İşçiyi kullan-at şeklinde yeniden tasarlayan Özel İstihdam Büroları ile işçiler güvencesiz çalışmaya razı hale getirilecek. Kısa vadede sahte refah algısı yaratılıp milyonların geleceğine ipotek konacak

Köle pazarları yürürlükte

Türkiye’de mevcut politikalar sonucu meydana gelen ekonominin üretim ve istihdam üretememesi sorunu, insan yaşamını daha olumsuz yönde etkileyecek, yaşam kalitesini insan onuruna yakışmayan seviyelere indirecek biçimde örtbas edilmeye çabalanıyor.

Sanayi üretimindeki gerilemenin ve çürümenin ekonomide bıraktığı boşluk, inşaat işleri, altyapı harcamaları ile ikame edilirken, üretilen işlere uygun bir şekilde istihdamın niteliği de niceliği de değişiyor. Türkiye giderek bilimsel çağa ayak uyduran; emeği, bilimi ve tekniği, sanayileşme ve toplumsal refahı gözeten bir eksenin daha uzağına düşerken, çalışanları, emekçilerin çalışma yaşamlarını ve elbette ki hayatlarının tümünü derinden değiştirmeyi hedefliyor.

Tüm çalışanlar etkilenecek

Bu dönüşüm zincirinin son halkalarından biri olan Özel İstihdam Büroları Yönetmeliği geçen günler içinde Resmi Gazete’de yayınlandı. Birkaç ay önce gündeme atılan ve sonra daha şiddetli olaylarla hafızalardan silinmesi beklenen ÖİB’ye ilişkin yönetmelik sessiz sedasız, sadece iş arayanların değil tüm çalışanların yaşamlarını etkileyecek olası sonuçlarıyla birlikte hayata geçirilmiş oldu. “ÖİB neydi?” diye hatırlamak isteyenlere Aziz Çelik’in 11 Şubat 2016 tarihli BirGün yazısını okumalarını öneririm. Ben bu yazıda daha çok ÖİB’nin altında yatan makro hedefler üzerinde durmaya çalışacağım.

Daha önce iş bulmada yardımcı kurum olarak faaliyet gösteren ÖİB’leri söz konusu yasal düzenleme ile AKP yönetimi, işçi kiralayan özel kuruluşlar haline getirdi. Dolayısıyla bundan böyle ÖİB’leri çok genel olarak işçi kiralama şirketleri olarak tanımlamak mümkün; yani araç kiralar gibi işçi kiralayan ve bundan kâr sağlayan özel şirketler. ÖİB’lere, kiralık işçi şeklinde çalışma biçiminin yaygınlaştırılması, bir diğer ifade ile ‘geçici iş ilişkisinin’ genele yayılmasında aracı rolü veriliyor. Bu rolün her geçen gün ekonomide daha ağırlık kazanacağını biliyoruz; nitekim Orta Vadeli Program’da da ÖİB’lere atfedilen önemli rolün bir kez daha altı çiziliyor. İş Yasası’nın tümden değiştirileceği mesajı verilen OVP’de, esnek çalışma biçiminin yaygınlaştırılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin devam edeceği, özel istihdam bürolarının kiralık işçi modelinin yaygınlaştırılması amacıyla emek gücü piyasasının önemli bir aktörü haline getirileceği anlamına gelen ifadeler yer almakta.

Kuşkusuz istihdamsız bir modele sahip olan ekonominin bugün kiralık işçiye yahut ÖİB’lere ihtiyaç duyması kendi anlayışı içinde anlaşılabilir. İnsanı emeği üzerinden değersizleştirerek ekonomiye merhem etme anlayışının bu gibi ‘yenilikleri’ önümüze koyması şaşırtıcı değil. Yeniden ekonomideki hâkim anlayış kapsamında olduğunun altını çizerek ÖİB’lere duyulan gereksinimi (i) işsizliğin azaltılması ve (ii) emek maliyetlerinin daha da düşürülmesi şeklinde gerekçelendirmek mümkün.

Esnek çalışma çözüm mü?

