Başbakan Binali Yıldırım; her ne kadar ‘Negatif bir seçim kampanyası yürütmeyeceğiz’ dese de AKP’nin bazı şeylere elinin alışmış olduğu, tabanıyla tavanıyla genlerine sinmiş kalıplardan uzaklaşamadığı, uzaklaşamayacağı anlaşılıyor.

Korku tuhaf ve bulaşıcı bir ruh hali. Gerilim politikası, kutuplaştırma, kaos, dahası iç savaş algısı korkanın, ‘korkuyu yayma çabasıyla’ alâkalı.

Sıradan bir vaka değil!
“Evet çıkmazsa iç savaşa hazırlanın…”
AKP sözcüleri; “Üzerimize düşeni yaptık, istifasını istedik, bu konu artık bizim gündemimizden düşmüştür” açıklamasını yapmış olsa bile AKP Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem’in açık tehdidi bununla geçiştirilecek gibi değil. Çünkü suç sabit. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 122. maddesine göre ‘nefret ve ayrımcılık’, 125. maddeye göre ‘hakaret’ maddeleriyle ilişkili. Öte yandan AKP’li Başkan Yardımcısı, yine TCK’nin 107. Maddesi’ne göre ‘şantaj’ ile 216. Madde’ye göre ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik, aşağılama’ suçlarını işliyor.

kokteyl-degil-sex-on-the-beach-kafasi-246585-1.

Aynı açıklamayı ‘HAYIR’ diyenler yapsaydı…
Erdem’in peşini her şeyden önce büyük bir ikiyüzlülüğün ifşası için bırakmamak gerekiyor. Çünkü Erdem, aynı zamanda kameraların önünde iç savaşa davet yapıp, sonrasında ‘laflarım çarpıtıldı’ diyebilen bir siyasetin ‘yüzünü’ de gösteriyor.

Benzer açıklamayı ‘Hayır’ cephesinden herhangi birinin yapmış olması durumunda başına neler gelebileceğini herkes az çok kestirebiliyor. Çifte standardın en çarpıcı, rahatsız edici, çileden çıkarıcı hali bu! Ülke acayip bir hat üzerinde sallanıyor. Barış akademisyeninin başına gelmeyen kalmıyor, savaş çağrısı yapan geçiştiriliyor.

Esnaf, belediye, sivil ekipler, SADAT
Erdem üzerinden; aklımıza takılan önemli gördüğümüz bir soruyu da soralım. Bu saatten sonra tüm kariyer planının bitmiş olduğu anlaşılan Manisa İl Başkan Yardımcısı’nın kellesi acaba bir provayı ya da planı deşifre ettiği için mi alındı?

Sorunun üzerine can sıkıcı başka gelişmeleri de ekleyelim.

AKP’nin esnafı kamplarda eğittiği yönünde iddialar bulunuyor. AKP’li Esenyurt Belediyesi’nin kurum bünyesine silah aldığı, dahası bunları, istihdam ettiği emekli özel harekâtçılara dağıtmak niyetinde olduğu ortaya çıkıyor.

Etrafta ne idüğü belirsiz, Osmanlı amblemli, ‘Reis’ imzalı, üzerinde Halk Özel Harekat (HÖH) yazılı araçlar geziyor; yanlarında çekinmeden poz verenler duruyor. SADAT adlı güvenlik şirketi, bünyesinde çalışan emekli askerleri Milli Savunma Bakanlığı’na yönlendirebiliyor. Tümünü üst üste koyduğumuzda, ortaya endişe verici bir resmin çıktığı ayan beyan görülüyor.

Kimse istemiyor, kiminle çatışacaksınız?
Fakat resmin arkasında bir başka gerçek var.

Artık neredeyse tek vaadi kaos olanların yürüyebilecekleri bir alanın kalmadığı seçiliyor. Huzursuzluk çıkarana, sükûneti bozana ‘uyma şuna’ denir ya… İşte neredeyse toplumun bütünü bu noktada. İktidarın ‘belli zamanlarda’ yükselen terör ya da kaos rantını tükettiği net bir şekilde ortada. Gerilim konusuna yandaş yazarlar bile benzer noktalara gönderme yapıyor.

Kutuplaşmanın çıta atlayıp saçma bir boyuta yükseldiği de ortada. Referanduma kim hayır diyor? CHPHDPFETÖPKKIŞİD! Böyle bir kokteyli kimse yemiyor içmiyor. Zaten bu artık kokteyl falan değil düpedüz ‘sex on the beeach’ kafası! Fakat daha ziyade hazırlayanı çarpıyor!

Elbette AKP seçmeniyle buluşuyor ve fikirlerini alıyoruz. Din üzerinden, milliyetçilik üzerinden, seçilmiş bir kesime saldırı üzerinden artık işler yürümüyor. Güvenlik endişesi taşıyan, çatışmadan rahatsız, sadece huzur isteyen kesimlerle savaşamaz, onları savaştıramazsınız. Bu tek taraflı durumun adı olsa olsa saldırı olur. Bu da bir süre sonra tersine döner. Acı söylemekte yarar var. Günün sonunda; İktidar, iktidarla, SADAT belediyeyle, asker polisle, zabıta meclis azasıyla karşı karşıya gelir, halk izler.

Toplumun eğilimlerini bile bir kenara bıraktılar
AKP ve Saray inandırıcılığını, bütünleştirici karizmasını kaybediyor. ‘Şu vaatle, bunu istiyoruz’ gibi kolay bir denklemin bile çözülemediği görülüyor. Çözemediğiniz şeyi nasıl anlatacaksınız. İktidar artık sadece toplumun bir bölümünü görmezden gelmekle kalmıyor, kendi kitlesini de hafife alıyor.
Hiçbir dönem bilgiyi dikkate almadıkları gibi artık uzman oldukları kendiliğinden sosyoloji geleneğinde de sığ kalıyorlar. Bilmiyorlar, okumuyorlar, değerlendirmiyorlar, gelişine vurmaya çalışıyorlar. Tutmayacak. Erdem; yalpalanan çizgiyi gösteriyor, benzer ağız, benzer sözler, benzer ana fikir. “Biz milli ve yerliyiz… Karışımızdaki bizden değil!”

Hiçbir şeyi anlamamışlar
Tehdit, kıyamet, çatışma arzusu…

Öper başımıza koyarız, gereği neyse onu yaparız.

Selam; “Barış” demek…

“Birbirinizi sevmedikçe inanmış sayılmazsınız. Size birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın...”

Bu sözler; Hazreti Muhammed’e ait… Herhalde kendisinden daha yerli ve milli değilsinizdir.

Gereği budur işte…

Yine ne diyor Hazreti Muhammed; ‘İnanan, ahbaplık edendir, kendisiyle dostluk kurulmayan insanda hayır yoktur…’

Barış çizgisi, birlikte olma kararlılığı ve ölümü değil yaşamı kucaklama arzusundan, ‘hayırsız’ olsa bile insandan bir an olsun vazgeçmeyeceğiz.