Üç şeyi aynı anda aynı yerde aynı sadelik içinde gösteren bir aynadır Knidos: Deniz, güneş ve rüzgâr.

Knidos rüzgârıyla söyleşi

Aydın Afacan

Yine orada, kıyıya yakın o yerde, mavi sulardaki o ışık çemberi… Demin yukarıda bulduğum ince bir çubuk parçasının külünü silkiyorum. Ama yıllar olmuş sigarayı bırakalı. Zaten yıllar önceydi; topuzu çözülünce saçları sırtına bir şelale gibi dökülen bir peri vardı. Ağaç aynı ağaç, yapraklardan dökülen yeşil şarkı da… Çubuğumdan derin bir nefes çekiyorum. Bir su perisini uzun uzun severken birdenbire o yalnızlık… Rüzgârın dilinden anlamak ne büyük şans! Ama şanssızlık da!

‘Anlat tanrıça…’

Ama ‘Peleus oğlu Akhilleus’un öfkesini’ değil, ‘Rüzgârlı İlion’un bütün savaşlardan önceki neşesini anlat… Savaşçının ‘dehası’ ölümdür, daha çok, daha ‘ustaca’ öldürmek! O gün bugün savaşçı kahramanların kanlı marifetleri anlatılır hep. Rüzgâr şarkılarını, suyun ninnisini, güneş kokusunu unuttu insan… ‘Söyle tanrıça’, bağırmayan seslerini getir çağların, lirle, arpla, santurla, gitarla; ‘hömey’leri, ıssız steplerin şamanın gırtlağına yerleşmiş o ezgilerini; sazların, ‘sipsi’lerin, deyrbazların, dengbejlerin ovalar ve ırmak boylarında akan öykülerini, hepsini arındır savaş naralarından… Evet, “söyleyin: savaşta insanın sesini duyar mı insan?” Diğer yandan ‘tanrıça’nın bulunduğu çağ itibariyle kendini söz konusu ‘kahraman’ anlatılarından arındırması söz konusu olabilir miydi? Hatta Knidos’la en çok anılan Aphrodite, ‘İlion’un yakılıp yıkıldığı Troya Savaşı’nın ‘nedenlerinden’ sayıldığı da bilinen bir şeydir. Gerçi o zamanların şairlerinin ‘anlat’ diye yakardığı tanrıçalar daha çok zamanın sanatlarının ‘esin perisi’ sayılan ‘Mousa’lardır. Mousalar, adı bellek anlamına gelen ‘Mnemosyne’nin kızlarıdır. Sembol ve mecaz yoğunluğu açısından Yunan mitologyasındaki kadın kahramanların öyküleri hayli zengindir. Feminist kuramcılar, özellikle Yunan mitoslarını ‘ataerkil’ bulmuş ve bazı mitosları bu bağlamda tartışmaya açmışlardır. Gerçekten de Aphrodite’e ilişkin bazı efsaneler (‘Pygmalion ve Galatea’ efsanesi gibi) bu açıdan ilginçtir…

Çıplak rüzgâr

Üç şeyi aynı anda, aynı yerde, aynı sadelik içinde gösteren bir aynadır Knidos: Deniz, güneş ve rüzgâr. Üçü de çıplak gözle görülür Knidos’ta. Yumuşacık, müşfik, sessiz harflerle dile gelen bir çıplaklık… Üçünün de burada ayrı bir güzel görünüşü, şehrin kuruluşuna kadar gider. Öyle ki, kurucusu sayılan Triops (Triopas)’ın, rüzgârların hâkimi Aiolos’un mu, deniz tanrısı Poseidon’un mu yoksa güneş tanrısı Helios’un mu oğlu olduğuna bir türlü karar verilememiştir. Öyle kalsın, her şeyi cetvelle ‘hizalamanın’ gereği yok… Tuhaftır, böyle yerlerde dalgınlık kaçınılmaz gibidir. Bir şehirden söz edilir ama ortada yok; izler, kalıntılar içinden yürüyen bir hayal gücü, şehri yeniden yeniden kuracaktır. Her şeyin ‘yürütüldüğü’ bir dünyada boş bırakılmış bir kaidenin üzerine tanrıçanın o görkemli bedenini de kendiliğinden inşa edecektir sözgelimi. İşte, tanrıça çıplak! Tamam, ortalıkta görünmüyor ama dünyanın farklı yer ve zamanlarında yapılan ‘kopyaları’ da öyle…

Deniz, güneş ve rüzgâr, evet, çıplak ve sade… Belki de bundandır o çağ gezginlerinin Kos’taki muhteşem Aphrodite heykelini bir yana bırakıp Knidos Aphrodite’ini görmeye gelmeleri. Praxiteles, Kos’takini ‘giyinik, Knidos’takini çıplak yapmış; ayrıntılı bir çıplaklık. Peki, o çıplaklık neden onca ilgisini çeker insanların? Knidos’un güneş, deniz ve rüzgârına daha bir yakıştığı için olamaz mı? Ona çok içten sahip çıkmıştır zamanın Knidos’u; öyle ki büyük bir yoksulluk yaşadıkları zamanda bile Knidosluların, dışarıdan gelen ‘parasal yardım’a karşılık ‘çıplak tanrıça’yı vermeyi reddetmiş olduklarına dair kayıtlar da bulunmaktadır.

Deniz kıyılarında yıldızlar bulanıktır; yıldızların berrak göründüğü bozkır ve çöllerde ise deniz bir serap... Peki, ikisinin de berrak olduğu yerler var mıdır? Knidos tam da böyle bir yerdir; göğün denize, denizin göğe ‘çıplak gözle’ baktığı bir yer. Bunu sağlayan da Knidos’un ‘hülyalar’ dolu rüzgârı olmalıdır…

Şiir ‘Paragrafı’

Bu ‘paragrafın konuğu Asuman Susam’ın ‘dönemeç’ şiiri… Susam’ın poetikasını ve duyarlılığını belirgin biçimde yansıtan şiirlerden. Feminist literatürde döne döne vurgulanan bazı noktaların dile gelişinde ve bunun yarattığı etkide şairlerin payı az değildir. Bu bağlamda Plath’ten Rich’e bazı adlar anılabilir. ‘Dönemeç’in ironiye de uzanan simgesel özellikleri ve günümüze dair vurguların tarihle mitolojiyle buluşması, şiirin çağrışım alanını genişlettiği gibi, ‘aynı hikâye’ye ilişkin ‘uyarısı’ da önemli:

ah, ölüm bize uzaksa onu nasıl süsleriz
ne öyküler kurarız kasandra çaresizliği
yüksek sesle konuşun
bakabilirseniz bakın aynalara
sözlerim en çok bir jilet yarası olabilir
çağ bezirganlara satarken kendini
sakladığınız duyguların orospusu bir azizeyim

Savrulun, sav sözleriyle yalnız
yorgunluk ekleyenler günlerimize
savaş tanrısının savcısıyım
kimi zaman haklıdır
zafersiz ve taçsız kutsanırsa savaş
sular serpilsin diye tarihin yüreğine
çatlamasın diye aynası
utancın yok olsun diye adı
gül kokulu kan damlalarıyla
kutsanmaya hazır mısın ülkem