Kızıl Meydan’da bir geçit töreni. Moskovalılar balkondaki iki adamı gururla izliyor. Bu adamlardan biri Stalin, diğeriyse Superman... Stalin Superman’in hareketlendiğini görünce sevecen bir tavırla “Yine mi acil durum?!” diyor. Uçmaya hazırlanan Superman cevap veriyor: “Vladivostok’un 3 bin mil batısında bir kimya fabrikasında yangın var Yoldaş Stalin. Bana 10-15 dakika müsaade edin.”

Metnini Mark Millar’ın yazdığı, Superman: Red Son/Superman: Kızıl Evlat (2003) adlı çizgi romanda Superman Amerikalı değil, bir Sovyet kahramanı. Kripton gezegeni parçalanırken ailesinin bir uzay gemisine bindirip Dünya’ya gönderdiği Kal-El, ABD’de bir çiftçinin arazisine değil SSCB’de bir kolektif üretim çiftliğine düşer, orada komünist olarak yetişir. Stalin ölünce Superman’i ülkenin başına geçirmek isterler ama Superman itiraz eder: “Doğuştan gelen ayrıcalıklarım beni neden Sosyalist Cumhuriyet’in lideri yapsın ki?! Kusura bakmayın yoldaşlar, bunun düşüncesi bile inanarak yetiştiğimiz her şeye ters düşüyor.” Ama sonuçta başkan olup güçlerini tüm insanlığı komünizm hedefine ulaştırmak için kullanmaya başlar.

Bu sırada ABD, kapitalist girişimci Lex Luthor liderliğinde Superman’i ve SSCB’yi yok etmenin yollarını aramakta, laboratuvarda bir Superman yaratmaktan şeytani yapay zekalar üretmeye kadar pek çok yöntem denemektedir. 1970lere gelindiğinde ABD ve Şili dışında tüm ülkeler Superman yönetimindeki müreffeh Sovvyetler Birliği’ne katılmıştır. Dünyanın son kapitalistleri olan bu iki ülkeyse yıkımın eşiğindedir.

İlk kez 1933’te yayımlanan Superman aslında 1929 Ekonomik Buhranı’nın yarattığı bir kahramandı; çaresizlik içindeki Amerikalılara umudu kaybetmemeleri gerektiğini anlatan bir ilahi güç, ABD’yi her türlü beladan kurtaran insan biçiminde bir tanrıydı. Peki 21. yüzyılın bu komünist Superman’i nereden çıktı?

Bunun cevabı kapitalizmin yarattığı krizlerde yatıyor elbette, ama Amerikan aklı sosyalizmin kapitalist sefalete çare olduğu düşüncesinden ölesiye korkar, bu yüzden 2020’de Superman: Kızıl Evlat anti-komünist bir uzun metraj animasyona dönüştürüldü.

Çizgi romanla çizgi film arasında çok radikal farklılıklar var. Öncelikle, çizgi romanda Stalin’in dehşet rejimine dair neredeyse hiçbir şey yokken animasyonda bu özellikle öne çıkar. Çizgi romanda KGB’nin muhaliflere yönelik baskı niyetlerini bilen ve buna izin vermeyen bir Superman vardır, animasyondaki Superman ise SSCB’nin nasıl bir ‘zulüm yuvası’ olduğunu bilmemektedir. Gulagları Amerikalı gazeteci Lois Lane’in verdiği dosyadan öğrenen Superman’in ‘demokratikleşme’ yolunda ilk yaptığı, “Sistemin iyi işleyebilmesi için bazı insanların ölmesi gerektiğini anlayacaksın.” diyen Stalin’i lazerli bakışlarıyla öldürmek olur.

Kore Savaşı ve Vietnam işgalinin yaşanmadığı çizgi romanda kapitalist Lex Luthor kötüdür. Animasyondaysa halkının iyiliğinden başka bir şey düşünmeyen bir dahidir, ABD başkanı seçilir ve ülkeyi içinde bulunduğu kötü durumdan çıkarır. Luthor çizgi romanda da başkan olur ama bilim insanları ve entelektüellerin şaşkın bakışları altında, oyların yüzde 101’ini alarak!

Çizgi romanın finalinde “Ya sosyalizm ya barbarlık!” sloganını anımsatan bir sürpriz vardır. Çizgi filmin sonundaysa, komünizmin insanları öldürmeden ve köleleştirmeden gerçekleşemeyecek bir hayal olduğu işlenir. Final sahnesinde epey uzun bir ABD övgüsü içeren bu filmin kolayca birkaç cümleye indirgenebilecek bir söylemi var: “Komünizm öyle hastalıklı bir sistemdir ki, Stalin’i kaldırıp yerine hümanist bir Superman de koysanız ortaya iyi bir şey çıkmaz. Tek iyi sistem Amerikan liberalizmidir.”

Yani 2003’ün dünyasında bir ‘alternatif tarih’ anlatısıyla kapitalist yıkıma karşı sosyalist olanaklar üzerinde duran Superman: Kızıl Evlat, 17 yıl sonra yazarının da onayıyla akıl düşmanı bir propagandaya dönüşür.