Koç, Terim, Çebi, Çakar…

“Şampiyonlar Ligi’nde maçlar masa başında değil sahada kazanılıyor.”

Bu cümleyi söyleyen kişi Fatih Terim. Ve Galatasaray’ın başında sekiz kez Türkiye Ligi şampiyonluğu kazanmış bir teknik direktör!

Yola bu önemli açıklamadan çıkmak gerekir ki; son zamanlardaki gelişen olayları ve Fenerbahçe-Beşiktaş maçını da iyi analiz edelim.

Ali Koç Fenerbahçe başkanı olarak geldiği anda tereddütler ve finansal açıdan sorunlar yaşasa da ikinci senesinde bunları atlatmayı başardı.

En azından süreci nasıl yönetmesi gerektiği konusunda, aile yaşantısındaki gelenekler ve aile burjuvazi kültürü ile iş hayatındaki birikimleri bir şekilde onun çıkış yolu için bir tavır almasını sağladı.

En önemli keşfi; şampiyonlukların stratejisinin hangi yöntem üzerine oturtulacağı oldu!

İşte, sekiz kez şampiyonluk yaşamış Fatih Terim’in bu açıklaması, aslında Ali Koç’un daha önceden keşfettiği var olan yolların nasıl işletilmesi gerektiğinin ispatına yönelikti.

O yüzden direk Fatih Terim’i hedef aldı. Terim’in önceden ele geçirmiş olduğu yol ve yöntemleri kullanmasına izin vermeden, kendi yöntemleri ile var olanı kullanma talebi bu tartışmanın ana menüsünü oluşturmaktaydı.

Birinci, hedef TFF içindeki Galatasaray lobisinin faaliyetlerini deşifre ederek ve bunun üzerine baskı kurmaktı. İkincisi, kendi lobisini oluşturarak şampiyonluk için avantaj yakalamaktı.

Aksi taktirde Fenerbahçe’nin şampiyonluğu hayal olacaktı.

Tabii Ali Koç’un TFF üzerindeki baskısı ve bunu kullanma stratejisi karşılık bulmaya başlayınca ve Galatasaray lobisinin engellenmesi ile Terim köşeye sıkışınca bazı gerçeklerin de ortaya çıkması kaçınılmaz oldu.

Terim tarafı artık belli…

Ama Fenerbahçe ve Beşiktaş tarafını biraz irdelemek lazım.

Ali Koç’un buradaki handikabı Ersun Yanal… İstediği randımanı alamıyor bir türlü…

Ama TFF neslindeki karşılıklarını bulmaya başladı.

Zekeriya Alp’i bir ofise davet edip onun ile görüşmesinin izahı yok. Ne kadar masum bir talepmiş gibi sunulsa da...

Zekeriya Alp’in hemen istifa etmesi gerek. Bu büyük bir skandaldır.

Ali Koç’un talebinin futbol içinde karşılığı yoktur. Her ne kadar Fenerbahçe’nin çıkarlarına hizmet etse de (!). Ama ülkedeki futbolun araç haline getirilmesi bu tip davranışları zorunlu kıldığı gibi, sahadaki yönetim mekanizmasını da dizayn ediyor.

Zekeriya Alp böyle bir çağrıya olumlu cevap vermesinin sonuçlarının ağır olacağı belliyken, saha yönetiminin de bu cevabın karşılığını sağlaması aslında şaşırtıcı değildi.
Bu yüzden, penaltıların ve VAR’ın tartışma konusu olması kaçınılmaz olur ki; bu resme göre de her şey yolunda ilerlemiş.

Şimdi Cüneyt Çakır ile Mete Kalkavan arasındaki kayıtların kaçınılmaz olarak açıklanması gerekir, eğer bir sorun varsa herkes hukuki yollardan hakkını arasın.

Gelelim hakkını araması gereken Beşiktaş’a!

Başkanın maç sonrası yapmış olduğu basın toplantısında, konuşma yerine yazılı bir metin okuması çok ilginçti. Beşiktaş’ın başkanının kulübün haklarını korumak için basın toplantısında yazılı metne ihtiyaç duymadan konuşması gerek. Ha, birtakım notlar alabilir... Tavrı sert, son derece samimi, ikna edici ve hakkını savunacak bir şekilde olmalıydı.

Tek bir çıkış noktası olmalıydı, o da bu oyunu bozmak üzerine… Eğer bu oyunu bozamazsa Beşiktaş’ın başarı şansı bu ligde yoktur.

Her platformda hesap sorun!

Sağındaki ve solundakinden gelen emanet metne ihtiyacı yoktu.

Ali Koç ile Zekeriya Alp arasındaki görüşmeyi yumuşak geçip, Zekeriya Alp’in istifasını istememesi büyük zaaftı.

Her platformda kulübün para sorununu konuşmalarının artık kamuoyunda bir karşılığı yok. Bunu bir kenara koyup Beşiktaş için oyunun aktörü olarak tavır alınması şart.
Kendiniz şarkılarla türkülerle seçime girip kazandınız. Kimse sizleri zorla oraya sokmadı.

Ve her şeyi bilerek geldiniz…

Beşiktaş’ın haklarını korumak için yazılı metne ihtiyaç duyuyorsanız, zaten bu kimliği kazanamamışsınız demektir.

Zorla olmaz…