Türkiye’nin en saygın anket şirketlerinden biri Konda. Daha doğrusu, son cumhurbaşkanlığı seçimine kadar öyleydi. Şirket, son seçimde, Erdoğan’ın ilk turda oyların %57’sini alacağını öngördüğü ve bu oran %51,8 olarak gerçekleştiği için haklı olarak çok eleştirildi. Bunun üzerine birkaç gün içinde bir açıklama yayınladı. O metinde kayda değer bir özür vardı, ama bir açıklama yoktu – şu satırlarda utangaç bir ima vardı sadece: “İlk incelemelerimizde, oluşan yanılgının kaynağı olabilecek yöntem ve uygulama hatasına rastlanmamıştır. Yine de, Yüksek Seçim Kurulu’ndan sandık bazlı sonuçlar alındıktan sonra teknik inceleme tekrarlanacaktır.” Böyle bir teknik inceleme yapılıp herkesin duyabileceği şekilde yayımlandı da ben atladıysam peşinen özür dilerim.

Son seçime dair önemli verilerden biri, katılımın %74 gibi nispeten düşük bir oranda kalması. Neye göre? Hemen önceki seçimlere göre. 2011 genel seçimlerinde katılım %87; 2014 yerel seçimlerinde ise % 89 olmuşken çok ciddi bir fark bu. %74 demek, yaklaşık 14 milyon kişi oy kullanmaya gitmedi demek. Bu tablonun elbette tek bir sorumlusu yok: yanlış stratejiler kuran muhalefet, demokrasiye inancın zayıflaması, umutsuzluk, tatil diye sürüyle etken sayılabilir. Ama seçim öncesi açıklanan anketlerin oy kullanma davranışını ve sandığa gitme oranını hiç etkilemediğini iddia etmek de düpedüz akılla alay etmektir. Hele 13 yıldır liderlerin canlı yayında karşı karşıya gel(e)mediği bir otoriter demokraside.


Konda’nın başarısız seçim tahmininden sonra yaptığı açıklamada ise şöyle bir iddia var: “Konda, anketlerin seçmeni manipüle edebileceğini, siyasi hayatın temel unsuru olan partilerin seçmen üzerindeki etkilerinin yerine geçecek bir güç sahibi olabileceğini düşünmemekte[dir]”. Oysa anketlerin seçimler üzerindeki etkileri oldukça tartışmalı bir alan. Anketlerin net bir etkisi olduğunu öne süren (https://www.press.umich.edu/pdf/0472099213-ch11.pdf ), anketlerin kararsızlar üstünde etkili olduğunu iddia eden (http://www.slate.com/articles/news_and_politics/explainer/2012/11/opinion_polls_do_voters_pick_a_candidate_based_on_polling_data.html ), hatta anketlerin büyük kısmını demokrasi ve gazetecilik açısından çok problemli bulan (http://www.dnaindia.com/analysis/column-the-not-so-genuine-opinion-polls-and-their-impact-on-elections-media-1924505 ) görüş ve çalışmalar da mevcut.

Üç adayın yarıştığı iki turlu bir seçimde, desteklemediğiniz adayı biliyor ama diğer adaylara da gönülden destek veremiyorsanız, sandığa gitme motivasyonunuz doğal olarak düşer. Bir de üstüne önde gittiği kabul edilen adayı desteklemiyorsanız ve seçime üç gün kala ülkenin en güvenilir araştırma şirketlerinden biri o adayın %57 ile seçimi ilk turdan kazanacağını öngörüyorsa, pekâlâ yenilgiyi kabullenip evde oturmayı tercih edebilirsiniz. Tek sorumlu olmasa da, anketler oy davranışında oldukça ciddi bir öneme sahip olabilir.

Ama bu tartışmayı bir kenara bıraksak bile, son seçimde epik bir başarısızlık yaşayan ve bunun için özür dilediği halde bu hatanın nasıl ve neden gerçekleştiğine dair kamuoyunu henüz bilgilendirmemiş bir şirket ve onun genel müdürü, hiç böyle şeyler yaşanmamış gibi bir sonraki seçime dair yorum ve “analiz” yapmaya nasıl devam edebilir?

Konda’nın genel müdürü Bekir Ağırdır, T24’te 29 Ocak’ta yayımlanan “HDP ve Baraj” adlı yazısında, Konda araştırmalarına ve seçim analizlerine de dayanarak bazı çıkarımlarda bulunuyor. Bu çıkarımlara bakmadan önce Konda’nın ve Bekir Ağırdır’ın cevap vermesi gereken bir iki şey yok mu sizce de? Son seçimdeki tarihi başarısızlığın izahını sunmadan bir sonraki seçime dair kalem oynatmak doğru mudur? Ve Konda geçen seçimde aynı hatayı ters yönden yapsaydı, yani Erdoğan’ın oylarını % 5.2 fazla değil de, az tahmin edip ( %46,6) seçime 3 gün kala yayınlasaydı bunun katılıma ve diğer adayların, bu arada özellikle Selahattin Demirtaş’ın oylarına bir yansıması olmaz mıydı? Ve “HDP ve baraj” konusunu acaba şimdiki gibi mi konuşurduk?

Konda yetkilileri özür dileyerek çok erdemli bir davranış gösterdiler; ancak geçen seçimdeki tahmin felaketini tatmin edici biçimde açıklamadıkça söylediklerine inanmamızı asla beklememeliler. Çünkü o seçim önemsiz bir seçim, o hata da yenilir yutulur bir hata değildi.