Seçim zamanları, özellikle de memlekette pek iktidar görmemiş sol için de, dışarıya bakıp başka ülkelerin muhalefet başarılarından bize taşınacak örnekler aramak adettendir. Kâh Latin Amerika’da esen rüzgârdan, kâh Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos’un başarılarından umut derlemeye çalışırız.

Bu kez, baskın seçim uzun tartışmaya zaman bırakmadı. Önümüzde sadece bir ay var. Bir süre partilerin aday listeleri üzerinde tartıştıktan sonra, artık ne kadar ve nasıl bir kampanya yapılabiliyorsa onunla sandıklara gidilecek.

Bütün bu kısıtlar içinde, muhalefetin şansı da Erdoğan! Toplumu o kadar kutuplaştırdı ki, “O gitsin de…” diyerek birleşmelerine hiç ihtimal verilmeyen partiler birleşti.

Olağanüstü baskı dönemlerinde ve totaliler rejimlerde, hayat bazen “gitsin de…”yi öylesine dayatır ki, “Peki ne gelsin?” sorusunun yanıtı es geçilebilir.

Oysa, sol/sosyalist siyaset açısından “Peki, ne gelsin?”e boş veren bir “gitsin de…” kabul edilebilir yaklaşım olamaz.

Peki, ne gelsin?”in yanıtı ve gelmesini istediğiniz için yapılması gerekenler “gitsin de…” çalışmasından çok daha uzun soluklu, çok daha zor, çok daha sabır gerektiren bir çalışmadır.

İtalya’da, Mart seçimlerinden bu yana yaşanan kriz bugün yarın Giuseppe Conte’nin başbakan olarak atanması ve hükümet kurulmasıyla “sona erebilir”.

İtalya’da, Cenovalı komedyen Beppe Grillo tarafından kurulan ve birkaç yıldır adından söz ettiren 5 Yıldız Hareketi seçimde birinci olmuş ve geçen günlerde de aşırı sağcı Lig Partisi ile hükümet programı ve başbakanın ismi üzerinde anlaşmıştı.

5 Yıldız Hareketi üzerine, sevgili Can Dündar’ın 2013 Mayısında Milliyet’teyken yazdığı “Başka tür bir muhalefet mümkün” yazısını anımsıyorum. Hareketin kurucusu “Beppe”yi sivri dilli bir hiciv ustası olarak tanımlıyor, düzene meydan okuyan cesur siyasetini vurguluyor, kendilerini görmezden gelen medyaya karşı internet üzerinden açtığı kampanyanın altını çiziyor, sağ ve sol kavramlarını bir kenara iterek sisteme savaş açmış olduğunu vurguluyordu.

5 Yıldız Hareketi’nin başarısını; “İnternet ile doğrudan demokrasi”yi şiar edinmiş olmasına; adaylarını internette oylamayla belirlemesine; Beppe’nin kendini görmezden gelen televizyonları protesto edip hiçbirine çıkmayarak Twitter, Facebook, YouTube üzerinden halka ulaşmasına bağlayan sadece Can değil.

O yazı; “Sizce Türkiye’de de giderek otoriterleşen siyasi iktidara meydan okuyan, kıstırılmış medyadan yakınıp durmak yerine sosyal medyayı kullanan, yeni yöntemler ve söylemlerle, yeni politikalar üreten, genç bir muhalefetin vakti gelmedi mi?” diye soran Can’a “Geldi de geçiyor bile” diyenlerin az olmadığını biliyorum.

Başarıysa, başarı! 2013’te yüzde 25’le birinci olan 5 Yıldız Hareketi şimdi yüzde 32 ile hükümet kuran bir parti oldu.

Yeter ki eski düzen gitsin” diyenlerin oyunu alarak ulaştığı noktada, aşırı sağcı, ırkçı ve göçmen düşmanı Lig Partisi ile koalisyon kuruyor. İçinden çıkarıp faşist koalisyon ortağına kabul ettirdiği başbakan adayı G. Comte, CV’sindeki yalanlarla gündemde. Göçmenlerin yürekleri ağızlarında!

Bunlar bir kenarda dursun, internet ve yeni medya üzerinden yürütülecek “bir başka muhalefetin” bizi de iktidara götürecek araç olup olmadığına bakalım.

Öncelikle, bir muhalif hareketin herhangi bir iletişim olanağını, bu çerçevede de günümüzün en öne çıkan teknolojisi internet ve o zeminde yükselen sosyal medyayı ret ya da ihmal etmesinin en hafif deyimle budalalık olduğunu söyleyeyim.

Ancak, sadece oradan yürünerek ya da orayı temel alan bir muhalefet stratejisiyle başarı gelmez!

Bu toplumun ikna edilmesi gereken büyük çoğunluğunda internet ve sosyal medya kullanım oranı çok düşük. Onları ikna ve örgütleme ancak ev ev, sokak sokak, işyeri işyeri dolaşarak; insanlara bire bir dokunup gözlerinin içine baka baka konuşarak, yaşanan hayatlar içinde yan yana durup karşılaşılan problemlere çözümler bularak olacak.

İktidara giden kolay bir yol yok; tabii internet de olacak ama asıl bunlar olacak!