Kolombiya’da müesses nizam Uribismo yani narko-kapitalizm, şiddet ve cezasızlık demek. Petro’nun zaferi, bu düzene karşı mücadelenin bir ürünü ancak kongrede çoğunluğu sağlayamadığı için büyük sıkıntılarla boğuşuyor.

Kolombiya’da sol iktidar: İmkânlar, sınırlılıklar
Kolombiya’nın ilk solcu devlet başkanı seçilen eski şehir gerillası Gustavo Petro’yu zorlu günler bekliyor. (Foto: Depo Photos)

Hazırlayan: İbrahim VARLI
Yazı Dizisi: Latin Amerika'da esen sol rüzgâr ne anlatıyor?


Dr. Öğr. Üyesi, Esra AKGEMCİ

Zaman kısa, savaş sonsuz/ Fernando Rendón

Kolombiya tarihinin ilk sol hükümeti olan Gustavo Petro yönetiminin Ağustos 2022’de iktidara gelmesinin hemen ardından ilk işlerinden biri, Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ile barış görüşmeleri başlatmak oldu. Latin Amerika’nın en eski gerilla hareketi olan ELN, 1964’te, FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) ile aynı yıl kurulmuştu. FARC’ın 2016’da Kolombiya hükümeti ile barış anlaşması imzalayarak silah bırakması ve yasal siyasete geçmesinin ardından, Latin Amerika’nın (ve aynı zamanda dünyanın) en eski gerilla hareketi olarak sadece ELN kaldı.

Kendisi de silah bırakmış eski bir gerilla olan Petro’nun Kasım 2022’de başlattığı müzakerelerin ardından ELN ile ilk anlaşma sağlanmış durumda. Müzakerelerde sadece silah bıraktırmaya değil, katılımcı bir barış süreci inşa etmeye yönelik kapsayıcı bir anlayış öne çıkıyor. Eğer barış görüşmeleri başarıyla sonuçlanırsa yarım asrı aşan çatışma dönemi sona ermiş olacak. 1950’lerdeki iç savaş yıllarından bu yana tam bir şiddet sarmalına hapsolmuş olan Kolombiya’da şiddetin birden fazla tarafı var. Ancak FARC’ın ardından ELN ile de barış anlaşması imzalanması önemli bir eşik. Bugün, yıllar sonra ilk kez Kolombiya’da hiç savaş görmemiş nesillerin yetişeceğine dair bir umut var.

Petro’yu iktidara taşıyan, işte tam da bu umuttu. Haziran 2022’deki seçimlerde Petro’nun aldığı yüzde 50,4’lük oy, barıştan yana koyulmuş başlı başına bir tavırdı. Bugüne kadar ABD’nin bölgedeki en yakın müttefiki olan Kolombiya’da uyuşturucu ticareti, yolsuzluk, otoriterlik ve paramiliter şiddet üzerine kurulu oligarşik düzenin yönetici elitlerini iktidardan indirmeden barış sağlanamazdı. Barış demek, toplumsal adalet ve eşitlik demekti.

Dr. Öğr. Üyesi, Esra AKGEMCİDr. Öğr. Üyesi, Esra AKGEMCİ

URİBİSMO’YU AŞMAK

2000’lerin başından itibaren Kolombiya siyasetini, silahlı çatışmaların otoriter rejimi meşrulaştırmak için kullanıldığı, paramiliter güçlerle işbirliğine dayalı Uribe’ci anlayış (Uribismo) şekillendiriyordu. Adını 2002’de iktidara gelen devlet başkanı Álvaro Uribe’den alan siyasi doktrin, birbiriyle bağlantılı dört temel üzerine kuruluydu: Neoliberalizm, uyuşturucu ticareti, otoriterlik ve paramilitarizm. ABD’nin 1990’larda uyuşturucuyla mücadele kapsamında geliştirdiği “Kolombiya Planı” (Plan Colombia), bu temelleri bir arada tutan temel unsurdu. Buna göre, ABD’nin “uyuşturucuya karşı savaş” politikası, özellikle George W. Bush döneminden itibaren FARC ve ELN gibi devrimci örgütlerin denetimindeki bölgelere askerî müdahaleyi meşrulaştırmak için kullanıldı. ABD’nin Irak işgalini destekleyen tek Latin Amerikalı lider olan Uribe’nin başkanlık döneminde (2002-2010) Kolombiya, Bush yönetiminin bölgedeki en önemli müttefiki oldu. Latin Amerika genelinde sol yükselirken, Kolombiya’da ABD hegemonyası altında militarizm iyice güçleniyordu.

