmayıp bütün ülkeyi yakacak bir yangına yol açacak!