Haziran ayı itibari ile işsizlik oranı yüzde 10,2; tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 12,2 olarak açıklandı. Sadece yüzde 33 oranında işgücüne dahil olabilen kadınlar arasındaki işsizlik ise yüzde 12,4 olurken tarım-dışı işsizlik yüzde 15’lere dayandı. En kötü veriler ise genç nüfusta izleniyor, genç işsizlik bugün yüze 20 seviyesine ulaşmak üzere. Uluslararası ve ulusal program ve tahminlerde önümüzdeki dönemde işsizliğin daha da yükseleceğine ilişkin beklentilerin de altını çizelim. Öncelikle yeni düzenlemeler ile bu geniş nüfus hedeflenerek kiralık işçi bürolarına çekiliyor. Geçici çalışma biçimi ile işçilerin tüm yasal haklarının tırpanlandığı bu yapıda, işçiler geçici, niteliksiz ve düşük ücretli işlerde çalıştırılıyor. Hükümetin bu programında ekonomik modelin iş sağlamadığı, giderek genişleyen nüfusa sahip işsizlerin gayri insani bir çalışma biçimi ile iş sahibi sayılması ve bu yolla rakamlarda işsizliğin azaltılması hedefleniyor. Bu gidişatın işsizliği çözeceği propagandası bir yana, önemli toplumsal maliyetlere yol açacağı, çalışma yaşamı, ilişkileri ve sosyal açıdan yaşamı daha gericileştireceği oldukça açıktır.

İşsizliği güvenceli iş önler

İşsizliği, güvenceli işlerin yaygınlaştırılması çözer. İşsizliği sendikalaşma, işçiyi koruyan iş sözleşmeleri ve bunu işleten adil bir hukuk sistemi çözer. Gerisi çoktan iflas etmiş gerici bir anlayışın yarattığı öyküden ileri gitmez. Böylesi bir düzenleme işsizliği bilakis daha da artıracak bir etkiye sahiptir. İşçiyi kullan-at şeklinde yeniden tasarlayan bu ve benzeri düzenlemelerin, işten çıkarmaları kolaylaştıracağı ve “kovma” tehdidini işçiler açısından daha yakıcı hale getirerek daha düşük ücrete ve güvencesiz çalışmaya razı hale getireceği açıktır.

Diğer bir taraftan bu etkinin emek maliyetlerini aşağı çekmesi, gerçekçi olan tek gerekçedir. Ülkemizde kâr etmenin, küresel kapitalizmde rekabet edebilmenin tek seçeneği emek maliyetleri olarak tasarlanmaktadır. Bu, gelişimci ve üretici yönü büyük çapta tahrip edilen bir politikanın sonucudur. Bu nedenle eğitim yerine niteliksiz ve kısa süreli iş biçimlerine uygun, bu işlerin iş ilişkilerine mecbur hale getirilmiş emek gücüne ihtiyaç duyulmaktadır.

Geleceği ipotek altına alacak

Son olarak bu mekanizmanın önemli bir bileşeninin borçlandırma olduğunun burada altını çizmek gerekiyor. Borç, bir yandan gelirle desteklenmeyen tüketim harcamalarını pompalarken, diğer bir yandan düşük ücretle işçilerin, emekçilerin yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlıyor. Sahte bir refah algısı yaratan bu sistem, çalışan geniş kesimin geleceğini ipotek altına alarak uzun vade de sistem içinde kalmaya zorlayıcı bir araç işlevi de görüyor. Borç kamçısını çalışanın sırtından eksik etmeyerek ‘ne iş olsa yaparım’ durumuna zorluyor.

‘Her işi yapmam’ diyebilmek, ‘işimi aşımı teslim etmem’ yanıtını verebilmek için bir arada durabilmenin öneminin daha yakıcı hale geldiği dönemlerden geçiyoruz şüphesiz. Her geçen günün bir öncekine göre daha karartıldığı bugünlerde, yapılan her emek karşıtı düzenlemeyi yakından takip etmeli, hele hele insanlık suçu niteliğindeki 21'inci yüzyılın köle pazarlarının, içinde bulunduğumuz puslu hava bahane edilerek hayata geçirilmesine izin vermemeliyiz.