Denizlerin idamının yıldönümünde 68 kuşağının önemli isimlerinden Mehmet Hakkı Yazıcı’yla fırtınalı yılları, yaşadıklarını ve tanıklıklarını konuştuk

‘Koca bir sevdaydı yaşadığımız’

YAŞAR AYDIN

1968, Türkiye devrimci hareketinin son 40 yılına yön veren sürecin en önemli dönemeci kırılma noktasıdır. Gençler daha güzel bir dünya için kollarını sıvarken onlara işçiler ve köylüler katılmaya başlamıştı bile. Her köşede umut, mücadele ve coşku vardı.

ODTÜ ise Ankara’nın bozkırında bir vahaydı adeta. Yeni bir hayatın müjdecisi, gelecek güzel günlerin habercisi ODTÜ. O dönemlerde ODTÜ öğrencisi olan Mehmet Hakkı Yazıcı umudu ve yıkımı yaşayan isimlerden biri. Coşkulu forumlara da tanıklık etti asker polis işgali ile örülen umutsuzluklara da.  O dönem verilen mücadeleyi 2012 yılında yayımladığı “Koca Bir Sevdaydı Yaşadığımız’’ isimli kitabında anlatan Yazıcı, “Bildiğimiz kadarını yapmaya çalıştık. Belki eksik yaptık ama iyi ki yapmışız” diyor.

>>68 ve devamı nasıl yıllardı? Politika ile nasıl tanıştınız?

Aslında öykülerimiz çok benzerdir. Büyük çoğunluğumuz Kemalist ailelerin çocuklarıydık. TİP’in yükselişine tanıklık ettik. Yerinde duramayan bir kuşaktık. Ben devrimcilikle lise yıllarımda mahallede tanıştım. Ankara Emek Mahallesi’nde oturuyorduk ve orada ODTÜ’lü öğrenciler çoktu. Giyimleri, tarzları ile farklı gençlerdi ve ilgimizi çekerdi. Kendime “sosyalist’’ dediğim yıl sanırım 1966 yılıydı. İlk üniversitem Sosyal Hizmetler Akademisi. Orada Sinan Kazım Özüdoğru ile tanıştım. Eylemler ve mücadele benim için orada başladı. Bir yıl sonra 1969 yılında ODTÜ’ye girdim.

>>1968 yılının politik atmosferini aktarmanızı istesek hangi başlıklar aklınıza gelir?

1965 sonrası TİP içinde tartışmalar ayrılıkla sonuçlanmıştı. Ben ODTÜ’ye girdiğimde TİP ve PDA ayrılıkları yaşanmıştı. Gençlik esas olarak Dev-Genç içinde örgütlüydü. Daha sonra kendilerini THKP-C, THKO ve TİKKO gibi isimlerle ifade eden yapıların tamamı Dev-Genç içerisindeydi. ODTÜ’deki siyasal atmosferi Dev-Genç’liler belirliyordu. TİP ve PDA vardı ama etkileri zayıftı. THKO kadrolarının önemli bölümü oradan çıktı. Ama kitlenin çok büyük bölümü THKP-C’liydi. Ben de Cepheciler içinde yer alıyordum.

ODTÜ’de Koray Doğan’la tanıştım. Hayatımın tamamında çok özel yeri olan oğlumun da isim babası olan Koray Doğan’la. Bildiğiniz gibi Koray, 1972 yılında polis kuşunu ile katledildi. Koray o dönemin yükünü çeken önemli isimlerden biriydi. Koray kitap satardı. Ona hemen derneğin yerini sordum ve gidip üye oldum.  ODTÜ çok dinamik bir üniversiteydi. Yetmezmiş gibi Ankara’nın birçok üniversitesinden akademisyen ve öğrenci gelir tartışmalara katılırdı.

>>Bir yıl içinde Dev-Genç içinde de ayrılıklar başladı. O süreçten nasıl etkilendiniz?

Tam bir ayrılıktan bahsedemeyiz. Evet, fikirlerimiz farklılaşmaya başlamıştı. THKO isim olarak kendini ifade etmese de ilişkiler bakımından kendi yapısını kurmuştu. Biz biliyorduk. Deniz Gezmiş ODTÜ’de yurtlarda kalıyor, kitle çalışmasının dışında kalıp farklı faaliyetler yürütüyorlardı. Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan hepsi ODTÜ’deydi ve belki de Deniz kendini en çok ODTÜ’de ifade etme olanağı bulabilmişti.

>>ODTÜ’de Deniz Gezmiş nasıl bir etki yarattı?

Deniz Gezmiş ayrımsız tüm devrimci gençler için efsaneydi. Mimarlık Amfisi’nde yaptığımız toplantılara gelir uzaktan bakardı. Deniz gelmiş, diye fısıltı başlardı hemen. Ama kitle çalışması içinde yoktu Deniz. Sinan Cemgil, Hüseyin İnan o dönem içerisinde çok donanımlı insanlardı. Başka öne çıkan isimler de vardı. Atilla Keskin, İrfan Uçaroğlu, Sinan, Ertuğrul çok iyi konuşurdu. Seyhan Erdoğdu da çok iyi konuşurdu. Daha sonra da genç bir araştırma görevlisi olarak öğrencilere de eğitimler verdi.

>>Devrimci olmayan öğrenciler günlerini nasıl geçirir, onlar için ODTÜ nasıl bir okuldu?

Çok okuyan, tartışan bir topluluktan, bir okuldan bahsediyoruz. Sohbetimizin başında Koray Doğan’ın ODTÜ’de kitap sattığından bahsetmiştim. Daha sonra o görevi ben üstlendim. Kitap yetiştiremezdik. Her gün okula koli koli kitap getirirdik. Çalınmasın diye 50 metre taşır sonra diğer koliyi alır onu yanına getirirdim.

