Kızıl Prima Donna

Aynur KULAK

Dünyada kapitalizmin yerini hiçbir şey alamadı fakat ana damarını sosyalizmin oluşturduğu devrimler hep daha fazla önemliydi ve daha çok söz ettirdi kendinden. Özellikle 1900’lü yılların başından itibaren nerdeyse 2000’li yılların başına kadar sürecek olan (yani bir yüzyıl boyunca) sosyalizm odaklı devrim hareketleri kapitalist dünyanın gündeminden neredeyse hiç düşmedi.

Sosyalist devrimin yaratıcıları, savaşçıları, gözü kara kadınları ve erkekleri merakımızı hep cezbetti. İçinde bulundukları mücadelenin her anını bilmek istedik.

Alfa Yayınları tarafından yayımlanan Rosa Luxemburg’un sevgilisi Leo Jogiches’e yazdığı mektuplarından oluşan Sevgiliye Mektuplar devrimci bir kadının hikâyesini onun kelimeleriyle anlayabilmemiz açısından çok değerli.

1871'de Polonya’da Yahudi bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelen Rosa, 15 Ocak 1919 günü öldürülene kadarki sürede siyasi bir düşünür, bir devrimci, bir dava insanı ve bir sevgili olarak adını devrim liderleri arasına kazıdı. Kazıdı çünkü bir kadın olarak gönül verdiği, kendini tam ve eksiksiz, kayıtsız şartsız ortaya koyduğu, ait hissettiği tüm bu sıfatları kazanabilmesi çok zor olacaktı. Sosyalist devrimin simge ismi olarak tarihe kazınacak hem yaşarken hem de öldürüldükten sonra örnek bir sosyalist devrimci olarak parmakla gösterilecekti. Hiç korkmadı. Hatta tüm zorluklara rağmen yaradılışından gelen güçlü bir tutkuyla dünyadaki tüm sosyalizm hareketlerini gölgede bırakacak denli bir yaşam hikâyesi bıraktı geride. Çünkü hayalini kurduğu sosyalizm hiçbir zaman tam manasıyla dünya siyasi sahnesinde hak ettiği yeri alamayacak, yavaş yavaş yaklaşmakta olan Nasyonal Sosyalizm etkisi (Nazizim) tüm dünyayı ele geçirecekti.

Sevgiliye Mektuplar, sosyalizm adına gerçekleştirilmek istenen devrimlerin düşünce ve duygu birlikteliği ile anlatılabileceğine dair çok güzel bir kitap. Özgürlük, bağımsızlık, bireysellik tutkularının pençesinde bir ilişki yaşayıp birbirlerine hem sevgi, aşk hem de öfke, kızgınlık içeren coşkuyla dolu mektuplar yazmış olan Rosa Luxemburg & Leo Jogiches ikilisinin hayata ve insan yaşamına dair çok özel olabilecek ayrıntıları verebilmeleri açısından da önemli bir yerde duran mektupları okurken çoğu zaman tarifi imkânsız duygulara kapılabiliyorsunuz. Oysaki özellikle Rosa ne istediğini çok iyi bilmekle beraber, ne yapmak istediğini de o kadar iyi bilmekte ki; sosyalizm, devrimler ve aşkı uğruna kararlılığını ve mücadelesini anlattığı satırlardan etkilenmemek mümkün değil.

“Sevgili! Sana kızgınım. Yaptığın bazı çirkin şeylerden söz etmem gerekiyor. Öylesine incittin ki beni, burada kaldığım sürece sana yazmamaya kararlıydım. Ama duygularım savaşı kazandı.(…) 1. Mektuplarında hiçbir şey yok, yani İşçi Davası ve benim yaptıklarımın eleştirisi ve neler yapmak gerektiği konusundaki direktiflerin dışında hiçbir şey. Hiddetle diyebilirsin ki, ama mektuplarımda sana gönül alıcı laflar ediyorum. Benim senden istediğim aşikâne sözler değil ki. Senin olsun hepsi. Bana özel yaşamından söz etmeni istiyorum. Tek satır yok! Aramızdaki biricik bağ, Dava, bir de eski duyguların anısı.”

Rosa Luxemburg yaşarken ve öldürüldükten sonra Sosyalist Dava’nın simgesi olmaya devam etti. Leo Jogiches’e yazılan mektuplar bunun en güzel kanıtı olarak bize kadar ulaştı. Kitapta yer alan yüz üç mektubun tamamında aşk, davaya olan inanç ve kayıtsız şartsız mücadele söz konusu değil elbet. Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle davaya sırtını dönen işçi gruplarının yarattıkları hayal kırıklıkları, savaştan nemalanmak isteyenlerin başı çektiği siyasi ortamda Rosa’nın Dava’ya olan inancını yitirişi de söz konusu.

Belki de derinden gelen bu hayal kırıklıkları ve inanç yitimleri Rosa Luxemburg & Leo Jogiches infazlarının önünü açtı. Yoksa böylesine keskin zekâlı, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiye sahip, gözü kara bir şekilde mücadelesini sürdüren Rosa'yı ve akabinde Loe’yu öldürmek kolay olmayabilirdi.
Sevgiliye Mektupları kararlılık, mücadele ve ilham alma adına okuyun lütfen.

cukurda-defineci-avi-540867-1.