Eşkal oyununda eylemciyi canlandıran Cenk Dost Verdi, Komünist Manifesto ile başlayan oyuna ilişkin, “Bir çocuğun zihniyle anlamları yeniden üreterek başat okumamızı yeniden yapmamıza bir gönderme belki de” diyor.

Komünizmin ruhu Moda Sahnesi’nde
Eşkal oyunu 11 Haziran Cumartesi günü Moda Sahnesi’nde izlenebilir. (Moda Sahnesi)

Eda Köprü YILMAYAN

Eşkal. Moda Sahnesi, sezonu çarpıcı bir oyunla kapatıyor. Bu kez bir burjuvanın evine konuk oluyoruz. Yerde kırmızı bir halı, kristal avizeler, oymalı bir koltuk ve koltuğun yanına yerleştirilen sehpada kuru kafa şişesinde viski. ‘Eşkal’ Moda Sahnesi’nin küçük salonunda oynanıyor. Salonun U harfi şeklinde tasarlanması ve metne uygun bir salonda sahnelenmesi izleyiciye farklı bir deneyim yaşatıyor.

Salona girdiğimiz anda fonda bir çocuk sesi duyuyoruz. Küçük bir çocuk Komünist Manifesto’yu okuyor. Çocuğun bazı yerlerde takılması, sözcükleri hecelemesi seyirciler arasında tatlı bir gülüşmeye neden oluyor. Belki de yönetmen bir çocuk zihninin berraklığıyla manifestoya yeniden dönmemize çağrıda bulunuyor. Oyunda iki farklı sınıf temsil ediliyor. Egemen sınıfı temsilen bir iş adamı ve onu rehin alan bir emekçi. Uzun bir sessizliğin ardından burjuvaziyi temsil eden iş adamı bildik bir biçimde eylemciyi diyaloga davet ediyor. Oyunun bir yerinde salona giren bir emekçi seyirciden özür dileyerek oyunu kesiyor. İzleyici ne olduğunu anlamaya çalışırken işçi, işverenin yaptığı haksızlıkları, mücadelelerini, hak taleplerini dile getiriyor. Tam da oyunda anlatılan sınıfsal farklılığı ve taleplerini bir işçinin ağzından öğreniyoruz. Eşkal’i iş adamını canlandıran Sedat Küçükay ve eylemci rolündeki Cenk Dost Verdi ile konuştuk.

Oyun Komünist Manifesto ile başlıyor. Bu metinde var mıydı? Yönetmenin kararı mıydı?

Cenk Dost Verdi: Bu oyunun yönetmeni Kemal Aydoğan’ın kararıydı. Oyunda bir çocuğun okuması aslında bizim için de ilginç oldu. Bir çocuğun zihniyle anlamları yeniden üreterek başat okumamızı yeniden yapmamıza bir gönderme belki de.

Sisteme hizmet eden bir burjuvayı esir alıyorsunuz. Oyun uzun bir sessizlikle başlıyor. Sessizlik neyi ifade ediyor? Konuşacak bir şey yok mu gerçekten?

C.D.V: Yok tabii ki. İflah olmaz karşıtlık. Biri koşulsuz olarak dünyayı, emekçi sınıfını kendisinin yarattığına inanıyor diğeri de diyor ki “Hayır bu birlikte var olma meselesi. Bizim payımıza düşen her neyse sizin de payınıza o düşmesi gerekiyor”. Diyalog başladığında egemen sınıf bunu kendi çıkarları doğrultusunda diplomasiye çeviriyor. Saygıyı, konuşmayı aynı masada oturabilmeyi öneriyor. Günün sonunda masadan her zaman zarar etmeden kalkıyor.

Sedat Küçükay: Sessizlik burjuvazinin işine gelmez. Benim oynadığım iş adamı “Hareketsizlik, sessizlik insanı çıldırtır” diyor. Sessizlik ve hareketsizlik her şeyin durmasına çarkın dönmemesine neden olur. Temsili olarak eylemciyi konuşturmaya, hareketlendirmeye çalışıyor. Konuşma ihtiyacı var ki onu kendi tarafına çekebilsin.

Bir yüzleşmeye tanık oluyoruz. İki taraf arasında gergin anlar da var. İş adamının evinde bir de silah var. O silahı eylemci ele geçirmiş ama kullanmıyor hatta iş adamına “Bu neden var?” diyor soruyor. Şiddet yok ama bir yüzleşme söz konusu değil mi?

S.K: Yüzyıllardır çözülememiş bir hesaplaşma. Bugüne kadarki bu tür durumlarda ölen biri vardır. Genellikle bu tür karşılaşmaların sonu kanlı biter. Ama öyle olması gerekmiyor.

C.D.V: O kadar çok terörize edilmiş bir devrimci modeli var ki zihnimizde… Bizi mecbur bıraktıkları alan ama burjuvanın silahını ele geçirmiş. Eylemci silahsız gitti oraya. Bir şey yıkılabilir bu şekilde de. Giderken de silahı orada bıraktı.

Sahnede bir de kurukafa var. Kurukafa neyi temsil ediyor?

C.D.V: O kurukafa Shakespeare’nin mezarcılar sahnesinden bir alıntı. Mezarcılar da mezarı kazarken “Acaba bu kurukafa kimin?” diyor. Shakespeare ve Hamlet üzerine bir gönderme.

CARREFOURSA EMEKÇİLERİ SAHNEDE

Oyunun bir bölümünde içeriye bir eylemci giriyor. Oyun bölünüyor ve bir gerçeklikle yüz yüze geliyoruz. İzleyici bunun gerçek olup
olmadığını anlamaya çalışıyor. İzlediğimiz gerçek bir emekçi değil mi?

C.D.V: Sınıf çatışmasıyla ilgili bir oyun yapıyoruz. Sınıfsal tartışmaları konuşuyoruz ama dışarıda bunun kıyameti kopuyor. O kadın bir CarrefourSA işçisi. Eyleme geçmiş, direniş sergilemiş. Kurmaca performansın şiddetli bir gerçekliği dışarıda yaşanıyor. ‘Bu gerçeklik bizi bölerse ne olur? Bunu bu dönemde yapmazsak ne zaman yapacağız?’ diye düşündük. Her oyunda direniş sergilemiş, başka sendikalarda, başka iş kollarında çalışan işçi arkadaşlarımız geliyor. Prömiyere EnerjiSA işçileri geldi. Grev önlükleriyle girdiler salona. İlk ağızdan yaşamış insanlar bunlar. CarrefourSA işçisi olan Gülbin oyunu izledi. “İş adamının tutumu aynı oyundaki gibi. Masaya çağırıyor ama üstten konuşuyor” dedi. Bizim konuşabileceğimiz gerçekten bir şey yok. İhtiyaçlarımız farklı. O yemek kartlarından 9 TL kırparak bir yalı alabiliyor ama bizim için öyle değil.