Nerden başlayalım bilmiyorum gündem yoğun. Bir yanda başımıza bir torba yasa geçirilmesi mevzubahis

Nerden başlayalım bilmiyorum gündem yoğun. Bir yanda başımıza bir torba yasa geçirilmesi mevzubahis. Öyle bir torba ki içinde ne arasanız var. Ha ama adalet özgürlük felan gibi şeyler arıyorsanız o elimizde kalmadı. Elimizde “çıkma” “insanlık anıtı” var onu verelim. Zira başbakanın bıktıran usandıran hitabet sesi kulaklarımızda yankılanıyor hala zira kendisi vurgulamadan duramıyor:"Bir şeyi daha vurgulayacağım: Hasan Harakani'nin türbesinin hemen yanı başında bir ucube oraya koymuşlar. Bir garip bir şey dikmişler. Tabi bu oradaki tüm vakıf eserlerinin, o sanatkarane eserlerin olduğu yerde böyle bir şey olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak belediye başkanımız görevini süratle yerine getirecektir. Bunu süratle bekliyoruz. İnşallah ilk gelişimizde bunu da göreceğiz. O çevreyi istimlak ederek, o bölgeyi de gayet güzel bir park haline belediye getirecektir."

HES?

Bence el atmışken öyle parkla falan bırakmasınlar. Bir HES mesela?.konduruversinler oraya. Yahut etrafta yaşayanlara “efendim işte şu kadar masrafla evinizi şöyle yapmanız lazım” desinler. “Yoksa hadi kapı dışarı” desinler. Elleri alışık. Müesses nizamin bile kutsal saydığı mülkiyet hakkına da saldırsınlar bir güzel. Haa tabii bu ilke en azından orta sınıf olmayınca işlemiyordu. Unutmuşum. Başbakan gayet bilinçlice bir sanatsal ayrım yapıyor zaten. Neyin sanat neyin sanat olmadığını anlatıyor kendine göre. Bu yorumla kalsa iyi. Yorum der geçeriz. Olmadı tartışırız kendisiyle de, o tartışma sırasında “ananı da al da git” diyebilir tabii başbakan. O günkü sinir katsayısına bağlı. AKP demokrasisinin sınırları ve sinirleri. Diğer yandan aslında başbakanın bu “ucube” yi “ahlaksız” da bulmasını da beklerdik kendisinden. Zira memleketin ahlak terazisi kendi ellerindedir.

AKP kadroları dizi piyasasına!

Hem de bir bakıştan, bir mum söndürmeden eşcinsellik çıkarabilen bu mümtaz şahsiyetlerin-ki eşcinsel demeye dilleri varmıyor da ima ediyorlar- “insanlık heykeli”nden herhangi bir “ahlaksızlık” çıkarmamaları nasıl bir gaflettir?. “insanlık” bu bir yerinde mutlaka bir “ahlaksızlık” vardır . Diğer yandan AKP’nin en tepe kadrolarının bu hayal gücü ile sanat alemini veya dizi piyasasını kendilerinden bu güne dek mahrum bırakmaları büyük kayıp zannımca. Her baktığında bir ahlaksızlık bir müstehcenlik görmeyi, hayal etmeyi becerebilen gözler ne yaratıcı yapıtlar verebilirdi. Yazık bu potansiyele. Ama tam bunları yazdığım sırada RTÜK milli değerlerimizi kurtardı, yaşasın. Muhteşem Yüzyıl dizisine uyarı verildi sonunda. Oh!. Hani Bülent Arınç “gereken yapılacak” demiş idi. Ancak gereken tam olarak bu mu bilemiyoruz. Belki Bülent Arınç veya Tayyip Erdoğan senaryo yazarı olarak değil de başrol oyuncusu olarak mesela-eveeet öneriyorum- Kanuni Sultan Süleyman olarak girmek istiyorlar bu piyasaya? Belki gereken bu sevgili Meral Okay ve tum prodüksiyon. Önce onlara gitmeliydiniz.

