İngilizcesi “Public-Private Partnership-PPP”, Türkçesi “Kamu-Özel Ortaklığı-KÖO”.
Nedir, nereden çıkmıştır, ne anlama geliyor…
Müslümanın müslümana PPP yapması dinen caiz midir diye merak ederseniz…
Toplum ve Hekim dergisinin dördüncü sayısında tafsilatlı bir dosya var, oraya göz atın diyeyim de baştan...
Aklım erdiğince anlatmaya çalışayım, sonra.

***
Sağlık Bakanlığı, özel şirketlere hastane yaptıracak.
Aslında sadece hastane değil…
Entegre sağlık kampüsünden eğitim araştırma hastanesine, devlet hastanesinden kanser araştırma merkezine…
Ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezinden toplum sağlığı merkezine…
Hûlasa, her tür sağlık kurumu.
Arsayı devlet verecek…
Binayı özel şirket dikecek…
Kirayı Sağlık Bakanlığı ödeyecek.

***
Tanıdığımız, bildiğimiz, aşina olduğumuz memleket hastaneleri, devlet hastaneleri gibi değil...
Tıpkı AVM’ler gibi birer yaşam merkezi olacak bu yeni “şehir hastaneleri.”
İçinde otelinden banka şubesine, restoranından kafeteryasına, konferans ve kültür merkezinden internet ve iletişim merkezine, aklınıza ne geliyorsa her şey olacak.
Bakanlık, bütün bu alanların işletmesini inşaatı yapan şirkete bırakacak.
Bu kadar da değil.
Tıbbî destek hizmetleri ile bilgi işlem, hasta danışmanlığı, sterilizasyon, çamaşırhane, temizlik, güvenlik, yemekhane, arşivleme ve benzeri hizmetler…
Aydınlatma, asansör, ısıtma, soğutma, havalandırma, tıbbî gaz, su ve enerji temini, atık ve atık su uzaklaştırma hizmetleri de dâhil olmak üzere binaların tamiri, bakımı ve isletilmesi…
Morg ve gasilhane hizmetleri…
Bunların ve daha fazlasının ihalesini de, isterse alt taşerona devretme hakkıyla birlikte, inşaatçı firmaya vermiş olacak.
Yirmi beş yıldan, kırk dokuz yıla kadar.
***
Aslında en güzel özetini, geçen seneki ihaleden sonra, Yeni Akit yapmıştı.
Şöyle demişti…
“Ankara Etlik Entegre Sağlık Kampüsü yapım ihalesi Sağlık Bakanlığı tarafından gerçekleştirildi. İhaleyi alan firma doktor ve hemşire temini dışındaki tüm işleri yapacak.”
Gerçekten de…
Hastanelerin poliklinikleriyle ameliyathanelerini Sağlık Bakanlığı, geri kalan bütün kârlı alanlarını da şirket işletecek, bu modelde.
Yani…
İşin riskli kısmını Bakanlık üstlenecek…
Paraları firma toplayacak.
Kira bedeli, işletme hakkı, imtiyaz hakkı…
Hepsi cepte.
Ankara Etlik’teki 3 bin 56 yataklı ihaleyi alan Astaldi-Türkerler, mesela…
İnşaatı iki milyar dört yüz milyon liraya mal edecek…
Sadece devletten alacağı kiranın toplamı sekiz milyar lira olacak.
Yirmi beş yıllık işletme imtiyazından ne kadar kazanacağını hesaplamaya kimsenin hayal gücü yetmiyor, henüz.
***
İş böyle olunca yabancı sermayenin iştahı kabardı, tabiatıyla.
Yerli firmalarla konsorsiyum oluşturup ihalelere giriyorlar.
Arsa da, kira da, “müşteri” de garanti ama…
Gene de, hani sermaye için “dünyanın en korkak yaratığı” derdi ya  Aziz Nesin…
Aynen öyle olmuş.
KDV muafiyeti ve Hazine garantisi de istemişler.
AKP de yasa teklifini hazırlamış hemen.
Plan Bütçe Komisyonu’na Hükümet adına yapılan açıklamada…
“Büyük kamu projelerine finansman sağlayan uluslararası kuruluşlar herhangi bir kurum veya işletme yerine Hazine Müsteşarlığı’nı muhatap almak istiyorlar.” diye açıkça söylemişler.
Sermaye emreder de, AKP reddeder mi, hiç?..