Görünen o ki Aykut Kocaman geri dönüyor. Aykut Hoca’yla ilgili daha önce bir yazı yazmıştım, yaşananlara rağmen kendisiyle ilgili düşüncelerim değişmiş değil. Hani bazı insanlar vardır ya, hakkında olumsuz bir şeyler duysanız ve aklınız sizi o kişiye dair olumsuz bir takım düşüncelere doğru sürüklese bile bizzat kendisiyle konuşmadan, olup biteni onun ağzından dinlemeden bir karara varmak istemezsiniz. Sizde o kişinin sonsuza kadar böyle bir kredisi vardır.

İşte Aykut Kocaman benim için böyle bir insan... 3 Temmuz sürecinden bu yana bazı sözlerini, tavırlarını, kararlarını eleştirmekle birlikte, olup biten hakkında onun fikirlerini kendisinden duymadan net bir yargıya varmak istemem.

***

Fakat benim başka bir derdim var. Aykut Kocaman’ın önce istifasını açıklaması, akabinde bu kararından vazgeçmesi üzerine bazı televizyon programlarında kerameti kendinden menkul bazı isimler demediklerini bırakmadılar. Ne dönekliğini bıraktılar, ne makam ve mevki düşkünlüğünü.

Televizyon kanallarında patronlarının hoşuna gitsin diye insanları birbirine kırdıran, kavgaya azmettiren, kavganın dozu kaçınca fırça yediği patronuna ‘Vallahi o kadar söyledim kavga etmeyin diye ama dinletemedim’ diye kıvırmaya kalkanlar şimdi Aykut Kocaman’ın ahlakını sorgulamaya çalışıyor.

***

Yazılı ve görsel spor medyasının bu içler acısı halinde aslında Türkiye Spor Yazarları Derneği’ne büyük iş düşüyor. TSYD her yıl aralık sonu, ocak ayı başı gibi Antalya’da seminerler düzenler. Bir tanesine vaktiyle ben de gitmiştim. Aslında fikir çok güzel. Bütün spor basını bu seminerlerde bir araya gelir. Meslek içi eğitim için bulunmaz fırsat, öyle değil mi?

Değil.

Bu seminere futbol dünyasından isimler davet edilir (spor dünyası diyemiyorum maalesef), bu isimlerin seminerde söyledikleri gazetelere, TV’lere servis edilir. Hepsi bu... Sanki bu insanlar normalde hiç konuşmuyorlarmış gibi... Meslek içi eğitim adına da pek bir şey yapılmaz.

Geçen hafta da başta Fikret Orman ve Ufuk Özerten olmak üzere birçok ismin seminerde gazetecilere nasihatlerini vs... okuduk. Çok da lazımmış gibi. Oysa spor basını şu 3-5 günde kendi arasında bir araya gelse, mesleğin sorunları, çözümler, yapılan işin daha iyiye nasıl taşınacağı, ücret politikaları konuşulsa...

***

Geçen hafta Meireles’e verilen 12 haftalık cezayı eleştirmiş ve gerek sporda gerekse hayatın diğer alanlarında bir standart sorunumuz olduğunu yazmıştım. Ceza Tahkim Kurulu kararıyla dört maça indi. Aslında tam da bunu söylemek istiyordum. 12 maç ceza normal olabilir, lakin öncesinde benzer bir örnek yoksa anormaldir. Aynı şekilde 12 maçlık bir ceza olsa olsa 10 maça, hadi bilemediniz 8 maça inebilir.

Eğer 12 maçtan 4 maça iniyorsanız burada da bir hukuk standardı sorunu var demektir. Neye göre 12 maç, neye göre 4 maç? Meireles hakeme tükürmemiş. Tükürmediyse niye 12 maç ceza verildi? Neden ilk ceza açıklanmadan bu konu yeterince incelenmedi? İlk kararı verenler hakkında bir bu kadar kötü karar aldıkları için bir soruşturma açılacak mı?

Fenerbahçe daha önce kimseye 12 maçlık bir ceza verilmediği için haklı. Cezanın 4 maça inmesi üzerine zehir zemberek açıklamalar yapan Galatasaray ve Trabzonspor da haklı. Çünkü bir ceza 12 maçtan 4 maça inmez.

Yani sistem o kadar kötü işliyor ki, istisnasız herkes bu sistemin mağduru. Ve işin acayibi kimsenin adamakıllı bir çözüm istediği de yok. Herkes günü kurtarmanın peşinde.

Bu ucube kararların sonu bu anlayışla biraz zor gelir.