Emin Şir, hayatı devrime ayarlı her yaştan ‘komenis’i, ‘devrime hevesle yazılmış’ devrimcilerin hikâyesini, iyi insanları dozunda bir mizahla anlatıyor

Kızıl ağaçlar ülkesinde  bir ‘komenis’

Levent Turhan GÜMÜŞ

Emin Şir’in Notabene Yayınları’ndan çıkan Hayırlı Devrimler Uşağum adlı kitabı “Gülümsemelerini hatıramıza düşürenlere...” ithafıyla açılıyor.

O güzel insanlar, tüm bir kitap boyunca, “kuşlar gibi” kanatlanıp hatırlayışın dallarına konuyor. Okurken kâh hüzünleniyor kâh gülümseyip Şir’in “içinde yürüyen kelimeler”e eşlik ediyoruz.

Kimler yok ki kitapta!

Los Lazigos adlı rock grubunun eski solisti, İngilizcenin yanı sıra teksir makinesinde bildiri basımının da öğretmeni Yılmaz Hoca... Cuma namazından çıkan cemaate miting kürsüsünden seslenen Yusuf Dayı... Arkadaş hatırına bir pankartın ucundan tutan, her yenilgi sonrası hayata hep yeniden başlayan nam-ı diğer Hasankapı... Tekerlekli sandalyesiyle kortejin önünden yürüyen Kemal... Elleri zincirli halde halka teşhir edilen bir “Kara uşak”ın on yedi yaşını gözleriyle “Diren oğlum!” diye selamlayan bir Baba... İşkencede öldürülmüş oğul Ahmet’in kafatası koltuğunda, onun geçtiği yollardan, patikalardan bir metanet anıtı olarak geçen Mustafa Amca... Devrimcilerin, ipek serigrafisinden çıkmış afişlerle kentin duvarlarını süsledikleri boksör Erhan... Komşu siyasetten Ahmet... Meydanı “Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar, geliyoruz, geleceğiz, yakındır” diye inleten Bayramali... Kadim dost, arkadaş, yoldaş Şenol... Onun cömert vaadiyle oğulların mücadelesine “Allah hayırlı devrimler nasip etsin uşağum” diye yol veren Havva Ana... Ömrü memleketin meselelerinin hallolması için “kaf olmak”la geçen her daim kırmızı kravatlı Hilmi Amca... TİP’in köyde en büyük parti olmasını sağlayan ODTÜ’lü Komenis Kenan... TİP ilçe başkanı, Nâzım ile hapis yatmış Kadoğun Hızır... Küp Mustafa ve Kotonali Erol...

Artık her biri öyküleştirilmiş halleriyle yaşayacak bu özgün kişiliklere kitap boyunca Karadeniz coğrafyası ve bir evvel zamanın hatırasına kaydedilmiş başka görüntüler eşlik ediyor.

Malulen emekli ceviz ağacından yapılmış bir kitaplık... Kar kıyamette kıyıyı döven deli dalgalar... Askoroz Deresi... Deniz alası için ırmağın Karadeniz’e kavuştuğu yere serilen ağların bereketi... Yıllar sonra annenin okuma defterinde bulunan bir mektup... Naylona sarılıp çuval çuval çuval gömülen “zararlı” kitaplar... Tavan arasından evin önündeki bahçedeki mandalina ağaçlarının altına, orası da kesmeyince dağdaki kestane ağacının altına gömülen, kardeşten hatıra yirmilik tekli av tüfeğinin tedirginliği... Usta işi konakların arasından, geçmiş zaman hikayelerinin biriktirdiği hüzün ve kederle geçilen yollar... Tarçı geri, Vartevor, Çoycak... Hikâyeye vakıf olunduğunda ancak gizil anlamına varılan yerel sözcükler... Gün boyu mutfak fayansına işlenmiş çiçekleri sulayan mutsuz kadınlar... Arkası yarınlar, radyo tiyatroları, pikaplar, plaklar ve İlhan İrem konserinden kalıt gül yangını... Suları yara yara Karadeniz’in her nasılsa sakin sularında ilerleyip kaybolan allı yeşilli bir pilli kayık sonra... 12 Eylül sonrası işkencehaneye dönüşen Eğitim Fakültesi’nin koridorlarında asılı kalmış neşe, umut... Bir eski ajandanın arasında unutulmuş gazete küpürleri, bayram ve yeni yıl kartları, ölen ya da öldürülen yoldaşlar için gazetelere verilmiş ölüm ya da anma ilanları, kuruyup kalmış bir çiçek, bir şiir ve tek bir dize: Yaşamıma iyi bakın!..

Şir’in öykü ile deneme arasında salınan anlatısı “Bir insan, ömrünü neye vermeli?” sözleriyle bitiyor.

Emin Şir, Hayırlı Devrimler Uşağum’da; hayatı devrime ayarlı her yaştan “komenis”i, “devrime hevesle yazılmış” devrimcilerin hikâyesini, iyi insanları dozunda bir mizahla anlatıyor. Bütün mümkünlerin kıyısında umutla, neşeyle durmaya devam edenler için!..