Mustafa ve Süleyman

Ah ama iste çivisi çıkmış dünya. Bir yanda Tudorlar var, diğer yanda Spartacus. Bizde de Muhteşem Yuzyıl var. İlle de izleyeceksin! Bulduk izledik kayıtlı halini. Can Dündar’ın Mustafa’sını izlediğimde ne hissetiysem bunda da o. Mustafa’nın vizyona girdiği ilk günlerde izledik üç arkadaş. Söylemesi ayıp o vakit üçümüz de tarih konusunda yüksek lisans tezlerimizi bitirmiş doktora öğrencileriyiz. Az buçuk “meslekten” “tarihçi” sayılırız da yani. Sinemadan çıktık, birbirimizin suratına baktık. “Eee? burada Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi derslerinden farklı ne var şimdi?” dedik. “bir nevi resmi tarih” bulduk yani Mustafa’yı. Sonra kıyametler kopunca anladık, Can Dündar ne cesaretli biz ne pervasızmışız meğer. Muhteşem Yüzyıl’ı izledik, radikal bir yan göremedik. Gözlerimiz kör olsa gerektir. Sıradan bir tarih dersinde okuduğunuzdan farklı ne var bu dizinin içinde onu anlamadık. Tabii mesele döndü dolaştı geldi yine aynı konuya. “Bu adamlar buraya bakıp neler görüyorlar?”a. Zaten tarif ettikleri türden sıkıntıdan iç bayıltan dizileri TRT çekmişti bir vakit. Yemeyen, içmeyen, sevişmeyen padişahlar, devlet adamları sürü sürü geçmişti mavi ekrandan. İsterlerse onları bir daha izleyiversinler. Bu arada Kanuni ha bire deviriyor dizide şerbetleri. İçki yok yani. Sevişme? Herhangi bir sevişme sahnesi gören oldu mu dizide? O da yok. Ama iması bile yetmiş bizim hayali gücü geniş kitlelere. Harem kelimesinin kendisi çileden çıkartmış bastırılmış bilinçaltlarını. “Efendim harem 1540’da Topkapı sarayına taşınmış, 1520’lerde haremi niye Topkapı’da gösteriyorlarmış”. Hımmm!! Kaldıralım diziyi o zaman yayından! Ya gariban milliyetçi Spartacus izleyicileri ne yapsın. Bir de not konulmuş dizinin başına Roma İmparatorluğu’nda mevzubahis olan sefahati ekranlardan göstermeye çapımız yetmiyor diye. Alenen hakaret yani. Yok mudur roma imparatorluğuna sahip çıkacak bir babayiğit? Ben en çok da Tudor’lara acımaktayım tabii. Entrikalar içinde zevk ü sefahat içinde gösterilen hanedanlar. Yahu niye kimse ayağa kalkmıyor Birleşik Krallık’ta tarih elden gidiyor diye?  National Archives’a gidip bakın anlarsınız ne zayıf, ne zayıf canım bunların tarih bilinci.

Live Porn Project!

Bu arada bir öğrencinin bitirme projesinden bahsedecektim: “The Porn Project”. Ama memleketin hali o nebze pornografik ki bu projeden bahsetmeye yer kalmadı. Bu arada kaşla göz arasında işten atılıverdi akademisyenler Bilgi Üniversitesi’nden. İş güvencesi hak getire. Gözümüzden kaçtı sanılmasın.

Tabloya baktıkça beni efkar bastı. Arkadaşlarım bilir, kafam içki içmeden de güzel olduğundan pek içkiyle aram yoktur. Ama şimdi gidip bir yerlerde içki içmek niyetindeyim. Hani yani içki servisi yapılan bir kır düğünü, konser, zabıtadan yoksun bir sahil, yahut içkili davet vermeye cesaret etmiş bir arkadaş bulabilirsem. İnattan değil haa, efkardan diyelim biz, kızılcık şerbeti niyetine.