Yer yerin başının bir belası olabilir. Benim memleketin başının belası altın. Memleket toprağının altında altın var maalesef. İşte sırf bu yüzden sırf toprağımızın altında altın var diye üzerindeki her şey tüm fauna ve florası, eko sistemi, kültürel ve sosyal yapısı ve dahi doğrudan o toprağın insanları feda edilebilir görünüyor bu memleketi yönetenlerinin gözüne. Nereden çıkardın bunu demeyin. Bu işe“bakanların” ne dediğine bakıp dehşete düşmüş bir insanın iç dökmesidir bu. Zira Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın sitesinde siyanürle yapılan altın madenciliği açıktan savunulmakta, bilgisizlikten mi yoksa kötü niyetten mi olduğu anlaşılmayan bir şekilde “Bu güne kadar altın madeni işletmeciliğinde insan ve canlı varlığı açısından tehlikeli bir durumla karşılaşılmamıştır” denilmektedir. Çevre(!) ve daha ziyade Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise bizzat “siyanürün çevreye zarar vermesi söz konusu değildir” kanaatindedir. Faaliyette olan altın madeni işletmelerinde bugüne kadar yapılan izleme ve denetleme çalışmalarında olumsuz herhangi bir husus ortaya çıkmamıştır” Eşme ve Kütahya mesela memleket sınırları içinde değil mi? Eşmedeki altın madeni, Kütahya’daki gümüş madeninin siyanürlerinden zehirlenenler uzaylılar mı idi?

Çanakkale’nin bahsi geçen coğrafyasını gözümün önüne getiriyorum. Ağı Dağını, Şahinli’yi, Kuşçayırı’nı, Çamyurt’u, Söğütalanı, Kızılelmayı, Kirazlı’yı. Oraları gözümün önüne getiriyorum ve bir kez daha bu şirketlerin buraya yapmaya başladığı işin bizle aynı türün üyeleri olan insanlar tarafından yapıldığına inanamıyorum. Senelerdir bu topraklar üzerinde dolanıp duran şirketler, AKP hükümetinin iktidarı ile beklediklerinden daha uygun bir ortam bulmuş durumda. İşte bu şirketlerden biri Kanadalı Alamos Gold daha önceki yazımızda bahsi geçen Teck Cominco ve Fonteer adlı şirketlerden yetmiş milyon üç yüz altmış bin tl’ye(kırk bin dolara) Ağı dağı Kirazlı projesini satın almış. Eski ve yeni şirketin adı geçen bölgelerde yaptığı ve “zararsız” olduğu iddia edilen “arama” döneminde ormanlık alanlar ağaç ve bitkilerden “temizlenmiş”, delik deşik edilmiş, bu faaliyetler yüzünden iyi ve kötü yer altı suları birbirine karışmış, koskoca bir bölgenin su kaynaklarını oluşturan bu bölgede şirketler tarafından kullanılan betonit, polimer ve gres yağı ile sular kirletilmiş. Bu kirlenmiş suları içen hayvanlar ölmüş, içme suları içilemez hale gelmiştir. Bu yalnız “arama” döneminde başımıza gelenler. Alamos Gold’un kendi planlarında yazılı bulunan gelecek ise bizim için bir cehennem. Binlerce kişiyi artık topraklarından geçinemez ve yaşayamaz hale getirecek. Karşılığında yere göğe konamayan “istihdam” kaç kişidir biliyor musunuz? Beş yüz kişi. Onları da on iki saatlik iki vardiya halinde gece gündüz çalıştırmak üzere işe alacak. Yan sektörler ise taşeronlaştırılacak. Bazı işlemlerinde patlayıcılar kullanacak, tonlarca su harcanacak ve kirletilecek. En berbatı da tüm işleme sürecinde kullanılan ve tüm atıklarda mevcut olan siyanürün deprem bölgesi olan bu yerlere kurulacak “siyanür havuzları”nda depolanması olacak. Dünyanın pek çok yerinde ve memleketimizde de felaketlerle sabit olduğu üzere bu havuzların güvenli olmasının olanağı yoktur. O siyanür kullanıldıktan sonra hiçbirimiz güvende değiliz.

Neticede bu yazının yazıldığı saatlerde Alamos Gold ile Çevre Bakanlığı yetkilileri yöre halkı ile “bilgilendirme” toplantısı yapma teşebbüsü içindeler. Bizim sağlığımız için değil de AB mevzuatına uyacağız diye getirdikleri ancak ona bile uymayarak sadece teknik bir rapora indirgedikleri ÇED raporunun bir gereği bu toplantı. AB’nin mevzuatı gereği böyle bir madenin işletilebilmesi için Çevre Etki Değerlendirmesi yapılması gerekiyor Ancak AB direktifi yapılacak bu faaliyetin öncelikle etrafındaki insan, hayvan ve bitki varlığını, suyu toprağı havayı iklimi ve yer biçimlerini, kültürel mirası, nasıl etkileceyeceğinin değerlendirilmesini öngörüyor. Ve buradaki insan varlığının bu etkiler konusunda bilgilendirilmesini ve onayını şart koşuyor. Güya yapılacak bu toplantı ile bu şart yerine getiriliyor. Neyse ki memleketin pek çok yerinde olduğu gibi Çevre Bakanlığı yetkilileri ile Alamos Gold ve işbirlikçileri orada da umduklarını değil bulduklarını yiyecekler. Elimizden toprağımızı, suyumuzu, havamızı, toprağımız üzerinden yaşayan ne varsa alıp yerine insanlığa yaraşmayan çalışma koşullarında kölelik, ve pislik ve zehirlerini vermeyi önerenler cevaplarını alacaklar. Zira memleketim insanı sekiz çeşit suyu birbirinden ayırmayı bildiği gibi iyiyi kötüyü birbirinden ayırmayı da gayet iyi bilir. Kilometreler kat edip gelip damacanasını Kirazlı’nın şifalı ekşi suyundan doldurur. Ve memleketin korularında kızılcık ağaçları bulunur. O kızılcıktan yapılmış sopalar evlerin zulalarında durur. Elini beline dayamış o kadınlar bir de kızılcık sopalarını çıkardılarsa bizi “para tanrısına” kurban edeceklerin işi zordur!