Trabzon’dan hekim dostum Kürşat Türker anlattı. Gerçek bir olay... Oflunun birinin köpeği çok yaşlanmış. Yemek yemek

Trabzon’dan hekim dostum Kürşat Türker anlattı. Gerçek bir olay... Oflunun birinin köpeği çok yaşlanmış. Yemek yemek dışında neredeyse hiç kıpırdamıyormuş. Köpeğinden kurtulmak isteyen Oflu, onu vurmaya kıyamamış. Ama aklına cin bir fikir gelmiş. Köpeğine dinamit bağlamış, fitilini de uzun tutmuş. Köpeği bir tepeye götürdükten sonra uzunca fitili ateşlemiş. Ama köpek, tam o anda, kalan son enerjisini sahibine doğru koşarak harcamaya karar vermesin mi? Oflu önde, köpek arkada bir kovalamaca başlamış. Oflu eve girip bir şeylerin altına saklanmış. Köpekse tam kapının önünde infilak etmiş. Oflu yaralanmış. ‘Canlı bomba’ şüphesiyle eve jandarmalar gelmiş. Hastaneye kaldırılan Oflu da yaralı olarak kurtulmuş.

***

Geçen perşembe günü TBMM Milli Eğitim Komisyonu’ndaydım. Hemen söyleyeyim, hayli gırgır bir komisyon. Üyelerle vakit geçirene dek bunu ben de bilmiyordum. Zorlukla bulabildiğim komisyon odasına usulca girdiğimde oturacak yer bulamadım. Neyse, TBMM’nin bir komisyonuna diklenecek değiliz, dikilerek beklemeye başladım. Herkes Milli Eğitim Bakanı’nı bekliyordu. Bu arada iki parti arasında atışmalar için uygun ortam oluştu. Ama bu atışmalar, savunmaları da beraberinde getiriyordu. CHP’liler, imam hatiplere karşı olmadıklarını, AKP’liler de imam hatiplerin önünü açmak gibi bir amaçları olmadığını iddia ediyorlardı. Anlayacağınız imam hatipler başrollerdeydi, ama hiç kimse onları üzerine almıyordu. Malum nedenlerle: CHP, din karşıtı gibi görünmemeliydi. AKP de eğitimi dinselleştirecek adımları atıyormuş gibi bir izlenimden kaçınıyordu. Doğrusu, ‘gibi görünmeme’ çabaları beni çok eğlendirdi. Aylar sonra kravat takmış, ceket giymiş olmanın sıkıntısından kıvranıyordum ki bakan geldi. Eşofmanıyla. ‘Eğitime yüzde yüz destek’ yazıyordu şapkasında. Nasıl kıskandım anlatamam. Neyse ki sonra gidip takım elbiseyle geri geldi de biraz olsun rahatladım. Sıra konuşmalara geldi. İlk sözü bakan aldı. Yasayı ‘paydaşlarla’ uzlaşarak hazırladıklarını öne sürdü. Şaşkınlıktan kravatımı yutuyordum neredeyse. Sonra ‘paydaşlar’ söz aldı. ODTÜ Rektörü Ural Akbulut, bakanın doğru söylemediğini belirtti. Üniversitelerarası Kurul Başkanı Ayhan Alkış da Akbulut’unkine benzer sözlerle bakanı yalanladı. Bir kez daha anladım ki siyaset gerçekten güç bir iş. Karşınızdaki insan için, onun yüzüne baka baka, ‘yasayı uzlaşmayla hazırladık’ diyeceksiniz, o da, ‘hayır böyle bir şey yok’ diyecek. Anlayacağınız komisyonda ‘YÖK komedisi’ sürüyordu. AKP’li üyeler hararetle tasarıyı savunuyorlardı. Sonraki görüşmelerde bakanın istediği değişiklikleri ise kabul ettiler. Yine şaşırdım: Az önce kutsal kitapmış gibi savunduğunuz düzenlemeyi, niye değiştiriyorsunuz? Sonuçta tasarı komisyonda kabul edildi. Akşam saatlerinde ise Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklaması geldi. AKP’lilere soralım dedik, açıklamayı nasıl değerlendiriyorlar, bundan sonra ne olacak diye. Bir anda cep telefonları kapandı. Şarjları bitmiş olsa gerek. Sabah komisyonda hiçbir lafın altında kalmayanlar ortadan kaybolmuşlardı.

***

YÖK yasasında değişiklikler yapılması gerektiğini hemen herkes kabul ediyor. Meslek liselerinin kendi alanlarında yükselmelerinde dezavantaja uğramaları da anlamsız bir kısıtlama... Üniversiteler de sürekli bunu vurguluyorlar. Zaten meslek lisesi öğrencilerinin en büyük derdi, kendi alanlarında yükselememeleri... Peki, fitili elinize alıp, YÖK’ü tasfiye ederken, akademiye sırt çevirmek niye? Eğitimi dinselleştirme adımını atarken, asıl amacın imam-hatipler olduğunu sağır sultan anlamışken, ‘gibi görünmeme’ çabaları niye? Yanlışlara ille de Genelkurmay Başkanlığı’nın mı işaret etmesi gerekiyor? AKP, iktidara geldiğinden bu yana üniversiteyle uğraşıyor. Bilimin infilak etmesi herkesi ağır yaralar...