Emperyalist barbarlığın son örneği olan Suriye saldırısı yaklaşmakta olan tektonik kırılmanın öncü sarsıntısı. ABD, İngiltere, Fransa “şer üçgeni”nin Libya ve Irak saldırılarında olduğu üzere uluslararası hukuku hiçe sayarak gerçekleştirdiği saldırı, yaklaşmakta olan büyük çarpışmanın ilk raundu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasımda mutlak bir güç olarak tarih/siyaset sahnesine çıkan ABD’nin gerileyen hegemonyasına bağlı olarak, liderliğini yaptığı emperyalist, kapitalist düzende de yarıklar oluşuyor. ABD’nin gücü azaldıkça yeni aktörler doğan boşluğu doldurmaya soyunuyor. ABD’nin küresel güç dengeleri bağlamındaki ‘hegemon güç’ konumu zedelenirken, Çin’in ekonomik gelişimi, Rusya’nın askeri güç projeksiyonlarında ABD’ye kafa tutma kapasitesi Washington’ı rahatsız ediyor.

Milenyum çağı olarak adlandırılan yirmi birinci yüzyıl, iki büyük dünya savaşına sahne olan yirminci yüzyılı aratmayacak bir küresel hegemonya mücadelesine tanık oluyor. Latin Amerika’dan Asya Pasifik’e, Güney Çin Denizi’den Ortadoğu’ya, Doğu Avrupa’dan Kara Afrikası’na bu kapışmanın izlerini görmek mümkün.

ABD, İngiltere, Fransa, Japonya ve AB’den müteşekkil “kolektif emperyalist cephe” sadece Suriye’de değil yerkürenin dört bir tarafında istediği oyunu kurmakta zorlanıyor. Yemen, Doğu Ukrayna, Libya, Afganistan, Somali. Kriz cephelerinin tümünde ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Suriye gibi lokal “kontrollü” saldırılar zevahiri kurtarma çırpınışları.

•••

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından liberal kapitalist düzenin “tarihin sonu” geldi mottosuyla “Soğuk Savaş” sonrası için kurguladığı tek merkezli “yeni dünya düzeni” iflas etti. Sadece 20. yüzyılın değil, 21. yüzyılın da Amerikan yüzyılı olacağı iddialarıyla kutsanan neo liberal düzenin tökezlemesinin yarattığı buhran sarsıntılara yol açarken, yeniden paylaşılmaya çalışılan küresel düzende aktörler kıyasıya bir kapışma içerisinde.

Soğuk Savaş’tan bu yana yeniden hızlanan yarışta ekonomik, siyasi, askeri çıkarların yollarını kesiştirdiği güçler arasındaki rekabet yükseliyor. Uluslararası sistem ve yerleşik güç dengeleri çalkantılı bir döneme girerken, nükseden rekabet yeni kriz dinamikleri yaratıyor.

Milyonların yaşamını yitirdiği, kentlerin haritalardan silindiği iki büyük paylaşım savaşına yol açan hegemonya çatışmasının 21. yy’a özgü bu versiyonunda hızlanan rekabet küresel aktörlere tehlikeli sularda kulaç attırırken, restleşmeler açık bir cepheleşmeye yol açmış durumda. ABD hegemonyası gerilese de kuşkusuz ki halen dünyanın en büyük hegemonik gücü ABD. Ve bu gücünü de birçok alanda fütursuzca kullanmaktan imtina etmiyor.

Çok kutuplu bir sürecin arifesindeyiz. Yeni bir “soğuk savaş” türbülansına girilmiş bulunuluyor. Ancak bu yeni savaş öncekinden temel olarak farklı. Bu yeni düzende karşımızda iki kutuplu, iki farklı sistemli bir hegemonya dengesi yok. Rekabet ideolojik olmaktan çok ekonomik, askeri ve politik. Hesaplaşma siyasi, ekonomik ve de en ideolojik silahlarla sürdürülüyor.

ABD, NATO ve AB üzerinden uzun süredir Rusya’yı askeri olarak, Çin’i ise son “ticaret savaşı”yla ekonoik olarak çevrelemeye çalışıyor. ABD’nin Doğu Avrupa’da kurmaya çalıştığı füze kalkanı projesi, NATO’nun Baltıklar’da artan askeri varlığı, AB’nin Doğu Ortaklığı projesiyle Rusya sınırlarına doğru genişlemesi gibi hususlar bu kuşatmanın bir yansıması. Gümrük vergilerinin getirilmesi, koruma kalkanının oluşturulması, ticaretin engellenmesi de ekonomik savaşın göstergeleri.

•••

Suriye, ABD emperyalizminin büyük darbe yediği bir savaş sahası. Birer yıl arayla yapılan iki saldırının temel nedeni buradaki istikrarsızlık üzerinden varlığını sürdürmek. Kaos, savaş, çatışma emperyal güçlerle onların taşeronlarının buralardan beslenmesi demek. Suriye’de savaşın birinci raundu biterken taraflar birbirilerinin güçlerini, reflekslerini ve de tepkilerinmi sınamış oldu. Hegemonya, nüfuz, paylaşım savaşı henüz bitmiş değil. Yeni saldırı ve müdahaleler de kapıda. Saflar sıkılaştırılırken, yeni cepheler oluşturulup yeni pozisyonlar alınırken, ABD emperyalizminin bölgeden çekilmesini beklemek safdillik olur.