Amerikan filmlerinde tanıdık bir sahnedir. Fil boyunca her türlü bela anlatılır. Sonda, kız erkek tarafından haşin bir biçimde öpülür. Kan, ter, çamur, kir… ne olursa olsun yüzde, fark etmez. Ortam da önemli değildir. Çevrede insan ölüleri de olabilir, yıkılan, yakılan binalar da. Ya da başka bir şey. Kız mutlaka sert bir kavranışla öpülür.
            Bizdeki, son zamanlarda yerli yapımlarla sıkça gördüğümüz alından “namuslu” öpüş muhafazakarlığı hak getire. Derin bir öpüştür ki görülesi…
            Tam bir erkek meşruyetidir burada aslolan. Erkek, zorlukları aşar, kendisine verilen kanlı, sert ölümcül görevleri kaslarıyla, gücüyle yerine getirir. Ödül, güzel bir kadındır. Kadın güzel, alımlı, arzu nesnesi, erkeğe yaraşır bir ödül olmalıdır. Biz de yutkuna yutkuna çıkarız salondan. Jeneriği beklemeden erken davranırsak, perdede kıza yapışmış erkek dudakları belki yüzümüze de yansır, perdeye giderken. Yani filmin sonunda biz de öpülürüz bir bakıma.
            Geçen hafta güzeller güzeli Ancelina geldi ülkemize. Önce Ürdün’deki, Suriye’den kaçan mültecilere moral verdi. Birleşmiş Milletlerin barış meleği.
            Ancelina oraya gitmeden önce, mülteci kamplarında çöl fırtınası haberleri veriliyordu. Ürdün devleti artık para kalmadı deyip, BM’ye acil yardım çağrısında bulunmuştu. Bu haberlerden sonra geldi, güzeller güzeli, iyilik meleği Ancelina.
            Ürdün’den sonra ikinci durak bizim ülkemiz oldu. Herkes de Ancelina için seferber oldu. Cumhurbaşkanı kendisini devlet başkanı gibi karşıladı.
            Şimdi egemen dünyanın acımasız imaj tasarımı, algıyı yönlendirme, akıl çelme işleri
dersek, bu güzelliği kıskandığımız anlaşılır.  Hele hele, Körfez Savaşı sırasında, hala akıllarda olan; ham petrole batmış kuş sahtekarlığını anımsatmak iyice kolay muhaliflik olur. Anımsayalım; masumiyet örneği zavallı kuşu, zalim – hatta Doğulu- kötülerin vıcık vıcık yağlı karar petrole buladığı imajı yaratılmıştı. O kuş dünyanın başka yerinde, petrol tekellerinden birinin pisliğine bulaşmış bir kuşcağızdı oysa!
            Güzel Ancelina bizim tarafta, ekranlarda. Bir de siyah satenlere bürünmüş ki. Masum beyaz güzelliği ortaya fışkırmış. Öte yandan kötü diktatör Beşir. İyi ile kötü. İyinin iyiliği öne çıktıkça, kötü iyice yerin dibine girer. Kötüler yenilecek, bunu biliyoruz filmlerden. Melek Ancelina da geldiğine göre, filmin sonunun istendiği gibi iyi biteceğine iyice inanacağız.
            Kızı kim öpecek? Ben değil. Gerçi biz bu kasaba yabancıları çok severiz. Öyle ki, emperyalist ordunun askerleri geliyor diye, 6. Filo günlerinde ayıp olmasın diye genelevleri boyamışlığımız var. Yabancılar kızları temiz öpsün diye.
            İyi ve doğru ve de haklı Batının iyi yüzü Ancelina. Melek. Şimdi bizim algılarımızı bir güzel öpüp, yumaşatıyor, eğip büküyor. Aferim sana Ancelina. Yine gel. Bizi öpersin diye bekliyoruz. Ama bizi öpen dudaklar senin gibi görünse de, senin dudakların gibi görünse de,  aslında bir emperyal erkek iktidarının kanlı, kirli, tozlu dudaklarıdır. Tıpkı filimlerdeki gibi.
Haftanın dizesi; “Çocukların düşleri yetişkinlerin kabuslarıydı aslında” (küçük İskender, Sözcükler 39, Eylül-Ekim 2012)