ABD ile işbirliğini ilerleten ve Kolombiya Planı için uygun bir toplumsal zemin oluşturmaya çalışan Uribe, “demokratik güvenlik” adını verdiği strateji ile devletin güvenlik alanındaki denetimini artırdı. Buna göre “toplumun güvenliği”, yabancı sermaye için oluşacak “güven ortamı” ile birlikte sağlanabilirdi. Bu koşullarda Uribismo, “uyuşturucuyla mücadele” kapsamında paramiliter grupların desteklenmesine, ABD ile askerî ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine ve neoliberal politikaların uygulanmasına dayanan bir anlayış olarak şekillendi.

Uribe’nin iktidarından sonra, 2010’lardaki barış sürecine rağmen Uribismo, Kolombiya siyasetini şekillendirmeye devam etti. Uribe döneminde savunma bakanlığı yapmış olan Juan Manuel Santos, 2010’da devlet başkanı seçildikten sonra onarıcı adalet mekanizmalarına dayanan, kapsayıcı ve özne odaklı bir çözüm sürecini hayata geçirmiş ve Uribeci çizgiden uzaklaştı. Ancak Santos’tan sonra, 2018’de iktidara gelen Iván Duque, Uribe’nin güvenlikleştirme pratiklerine geri döndü ve barış anlaşmasının uygulanmasını sekteye uğrattı. Duque ayrıca eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sektörlerindeki özelleştirmelerle neoliberal politikaları derinleştirmeye çalıştı.

2019’da başkent Bogota başta olmak üzere büyük kentlerde kendini gösteren protestoların hedefinde Duque hükümetinin siyasi ve ekonomik reformları vardı. Protestocular hem neoliberalizmin yol açtığı ekonomik ve toplumsal dışlanmaya meydan okumak hem de barış sürecine sahip çıkmak için sokaktaydılar. 2019’da daha adil ve daha eşit bir düzen talebiyle dünya geneline yayılan, “müesses nizam karşıtı” olarak nitelendirilebilecek protestolar, Latin Amerika genelinde “ikinci pembe dalga” olarak anılan, solun yeniden yükseldiği bir dönemin kapılarını açtı. Kolombiya’da müesses nizam, Uribe iktidarında iyice yerleşen narko-kapitalizm demekti, şiddet ve cezasızlık demekti. Gustavo Petro’nun zaferi, bu yerleşik düzene karşı gelişen yeni mücadele döneminin ürünüydü.

‘HİÇ KİMSELER’İN İKTİDARI

Eski bir M-19 (19 Nisan Hareketi) gerillası olan Gustavo Petro, 1990’da silah bırakmasının ardından, 1991-2006 arasında Temsilciler Meclisi üyeliği, 2006-2010 arasında Senato üyeliği yapmış, 2011’de Bogota belediye başkanı seçilmişti. Petro, 2018’de başkanlık için yarışmış, yüzde 25’le ikinci tura kaldıysa da Duque karşısında kaybetmişti. 2022 seçimlerinde Petro’nun temel vaatleri, FARC ile imzalanan barış anlaşmasının uygulanması ve ELN ile barış için müzakerelere başlanması, daha adil bir toprak dağılımı için tarım reformu yapılması ve özellikle yerli halkların talepleri olan, madencilik şirketlerinin doğal kaynak sömürüsüne dayalı politikalarıyla mücadele edilmesiydi.

