İktidar, tek hane “müjdesi” vermeye hazırlandığı 2019’a enflasyonda “çift hane” ile girecek. Hem de Merkez Bankası’nın son tahminine göre yüzde 23.5 gibi bir oranla!

Merkez Bankası belli ki krizi kabullendi. Açıklamasıyla da resmiyete döktü.

Yine “müjde” diye sundukları ÖTV-KDV indirimi de krizin, iktidar cephesinden tescili anlamına geldi. Düşünün, iktidar vergisinden/gelirinden vazgeçiyor. Hem de bunu döviz rezervinden özelleştirme gelirine kadar her alandaki en sıkışık döneminde yapıyor.

Bu dar alandaki kısa pasları “yerel seçim yatırımı” olarak görebilirsiniz. Doğrudur da!

Ama, ev, araba, buzdolabı, masa sandalye satanları sevindirirken.. Doğalgaz, elektrik gibi en yakıcı kalemlere ilişmezseniz.. Medyanın, yayınevlerinin, hatta bebeklerine ıslak bez alanların feryatlarını duymazdan gelip kâğıtta KDV indirimine gitmezseniz.. Kısacası vatandaşın derdine derman olamazsanız.. Ne “yatırımı” olur bu?

Diyeceksiniz ki; “Devlet -yani Erdoğan iktidarı- elindeki parayı ancak büyük ve yandaş sermayeye yetirebilir.”
Haklısınız.

Zaten asıl mesele de bu! Yani, sadede gelelim!


2019 bütçesinde sağlık ve eğitimin yetim muamelesi gördüğünü biliyorsunuz. İcracı bakanlıkların bütçelerinde de, başlamamış projelerin iptal edilmesiyle “kuşa çevirme operasyonları” ortada.

Yani, iktidarı oradan kesmiş buradan kısmış.. Yine olmuyor, yine olmuyor.

Peki, başka ne yapılabilir?

Erdoğan (yine) “müjde” verdi. Özelleştirmeler gelecek yıl hız kazanacakmış. Varlık Fonu torbasına attıklarına sıra geldi gelecek yani.

Yeter mi? Hayır!

konus-konus-nereye-kadar-527078-1.Çöküş dönemindeki her diktatoryal rejimde olduğu gibi, savaş yatırımları/harcamaları öncelikli. Koltukta kalabilmenin yolu milliyetçi dalgayı yükseltmekten geçiyorsa başka da çareleri kalmıyor netekim!!

Oysa, kıtı kıtına yaşasak.. Yolu, barajı falan unutsak bile bütçe bu harcamaları kaldıramayacak durumda.
Dolar üzerinden yüzde 7.5 gibi akla ziyan bir faiz oranıyla borçlanmak durumu apaçık gösteriyor. Bunu bile “Bir talep geldi bir talep geldi şaşarsınız valla” diye müjdeden saydılar ya nafile! Gelen para kızgın tavada cos diye iki saate buharlaşıverince.. Başkaca borç morç bulunamayınca.. Elin “bize hayran” gavuru yatırıma gelmeyince..
Ve tabii, büyük/yandaş/besleme sermaye fedakârlık sözcüğünü duymaya bile tahammül edemeyince..

Eeeee! Ne kalıyor geriye? Geçmediği köprü, uçmadığı havaalanı, uğramadığı şehir hastanesi için bile cebinden para tırtıkladıkları insanlar.


Bütçe bunu da ayan beyan gösteriyor. Sosyal güvenlik kalemleri zayıflıyor. Üstelik işaretler, meselenin bununla kalmayacağını gösteriyor.

Pek çok alamet var. Ama size tek ve çok anlamlı bir örnek vereceğim.

Karar gazetesinde İbrahim Kahveci, zihinlerdekini açık edivermiş. Aynen şöyle:

“Bütçe gerekçesinde ne diyor biliyor musunuz?

-Yatırıma para yok.

-Emeklilik sistemi resmen çökmüş.

AK Parti iktidara geldiği 2003 yılında sosyal güvenlik sistemine yapılan transfer harcaması 15 milyar 922 milyon liraydı. O paranın 2018 yılı değeri 56 milyar TL etmektedir. Oysa 2018 yılında sosyal güvenlik sistemine bütçeden aktarılacak transfer harcaması 148,6 milyar lira olarak tahmin edilmektedir. Ve 2019 bütçesinden ise sosyal güvenlik sistemine bütçeden aktarılacak para 188 milyar lira olarak hesap edilmektedir.

Nereden nereye...

Ya da ver ver ver nereye kadar?”

İbrahim Kahveci’nin yazısının başlığı da bu zaten: “VER VER VER NEREYE KADAR!”

Beyefendiye göre, iktidar.. Pardon ÜLKE öncelikliymiş.

İktidar.. Pardon ÜLKE için (bakın burası çok önemli!!) 2002 yılında olduğu gibi insanlar kendi kazancından vazgeçmeliymiş:

“Bugün toplumda gelecek sorumluluğu duygusunun yok olduğunu gözlemliyorum. Kimse ülke geleceği hakkında bir endişe ve parlaklık duymuyor-görmüyor. Herkes siyasetin getirdiği hava ile bugünü kurtarma peşinde. İnsanlar kendi hayatlarını bireysel olarak düşünüyor. Ülke ne olmuş, ülke kazanmış mı vs düşünce yok.
Bugün sosyolojik olarak irdelenmesi gereken toplumsal durumlar söz konusu. Neden 2002 yılında kendi kazancımızdan vazgeçerek ülke kazancına oy vermiştik. Ve şimdi neden ülke kazancından ziyade kendi kazancımıza yeniden bakar olduk?”


Bu söylemin önümüzdeki günlerde daha sık duyulacağından emin olabilirsiniz. Önce algı oluşturulacaktır..

Ardından da Türkiye’nin parasını ve daha önemlisi gençlerinin canını akıttıkları savaşta yeni bir cepheye denk getirip “ÜLKE KAZANCINA” bakacaklardır.

Öyle ya!

İktidarın.. Pardon ÜLKENİN de bir dayanma gücü var: Ver ver ver nereye kadar!

Ya muhalefet?

Onlar ne yapar acaba?

Ben de İbrahim Kahveci’den ilham alıp sorsam ayıp mı kaçar: KONUŞ KONUŞ NEREYE KADAR!!!!
Yeter!

Fatih Yaşlı’nın BİRGÜN’deki köşesinde yazdığı gibi CUMHURİYET SAVUNUSUNUN HIZLA RADİKALLEŞMESİ GEREKİYOR. Bunun için de öncelikle artık konuşmamak gerekiyor. Evet lütfen konuşmayın artık. Cumhuriyet’i yok olmaktan kurtarmak için eylem planınızı hazırlayın. Ve harekete geçin.

Yoksa.. Dağılabilirsiniz!