14 Haziran 2016’da başlayan operasyonların 16. günüydü. Askerler 3 köylünün yaralandığı, 1 köylünün öldürüldüğü Lice’deki Mehle mezrasına girdiler. 33 köylüyü yerde yüzükoyun yatırdılar. Yaklaşık 4 saat boyunca işkence yaptılar. Fakat yaşananlar bununla bitmedi. Bölgeye zırhlı araçlar intikal etti. İçlerinden, üzerlerinde ne polis ne de asker üniforması olan kişiler indi.

İşkence onların eliyle ağırlaşarak devam etti. Türkçeleri iyi değildi. Daha çok Arapçayı çağrıştırıyordu. Yaşları 35-40 arasındaydı. Ne asker ne polis… Daha çok IŞİD’ci gibiydiler. Başlarındaki biri, benzin istedi. “Bunları yakalım bir daha Kürtçe konuşmasınlar” dedi. Ne var ki askerler buna karşı çıktı. Başlarındaki komutan, 33 kişinin merkeze bildirildiğini söyledi. Asker ve ‘tanımlanamayan kişiler’ arasında böylece tartışma çıktı. Hatta silahlar çekildi. Köylüler yakılmaktan kurtuldu.

Bölge şehirleri yerle bir edildikten sonra, duvarların üzerine “Türk’ün gücünü göreceksiniz”, “Türk’ün dişine kan değdi” gibi korkunç yazılar yazıldı. Bunların yanı sıra tuhaf imzalar da görülüyordu. “Esudullah” ve “Cundullah TİM” yazıları dikkat çekiyordu. Jandarma Özel Harekât (JÖH), Polis Özel Harekât (PÖH) gibi birimlerin nasıl olup da bir anda ortaya çıktığı sorusu genellikle ‘yıkıntıların’ içinde kayboldu. Esudullah ve Cundullah timleri sıkça gündeme geldi. Ne var ki bölgede savaş sürerken ortaya çıkan bu yapılar tam olarak çözülemedi. Ayrıca bölge halkının, HDP vekillerinin sıkça dile getirdiği; Arapça konuşan, sakalları uzun, sağ elinin işaret parmağını yukarı kaldırıp tekbir getiren IŞİD’cilere benzer kişilerin kimler olduğu, nereye bağlı oldukları sorusu da cevaplanamadı.

Devletin yetemediği yerde!
Bu manzaralar büyük bir şaibe yaratıyordu. Devlet cevaplamıyordu… Anlaşılan devlete, asker ve polis yetmiyordu! ‘Yıkım’ ve ‘ölüm’ için yeni birimler gerekiyordu. Bunlara dünyanın her yerinde ‘paramiliter çeteler’ denir. ‘Bu yetmeme’ sorusunun üzerine, tuhaf açıklamalar bindi, binmeye devam ediyor. ‘Askerliğini bile yapmamış bir mahya tetikçisinin’ dönemsel sözleri önemlidir: “…Kanlarını içeceğiz… Askerimizin ve polisimizin yetemediği yerde…”

Osmanlı Ocakları gibi, ‘ucuz muammalar’, her fırsatta silah gösteren AKP iktidarından nemalanan ya da direk parti teşkilatlarına yapılar can sıkıcıdır.

Ancak daha tehlikelisi ‘paramilitarizmin’, kurumsallaştırılmasıdır.

Yine bu, ‘yetememe sorunun’ tam ortasında karşımıza SADAT çıkar. 28 Şubat sürecinde ordudan atılan ve bugün Cumhurbaşkanı’na danışmanlık yapan Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin şirketi, kimliğini kurumsal olarak; ‘dışarıda TSK, içeride ‘güvenlik birimlerinin yetemediği noktalarda” sözleriyle özetler.

Güvenlik şirketi SADAT’ın; kimliği ile ilgili muammalara verdiği cevap ve açıklamalar bile düşündürücüdür:

“…Aklıselim sahibi herkes asıl hedefin Türkiye Cumhuriyeti olduğunun farkında… Türkiye’nin tekrar eski Türkiye’ye dönüşmesi amacıyla; demokrasiden uzaklaştığı diktatörlüğe kaydığı, terörü desteklediği vb. yalanlarla... Çakalın, özgürlüğü aslan ayağa kalkana kadardır…”

Kimsiniz siz?
Aslında soru çok basittir: “Siz kimsiniz?”

Manidar sorunun yarattığı boşluğu ve noktaları doldurmak da zor değildir! Bu cüretin ortasında, devletten alınan yetki bulunur.

AKP iktidarının, taşerona verdiği yetki!

İktidara artık ülkeyi yönetmek için OHAL ve KHK’ların da yetmediği açık.

