16-17 yaşlarında üç kız, ortada görünür bir neden olmamasına rağmen, kameraya (çekimin yapıldığı telefona) doğru birkaç adım attıktan sonra durup şöyle tuhaf bir antlaşma yapıyorlar. Üstünde askeri kamuflaj desenli kıyafet bulunan birinci kız, bağırarak “Kızlar! Birimiz ölüyosak hepimiz ölüyoz di mi?” deyip elini ortaya uzatıyor, diğer ikisi ellerini ortada birleştirip bağırarak yanıtlıyor: “Ölüyoz lan!”. İlk kız “O zaman gidiyoz mu kızlar?” diye soruyor. Kızlardan biri, mümkün olduğunca kabadayı erkek tavrıyla yürüyerek “Akacak kan damarda durmaz!” diyor, üçlü kameraya doğru ilerliyor.


Ardından, bu üç kızın yaşıtları üç oğlanla öldüresiye dövüştüğü bir sahneye geçiliyor. Oğlanlardan biri, elini tabanca şekline sokarak ateş ediyormuş gibi yapıyor, silah sesi eşliğinde kamuflajlı kızın öldüğünü görüyoruz. Durumu gören kızlar oğlanları öldürüp arkadaşlarının yanı başına çöküyor. Kabadayı tavırlı kız, elini tabanca gibi kullanıp üçüncü kıza çeviriyor, “Miray! Anca beraber…” deyip bekliyor. Diğer kız da aynı el hareketini yapıp “Kanca beraber!” diyor, sonra birbirlerini öldürüp ilk kızın yanına düşüyorlar. Ölümcül bir erkekliğe özenen kızların yaptığı bu korkunç videonun adı, trajedinin boyutlarını artırıyor: “Kadınları asla küçümsemeyin”...

***

Kurtlar Vadisi ya da Çukur gibi dizilerin bariz etkisini taşıyan 53 saniyelik bu sıfır bütçeli çalışma, içerikleriyle kötü bir üne sahip olan TikTok adlı video paylaşım platformu için yapılmış. Ben Twitter üzerinden gördüm, hangi şehirde ne zaman yapıldığını bilmiyorum; umarım uzun zaman önce yapılmıştır, umarım bu kızlar şimdi bakıp “Ne saçma şeyler yapmışız yahu!” diyerek gülüyordur.

Sürekli yüceltilen nekrofilik bir eril kültürle kuşatılmış ergenlerin bu özenti tavırları yeni değil elbette; doğdukları andan itibaren bu havayla zehirlenen gençler, Mevlana’nın tespitini bir kez daha haklı çıkarıyor: “Küp, içinde ne varsa dışına onu sızdırır.”

Bu hafta gösterime giren Noche de Fuego/Yangın Gecesi adlı filmde de üç kız çocuğunun öyküsü anlatılıyor. Meksika’nın haşhaş yetiştirilen ve uyuşturucu kartelleri tarafından kontrol edilen dağlık bir bölgesinde, 9-10 yaşlarındaki Ana ve arkadaşı Paula, annelerinin zoruyla uzun güzel saçlarını kestirip oğlan çocuğuna benzetilirler. Kız olmak tehlikelidir, çünkü kartel üyeleri arada bir köyleri dolaşıp kızları kaçırmaktadır. Kızların üçüncüsü Maria’nın bir ‘yarık dudak’ sorunu olduğu için saçları kesilmez. Ama 13 yaşına girdikleri yıl, Maria’nın dudağı bir ameliyatla düzeltilir, artık onun da kız olmaktan çıkması gerekmektedir.

***

Meksika’da kadın olmanın nasıl bir şey olduğuna dair Tempestad (2016) adlı muhteşem belgesel filmiyle tanınan Tatiana Huezo’nun Ana’yı merkeze yerleştirdiği filmde, bu kızların ergenlik sıkıntılarını, fakir halkın afyon hasadıyla üç kuruş para kazanma çabasını, kartel baskısını izleriz. Sonra olaylar trajik biçimde gelişir, oğlan olmanın avantaj haline geldiği eril kültür ortalığı bir kez daha yakıp yıkar.

‘Böyle bir dünyada kız olmak’ teması sinemada yeni değil. En çarpıcı örneği de, 2003 tarihli Osama’dır. Taliban’ın ilk iktidar döneminde Afganistan’da yaşayan bir kız çocuğu, Taliban yasalarına uygun biçimde sokağa çıkabilsin ve çalışabilsin diye, saçları büyükannesi kısacık kesilerek oğlana dönüştürülür. Bir sokak çocuğu tarafından Osama adı verilen kız, erkek olmanın avantajını yaşadığı kısa bir zamandan sonra yakalanır ve dedesinin dedesi olabilecek yaşta bir adamla evliliğe mahkûm edilir. Kız o kadar ‘yok’tur ki, filmde gerçek ismini bir kez bile duymayız.

Yaşam yerine ölümü yücelten, kadın olmaktan utanıyormuşçasına erkeklik taklidi yapan TikTokçu kızlar kendi istekleriyle erkek olmayı seçiyor da olabilir tabii, ama bu kararın ne kadarının biyolojik bir zorunluluktan, ne kadarının kültürel ve ideolojik kadın düşmanlığından kaynaklandığını, o kurtlu vadinin neresinde durduklarını tartışabilmeleri için, Yangın Gecesi ve Osama gibi filmleri de izleyebilmelerini isterdim.