Kitapları kafeteryadaki dolapta saklardık. Bir gün geç kaldım kafeterya kapalı. Dışarıda bırakamam ben de mecburen yurda gittim. Denizler sohbet ediyordu. Durumu anlattım kitapları dışarıda bırakamam dedim. Deniz “Kitapları buraya bırak ben yarın kafeteryaya taşırım” dedi. Bir an koca Deniz kitap mı taşır diye düşündüm. Nazikçe itiraz etmeye çalıştım. Böyle düşündüğümü anladı sanırım bana kızdı. O gün kitaplar yurtta kaldı. Sabah benim 50 metre, 50 metre taşıdığım kolileri üst üste koyup kafeteryaya getirirken gördük.

Kolilerin içinde kendim için aldığım “Aşk Hikâyesi” kitabı da vardı. Bir an Deniz’in onu görmesinden ne kadar çekindiğimi hatırladım. Koliyi açıp on görse kim bilir benim hakkımda ne düşünürdü. Bereket kolileri açmadan kafeteryaya getirmişti.

>>Siz 12 Mart dönemini de yaşadınız.

ODTÜ 5 Mart’a kadar her türlü düşüncenin ifade edilebildiği, etkinliğin yapılabildiği özgür bir ortamdı. Kırılma noktası 5 Mart olarak tanımlanabilir. O gün büyük bir çatışma yaşandı. Gözaltılar, tutuklamalar yaralanmalar yaşandı. Kurtulanların bir bölümü kaçak duruma düştü. Okula uzun süre geri dönemedi. Okul da bir döneme yakın kapandı zaten.

12 Mart sonrası baskı sonrasında büyük bir dağınıklık yaşandı. Kendi içine kapandı. Tüm önemli isimler kaçaktı, tutukluyu ya da öldürülmüştü. Okullarda ancak hücreler şeklinde örgütlülüğümüzü devam ettirebildik.  Kızıldere ve sonrasında 6 Mayıs bizim için büyük bir travma olarak kaldı. Siyasal olarak da Kızıldere’den sonra büyük bir boşlukta kaldık.

>>Sol için dayanışma ve rekabet nasıldı?
O dönemi savaşanlar, mücadele edenler ve diğerleri olarak ayrıştırabiliriz. Şunu düşün ki Denizler içeride olmasaydı belki Kızıldere yaşanmayacaktı. Ondan sonra da devrimci hareketleri mücadele biçimleri çok belirledi. Belki bu kadar da belirleyici olmamalıydı. İktidarın nasıl ele geçirileceğinden çok nasıl bir iktidar kuracağımız üzerinden tartışmalarımız daha etkili olmalıydı.

***

“Bizim 68’imiz farklıydı”

>>Neleri eksik yaptığınızı düşünüyorsunuz?

Böyle bir değerlendirme yapmadım. Düşünürsek birçok eksiğimiz atladığımız birçok tartışma başlık bulabiliriz kuşkusuz. Ama böyle bir değerlendirmeyi tek başına haksız bulurum.
Bizi besleyen kaynak öğreten bir geçmiş yoktu. Mahir Çayan’ın yazdıkları vardı. Bunları okuyup tartıştık. Önemli kongrelerde yaptığı kritik konuşmalar var. Tabi bir de Kesintisiz Devrim. Kesintisiz basıldı ama dağıtılamadı. Bu anlamı ile Mahir’in teorileri tüm fikir hayatımızı değiştirdi. Ayaklarımız yere bastı diyebiliriz. İngilizce ve diğer yabancı dil bilenler farklı ülkelerin yayınlarını da okuma şansına sahiplerdi.
Bizden daha ne beklenebilirdi bilemiyorum.

>>Belki 1968’de Batı’da yaşanan aile, cinsiyet, ekoloji tartışmalarının olmaması bu eleştirileri getiriyor ne dersiniz?

Türkiye için 1968’i sadece bir öğrenci hareketi olarak değerlendiremeyiz. Bizim 68’imizi Batı’dan farklı kılan da budur. Bizimkisi toplumsal bir hareketti. Daha ciddi sistemi karşısına alan bir hareketti.

***

Kadınlar en öndeydi

Kadın arkadaşlarımız okullardaki mücadelenin en önemli unsurlarıydı kuşkusuz. Elbette kadın sorunun farkındaydık ama söylediğim gibi sosyalizm içinde konuşuyorduk. Topluluklarımızda erkek bir dilden, tavırdan bahsedemeyiz. Ama sıcak çatışma belki kadınların sürecin önüne çıkmasını engellemiş olabilir. Ama bir Dev-Genç yönetimini seçerken aramızda bir de kadın arkadaş olsun gibi düşüncemiz olmazdı. Kadın arkadaşlarımız böyle bir talebe çok kızarlardı zaten. Orada herkes eşit ve devrimciydi. Ama bu sadece bizim ülkemiz için geçerli değil. Silahlı devrimlerde kaç kadın ismini biliriz. Bizim mücadele çizgimizden de kaynaklı olabilir.

***

Keşke daha çok Fatsa olsaydı

Şu anda çok bunaltıcı  bir baskı ortamı var.  İnsanlar uzun zamandır öfkelerini içlerinde barındırıyor. Bugün geleceğe ilişkin şeyler konuşmamız lazım. Yerel çalışmalar çok önemli.  Keşke daha çok Fatsa olsaydı ya da Fatsa’lar devam edebilseydi. Ben aslında bugün seçimlerden çok  Kazova işçilerinin direnişinin nasıl sonuçlanacağını daha çok merak ediyorum. Nasıl bir hayat istiyorsak  ona dair yapılabilecek çok şey var.