Cumartesi Ankara’daydım, ÖDP’nin konferansına katıldım. “Özgürlük ve dayanışma hareketi”ni, kendisini yenileyen devrimci...

Cumartesi Ankara’daydım, ÖDP’nin konferansına katıldım. “Özgürlük ve dayanışma hareketi”ni, kendisini yenileyen devrimci harekete dönüştürmeye kararlı yoldaşlarıma, arkadaşlarıma “merhaba” dedim… Evet, ÖDP’de bir “hareketlenme” başladı. Ayrıca, en zor zamanlarında hem de iki kez elini taşın altına koyup partiyi yiğitçe savunan sevgili arkadaşım, genel başkanım, Hayri hocamla da sohbet ettim, onun konferansı açış konuşmasını dinledim. Gençleşerek kendisini yenileyen, kendisini yenileyerek gençleşen ÖDP’yi anlattı.
Genç dediysem... Yaşça benim gibilerden genç sayılsa bile saçlarına kır düşmeye başlamış falanı feşmekanı değil, delifişek sahici gençleri kastediyorum. Salona bir girişleri vardı ki görmeliydiniz; ellerinde bayrakları dalga dalga geldiler, hoplayıp zıplayarak, konferansa el koydular, partiyi teslim aldılar! Kimseye geri vermeye niyetleri yok gibiydi, her biri birer ÖDP gibiydi…
Yahu ne güzel… Artık “bizim kuşak” gençlerin, yani geleceğin ayak izlerini takip ederek yürüyecek! Bir devrimci için, bir sosyalist için bundan daha keyif verici bir şey olabilir mi?
• • •
Bu memlekette, elbette cemaatçilerin, piyasacıların ve cümle eyyamcıların kolunun kanadının altında girip nispeten daha “büyük” partiler de kurulabilir. Ama gerekli olan bu mudur? Yoksa şimdilik küçük olsa bile öncelikle “bizim olan”, yani cemaatçilerden, piyasacılardan ve cümle eyyamcılardan bağımsız olan, kendi devrimci çizgisi üzerine ilerleyen bir parti midir? Elbette ancak böylesine özgürlük ve dayanışma hareketi denilebilir.
Böyle deyince de, “geçmişe öykünüyorlar” demiyorlar mı? Diyorlar. Size bir sır vereyim: Asıl geçmişe öykünenler hâkim sınıflardır!  Yahu şu memlekette insanlar ne zaman devrimcilik yapmaya başlasa, onların karşısındakiler aynen geçmişteki gibi davranıyorlar. Yani coplarıyla, panzerleriyle, devrimci muhaliflerin üstüne geliyorlar. Devrimciler, “geçmişimizi geleceğimize taşıyarak aşmak istiyoruz” derken, hâkim sınıflar sürekli geçmişi tekrarlıyorlar. Yalan mı?
• • •
Konferansta örgütlenme, mücadele, ekonomik kriz ve Kürt sorunu gibi çok önemli konularda kararlar alındı. ÖDP önümüzdeki dönemde bu kararların gereklerini yerine getirmekle yükümlü. Ama bunların yanı sıra, kanımca, önemli sorulardan biri de şudur: ÖDP sadece ve sadece seçimlerde oylarını artırmayı amaçlayan bir parti mi olacak? Yoksa kurallarını hep parası olandan yana koydukları ve adına demokrasi dedikleri bu siyasi rekabet düzleminin, bu sistem içi faaliyetin ötesinde, sisteme karşı kendi isyankâr, muhalif düzlemini mi yaratacak?
Askeri darbeden geri kalmış anayasaları ve ceza yasalarıyla tarif ettikleri rekabet düzleminde diyorlar ki, kurallara uyun! Mesela ve hatta demokrasi gereği halkın çoğunluğunun seçtiğine, AKP’ye dahi destek olun. Peki seçmenin çoğunluğunun sesine kulak verince, duyduğumuz nedir? Bir horultudur. Demokrasi bu mudur? Seçmenin çoğunluğunun sesine kulak vermeyi demokrasi zannetmek, afyonlanan, uyutulan halkın horultusuna eşlik etmektir. Bugün Türkiye’deki devrimci marifet horultuya eşlik etmek değil, bu horultuyu kesmektir, uyanabilmektir. Sömürüye ve zulme dur diyebilmektir.
Bunu duyunca da bize “aşırı solcu” diyorlar. “Aşırı olmayın, ılımlı olun” diye öğüt veriyorlar ve bunu gereğini yapanları pışpışlıyorlar. İşte bu yüzden, özellikle bu günlerde devrimcilerin görevi, hâkim sınıfların kendi ılımlı İslam’ına müttefik kılacağı bir ılımlı solculuk yaratma hevesini kursaklarında bırakmaktır. Çünkü zamda, zulümde gemi azıya almış aşırı sağcı bir iktidar, aşırı sağcı AKP karşısında, ılımlı değil fakat onların “aşırı solcu” dediği bir muhalefet etkili olacaktır! Yani geçmişten geleceğe taşınan bir hareket…
• • •
Gençlerle başladım, gençlerle bitireyim… Konferansta onlara şöyle demiştim: Siz siz olun, “yok küreselleşmeymiş, yok vesayetmiş, yok muhafazakârlaşmaymış” diye lafı ağzınızda gevelemeyin. Çünkü bizim mahallede, devrimcilerin mahallesinde onu öyle demezler! Siz siz olun, emperyaliste emperyalist, faşiste faşist, şeriatçıya şeriatçı, sömürücüye vahşi kapitalist demekten vazgeçmeyin. Ve ardından ekleyin: Bu köhne sömürü düzenini ortadan kaldırmanın belki “tek yolu” değil “üç yolu” vardır: Ama bu üç yolun da adı: bir, devrimdir; iki, devrimdir; ve üç, yine devrimdir!
Onlara bunları söyledim. Gençtiler. Farkındaydım: Feci halde âşıktılar ve müthiş isyankârdılar. Nasolsa daha vakitleri vardı, öğrenecektiler. Nasolsa daha fırsatları olacaktı, bilgilenecektiler. Çünkü yanlışları ve yanılgıları biriktirmekti aşk. Çünkü yanlışlardan ve yanılgılardan, doğruları doğurtmaktı devrim...
Ve… Bu konferans işte bu türden bir doğum günü oldu. Özgürlük ve dayanışma hareketinin doğum günü... Kutlu olsun!