Yeni planlar hayata geçiriliyor. AKP’nin varlığını, savaş üzerinden sürdürmeye dahası gerekirse bir iç çatışma ortamı hazırlamaya yönelik adımlarını hızlandırdığı görülüyor. TSK bünyesinde kurulması kararlaştırılan Meskûn Mahal Muharebe Okulu’nun anlamı da budur.

Bağımsız bir harp okulu!
Kararın, ‘halkın geliştirdiği şehir direnişleri karşısında zorlanan ordunun sorunlarını çözmek’ üzere aldığı belirtiliyor. Cumhuriyet’ten Sertaç Eş’in haberine göre okulun önce Isparta’da Dağ Komando Merkezi bünyesinde kurulması planlanıyor. Ancak buranın şartlarının uygun olmadığı gerekçesiyle yapının, İstanbul Tuzla’daki Piyade Okulu bünyesinde teşkilatlandırılması uygun görülüyor. Birimin daha sonra bağımsız olarak teşkilatlandırılacağı belirtiliyor.

Bağımsız olarak teşkilatlandırılacak bir harp okulu!
Yetki kime verildiyse programı o yürütecek: AKP’nin paramliterleri, savaş taşeronları
Okulun referans aldığı nokta ise çok daha önemli! Bölge’de geçen yıl yürütülen operasyonlar Meskûn Mahal Muharebe Okulu’nun kurulması yönündeki adım. Peki; okuldaki dersler ve eğitim nasıl olacak? Bu programı kim üstelenecek? Bu da; endişeleri ve şaibelerin odak noktalarından biri! Okulda özellikle Diyarbakır, Sur, Şırnak, merkez, Cizre, Silopi, Hakkâri, Yüksekova ve Mardin Nusaybin’de yaşanan çatışmalardan çıkarılan dersler çerçevesinde program yürütülecek.

O programı kimin yürüteceği ise açık. Bölgeyi yakan yıkan, bunula yetinmeyen, evlere girip, duvarlara ırkçı, mezhepçi, etnik ve cinsel ayrımcılığa dayanan yazılamalar yapan JÖH, PÖH gibi yapılar… Onların ‘yan sanayileri olan’ Esudullah ile Cundullah timleri… Sağ elinin işaret parmağı havada tekbir getiren ve insan yakmaya çalışan IŞİD’vari çete mensupları… Her fırsatta dikkat çektiğimiz; kurumsallaşmış taşeronlar ve ona bağlı yapılar!

İç savaş hazırlığı mı?
Amaç açıktır. Meskûn Mahal Muharebe Okulu’nun faaliyet özeti bile yeterlidir:

“Toplumsal olaylara karşı mücadele… Bir kontrgerilla merkezidir.”

İstanbul’un ortasında bir kontrgerilla merkezinin açılma kararını; Diyarbakır HDP Vekili Sibel Yiğitalp, kısaca “Çok tehlikeli” olarak değerlendirerek bu konuda şunları aktarıyor:

“Bölgede yıkımın üzerine binen başka şeylere de tanık olmuştuk. Silvan’da, Sur’da, Cizre’de kimler tarafından yazıldığı belli olmayan, ırkçı, cinsiyetçi, düşmanca yazılar. Sokağa çıkma yasağı olduğu sırada bu yazılar kimler tarafından yazılmıştı? Devlet sessiz kaldı. ‘Bağlı’ yargı üzerine gitmedi. Yine aynı günlerde işi insan yakmaya kadar götüren birimler oldu. Hak ihlalleri doruk noktasına çıkarken, bunları sorgulayanlar suçlu sayıldı. Şimdi Meskûn Mahal Muharebe Okulu’nun açılmasından söz ediliyor.

Türkiye NATO’nun en büyük ordularından birine sahip. AKP iktidarının, emniyet ve orduya ek olarak paramiliter çeteler kullandığını gördük. Tüm bunlar yetmiyor mu? OHAL ve KHK’lar ile benimsenen yönetim tarzı yetersiz mi kalıyor? Neden bunlara ihtiyaç duyuluyor? 90’lı yıllardaki uygulamaların ötesindeyiz. İslami motiflerle revize edilmiş bir hazırlığın boyutları korkunç olur. Hükümet, kan, gözyaşı ve savaştan başka bir şey vaat etmiyor. Bunun böyle yürümeyeceğini anlatmak için elimizden geleni yapıyoruz. Bu savaş politikalarında ısrar felaketimiz olacak. AKP rejimi, tarihsel sorunları çözmek yerine her türlü talebin karşına set çekiyor ve tolumu bastırma yöntemini benimsiyor. Paramiliter çeteler üzerinden yapılan bu hazırlığın sonuçları vahim olur. AKP, dillendirmekten çekindiğimiz bir iç savaş hazırlığı yapıyorsa bundan bir an önce vazgeçmeli.”