Petro, bu doğrultuda ekonomi programının ana hatlarını ekolojik sürdürebilirlik ve iklim krizi üzerine kurdu ve ekonomiyi “karbonsuzlaştırma” sözü verdi. Çevreye büyük zarar veren, hidrolik kırılma (fracking) olarak bilinen, yeraltına hidrolik sıvı pompalanmasına dayalı petrol çıkarma yöntemine karşı çıkan Petro, iktidara gelince Kolombiya’daki yeni petrol aramalarına son verdi. Kolombiya’nın önemli ihracat kalemlerinden olan petrol ve kömüre bağımlılığı kırmak için yeni hükümetin hedefi turizmi önemli bir gelir kaynağı haline getirmekti. Petro ayrıca bölge çapında bir ekolojik dönüşüm için diğer solcu liderlerle birlikte çalışma sözü verdi. Çevre meselesinin, Latin Amerika’da solcuların bölgesel işbirliği mekanizmaları geliştirebilmeleri için önemli bir zemin oluşturduğunu bu noktada hatırlatmak gerek.

Bununla birlikte, 2019 protestolarında barış talebi ve çevrecilik vurgusunun yanı sıra kadına yönelik şiddetle mücadele ve kürtaj hakkı gibi feminist talepler de öne çıkıyordu. Sadece Latin Amerika’da değil dünya genelinde 2019’daki protestolarda özellikle kadınlar ve gençler ön saflarda yer aldılar. Bu elbette tesadüf değildi. Son dönemde dünya genelinde yükselen otoriter rejimlerin doğrudan kadınları hedef alan söylem ve pratikleri, yeni-muhafazakâr ideolojiye yönelik feminist bir tepki doğurmuş ve bu tepki, Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülkede feminist harekete ivme kazandırmıştı.

Latin Amerika’da feministlerin geniş tabanlı, etkin hareketler örgütleyebilme kapasiteleri, solcuları yeniden iktidara getiren toplumsal dönüşüm sürecinde önemli rol oynadı. İlk kez 3 Haziran 2015’te Arjantin’de gerçekleşen Ni una menos (Bir kadın daha eksilmeyeceğiz) eylemleri bu açıdan önemli bir dönüm noktası oldu. Arjantin’de 2019’da neoliberal politikalara tepki olarak gelişen protestolarda Ni una menos aktivistleri etkin rol oynadılar. Son dönemde giderek artan kadın cinayetlerini protesto etme amacıyla başlayan ve kısa sürede bölge geneline yayılan Ni una menos eylemlerinin sağladığı dinamizm, kürtaj hakkını savunan “Yeşil Dalga” (Marea Verde) hareketinin doğması için de zemin hazırladı. Ücretsiz ve sağlıklı kürtaja erişim hakkını sembolize eden yeşil bandanadan dolayı Yeşil Dalga olarak anılan hareket, Şubat 2022’de Kolombiya’da da kürtajın yasallaşmasını sağladı.

2019 protestolarında Latin Amerika genelinde öne çıkan en dinamik toplumsal hareketlerin işçi hareketi, çevre hareketi, yerli hareketi, öğrenci hareketi ve kadın hareketi olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan Kolombiya’nın 2022 seçimleri, sadece başkan Petro’nun değil, başkan yardımcısı Francia Márquez’in de zaferiydi. Ülkesindeki ilk Afro-Kolombiyalı başkan yardımcısı olan Márquez, temizlikçilikten madenciliğe kadar birçok işte çalışmış, “unutulmuş topraklar” olarak tanımladığı yaşadığı yoksul bölgeye yapılan baraj yüzünden zorla yerlerinden edileceklerini öğrendiğinde hukuk okumaya karar vermiş, hayatını çevre mücadelesine adamıştı.

