İçinde bulunduğu “kriz” nedeniyle az kalsın Avro Bölgesi’nden çıkacağı düşünülen Yunanistan’a Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Birliği’nden oluşan Troyka’nın dayattığı “Kurtarma Paketi” önceki gün sona erdi. Haber böyle okunduğunda demek ki “kurtulmuş bir Yunanistan” var diye düşünebilir kişi. Öyle mi değil mi anlamak zor olmayacak, biraz daha beklemek yeterli bunun için.

Gerçi uygulanan paket işsizliği kısmen azaltmış, piyasalara “istikrar” getirmiş de olsa (bu istikrarın emekçilerin yararına bir istikrar olmadığının altını çizelim) Yunanistan hâlâ ciddi bir krizin eşiğinde.

Şu Kurtarma Paketi dedikleri şey ne büyük bir aşağılamadır oysa. Paket, Yunan emekçilerine, ücretli çalışan kentlilere, çiftçilere, yani emek-üretim sürecinde yer alan herkese dayatılan bir mali disiplin. Bakın bu paket Yunanistan emekçisine ne kaybettirdi, bir göz atalım; asgari ücret geri çekildi her şeyden önce, işçilerin en büyük sözleşmesi sayılan Toplu Sözleşmeler geçersiz kılındı, bunun yerine işçilere işverenlerle ferdi düzeyde kontrat yapma uygulaması getirildi. Sayıları binleri bulan kamu çalışanı işlerini kaybetti. Gelir vergisinden muafiyet oranı düşürüldü, kamu şirketleri özelleştirildi, devlet mülkleri, toprakları özel sermayeye satıldı. Kurtarma dedikleri bu.

Tüm bunların ülke sermayedarlarını rahatlattığı kesin. İşçileri kovmak dahil bir çok avantaja sahip kılınan işverenler açısından elbette Yunanistan “istikrar”a kavuşmuş oldu.

Bir bilgi daha ekleyelim; AB’nin İşleyişine İlişkin Antlaşma’nın 125/1.maddesine göre bir üye devletin diğerini kurtarması açık bir biçimde yasaktır. Yani Troyka kendi yasalarını da çiğneyerek bir kurtarma paketi sundular (!) Yunanistan’a.

Neden peki? Yunanistan’ı çok mu seviyorlardı? Elbette değil. Her şeyden önce Yunanistan’ın “kriz”den çıkamaması Almanya’yı vuracaktı daha çok. AB’nin en güçlü, en etkili ülkesi Almanya, malum, ücret maliyetlerini düşük tutan, büyük ticaret fazlası yaratan, dolayısıyla Avrupa’nın en çok borç veren bu ülkesi için bir felaketle sonuçlanabilirdi. Çünkü 2012 yılında Yunanistan’ın Alman bankalarına olan özel borcu 21 milyar avroyu bulmuştu.

Özellikle Alman ekonomisi Yunanistan’ın çökmesiyle karşılaşacağı zararı düşünerek bu paketi dayattı. Almanya ve Troyka’nın Yunanistan’ı kurtarmak(!) istemelerinin nedeni budur. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in “Yunanistan’a yardıma gerek yok” diyerek sanki kurtarılmasından(!) yana değilmiş gibi görünmesi yanıltmasın, bu kendi vergilerinin Yunanistan için harcanmasına büyük tepki gösteren Alman kamuoyunun öfkesini almaya yönelik siyasi çıkışlardı. Sonrasında Almanya da bu pakete itiraz etmemiştir.

Kendisinden önceki iktidar döneminde dayatılan söz konusu pakete iktidara geldiğinde karşı çıkması beklenen SYRIZA lideri Aleksiz Çipras’ın sonradan bu paketi uygulamayı kabul etmesi elbette şaşırtıcı oldu. Oysa Çipras ciddi bir fırsatı kaçırmış oldu böyle yapmakla. Oysa direnebilir, böylelikle Avro Bölgesi liderlerini ekonomik politikalarında değişiklik yapmaya zorlayabilirdi. Ama Çipras’ın muhalefetteyken söylediği pakete karşı eleştirileri net bir plan eşliğinde dile getirilmiş değildi.

Kurtarma işleminin başarılı olması için Yunanistan’ın ulusal ücret yapısını üretkenlikle uyumlu hale getirmesi gerekiyordu, bu oldu mu, bilmiyoruz. Öte yandan kim ne derse desin Yunanistan’da müthiş bir sendikal egemenlik var. Sendikalar bu paketi başından beri kabul etmediler. Yunanistan’ın kurtarılmasına (!) katılan ülkeler de kendi emekçilerinin haklarını gasp ederek yaptılar bunu. O ülkelerin kamuoyundan da destek almadı bu paket.

Sonuçta iflastan kurtulmak için Yunan meclisinde kabul edilen tasarruf paketi ülkeyi daha da fakirleştirdi. Ülke fakirleştikçe Yunanistan’ın dış bankalara olan borçları da ödenir oldu.

Troyka’nın da istediği buydu zaten.

Kurtulmuş mu oldu şimdi Yunanistan?