Çevre aktivisti ve feminist Márquez, toplumsal hareketlerin içinden gelen, Petro’dan ayrı, kendi tabanı da olan güçlü bir kadın lider ve muhtemelen bir sonraki seçimlerin en gözde başkan adayı olacak. (Kolombiya’da devlet başkanlığı 2015’ten itibaren tek dönemle sınırlandırıldığı için Petro bir daha aday olamayacak.) Márquez, Kolombiya’nın tüm dışlanmış kesimlerinin temsilcisi olarak politika yapıyor ve adları bilinmeyen, yüzleri olmayan, sesleri duyulmayan bu dışlanmış kesimleri “hiç kimseler” (los nadies ve las nadies) olarak tanımlıyor. Petro ve Márquez liderliğindeki sol koalisyonun (Pacto Histórico/Tarihi İttifak) zaferi, “hiç kimseler”i iktidara getiren, barış ve adaletten yana umut doğuran tarihi bir fırsata işaret ediyor. Ancak bu fırsatın önünde duran bazı zorluklara da değinmek gerek.

İTTİFAK’IN SINIRLARI

Latin Amerika’daki “pembe dalga” hükümetlerini sınırlayan en büyük unsurların başında, solcuların iktidara gelmiş olmalarına rağmen kongrede çoğunluğu sağlayamamaları ve bu yüzden istedikleri/söz verdikleri reformları yapamamaları geliyor. Kolombiya’da da sosyal demokratlardan radikal solculara, yerlilerden feministlere ve çevrecilere uzanan geniş bir sol koalisyon niteliğinde olan Tarihi İttifak, kongrenin üst kanadı Senato’da 20, alt kanadı Temsilciler Meclisi’nde 28 sandalyeye sahip. Bu da kongrede çoğunluğu sağlamaya yetmiyor.

Solcular iktidara gelse bile finans, yargı ve medya gücünü elinde tutan sağcılar, kongrede ataklarına devam ediyor ve yapısal reformların önüne geçmekle kalmayıp (son olarak Peru’da olduğu gibi) başkanın azledilmesi gibi anti-demokratik yollara başvurabiliyorlar. Üstelik son dönemde yükselen yeni-muhafazakâr ideoloji ile birlikte sağcılar giderek radikalleşmeye başladı. Bu da elbette sol mücadele açısından zorlu bir sürece işaret ediyor. Kolombiya’da kongre içi dengelerin nasıl işleyeceğini zaman gösterecek fakat en azından solun karşısındaki sağ muhalefetin bölünmüş durumda olması bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Ancak solun önündeki engeller, seçim siyaseti ile sınırlı değil.

Latin Amerika’da sol siyasetin gelişimi açısından en temel sınırlılık, kökleri sömürgecilik dönemine dayanan, büyük toprak sahipleri, sermaye çevreleri ve çokuluslu şirketlerin oluşturduğu oligarşik düzenin ta kendisi. Hatta oligarşiyi, solun önündeki bir engelden ziyade solu büsbütün sarmalayan bir yapı olarak tanımlamak gerek. Bu yapının yol açtığı sınıf, etnisite, ırk ve cinsiyet temelli eşitsizlik ve adaletsizliklerle mücadele etmek için iktidar değişikliği yeterli değil. Bunun için çok daha radikal bir toplumsal dönüşüm süreci gerekiyor. Solcu iktidarların en büyük katkısı, bu yönde bir değişim için gerekli mekanizmaları inşa etmek ve dönüştürücü sosyo-ekonomik reformlar yapmak olabilir.

Ancak solcular iktidara geldiklerinde bu reformları yapabilmek için sağa önemli tavizler veriyorlar. Sonuç olarak bazı önemli kazanımlar elde edilse de verilen tavizler yüzünden uzun dönemde oligarşik düzen iyice yerleşmiş oluyor. Bunun en önemli örneğini, geliri yeniden dağıtabilmek için burjuvazinin belirli kesimlerine verilen ayrıcalıklar oluşturuyor. Üstelik “pembe dalga” liderleri geliri daha adil bir şekilde yeniden dağıtabilseler bile mevcut mülkiyet ilişkilerine ve toprak yapısına dokunamıyor, oligarşinin elindeki büyük arazileri yoksul köylülere dağıtamıyorlar.

Latin Amerika solu, 2000’lerin başlarından beri bu sınırlılıklarla uğraşırken Kolombiya’nın henüz yolun çok başında olunduğu söylenebilir. Petro hükümetinin önceliği, her şeyden önce toplumsal barışı inşa etmek. Kolombiya, askerî aygıtın çok güçlü olduğu, kapitalizmin bile savaşa göre yeniden yapılandığı, son derece militerleşmiş ve bitmek bilmeyen çatışmalar yüzünden ağır toplumsal travmalar yaşamış bir ülke. Kolombiya’da sol en nihayetinde iktidara geldi ama bu sadece bir başlangıç. Öncelikle solun gelişebileceği temel zemini inşa etmek ve toplumsal muhalefet aktörlerinin daha etkin bir şekilde örgütlenebilmesi için elverişli koşulları oluşturmak gerekiyor. Petro, ekolojik adaleti de kapsayan çok boyutlu bir barış sürecinin temellerini atabilir ve toplumsal hareketlerle ilişkisini geliştirebilirse sağın saldırısı karşısında daha güçlü durabilecektir. Sol, kendisini sarmalayan oligarşik yapı içinde çatlaklar açacak sarmaşıkları ancak böyle yeşertebilecektir.

***

KRİSTOF KOLOMB'UN ÜLKESİ

Dil ve etnisite bakımından dünyanın en kozmopolit ülkelerinden Kolombiya adını İtalyan kaşif Kristof Kolomb'dan alyor.

Zulme karşı yapılan gösterilere devam

Peru'da Pedro Castillo’nun azledilerek yerine getirilen Dina Boluarte hükümetine karşı protestolar sürüyor. İnsan hakları örgütleri Ayacucho kentindeki gösteriler sırasında tutuklanan yerli liderlerin serbest bırakılmasını talep etti. Ayacucho Halk Savunma Cephesi başkanı da dahil olmak üzere gözaltına alınan liderlerin bırakılması için emniyetin önünde toplanan yüzlerce kişi, gösterilerin devam edeceğini açıkladı. Peru Ulusal İnsan Hakları Koordinatörü de üç yerli liderin tutuklanmasını kınadı, yerli haklara yönelik zulmün ülkedeki kutuplaşmayı keskinleştireceği konusunda uyardı.

Sendikacılara baskı kabul edilemez

Orta Amerika ülkelerinden El Salvador’da sağ popülist Nayib Bukele hükümetinin toplumsal muhalefete yönelik baskıları artıyor. Bukele yönetimi son olarak olağanüstü hali uzatıp Soyapango Belediye Başkanlığı’nda örgütlü olan sendika üyelerini tutuklaması bardağı taşırdı. İktidar partisi Nuevas Ideas’ın elindeki belediyede maaşların ödenmemesini protesto ettikten hemen sonra tutuklanmaları tepki çekti. Daimi Çalışma Adaleti Tablosu (MPJL) tutuklamaları kınadı ve olayları, Arjantin'deki tutuklamalara atıfta bulunarak "toplumsal örgütleri sindirmeye yönelik bir strateji" olarak nitelendirdi.

Polis ve askerler baskına yol verdi

Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, polis ve ordudan bazı kişilerin Ulusal Kongre'yi basan Bolsonaro destekçileriyle işbirliği yaptığını söyledi. Baskın videolarını görmek istediğini belirten Lula, iş birliği yapan çok sayıda kişinin olduğunu kaydetti. Lula, “Bu insanların Planalto Sarayı’nın kapısından içeri girmeleri sağlandı, yani birileri onların buraya giriş yapmasını kolaylaştırdı” dedi. Lula, 8 Ocak’taki Kongre ve diğer devlet binalarına yapılan baskına karıştıkları gerekçesiyle gözaltına alınan kişi sayısının 1800’e ulaştığı bildirildi.

kolombiya-da-sol-iktidar-imkanlar-sinirliliklar-1113552-1.