Tiyatrocuların seslerini duyurmak için başlattığı susma eylemi 8’inci gününde. Tiyatro yasasının şart olduğunu belirten oyuncular, “Bu normali kabul ederek hayatımızı sürdürmemiz mümkün değil, konuşturmayın bizi” diyor

‘Konuşturmayın şimdi bizi!’

Işıl ÇALIŞKAN

Pandemiyle birlikte tiyatroların var olan sorunları daha da arttı. “Bu normali kabul ederek hayatımızı sürdürmemiz mümkün değil” diyen oyuncular çaresizliğin karşısında bu kez farklı bir dil arayışına girdi. Cenk Dost Verdi, Deniz Elmas ve Ulaş Kaya tiyatro yasası taleplerinin yerine getirlmesi için 29 Temmuz’da susma eylemi başlattı.

Her sabah saat 10.00’da Kadıköy’deki Moda Sahnesi’nin önünde buluşan tiyatrocular, akşam 22.00’ye kadar susuyorlar. Yalnızca 17.00 ve 18.00 arası sohbet molası veren oyuncular, kendilerine destek vermeye gelen kişilerin sorularını yanıtlıyor.

Oyuncular 17 Ağustos’a kadar sürdüreceklerini belirterek, “Sahneye çıkana kadar demiştik fakat yalnızca bununla sınırla kalmayacak başka eylemlerle, tepkimizi, devletin kayıtsızlığını görünür kılmaya devam edeceğiz” diyorlar. Eylemin 8’inci gününde olan oyuncularla konuştuk.

Asıl tehlikeli olan suskunluğun “Bu yok sayışı ideolojik bir yaklaşım olarak görmemek” olduğunu söyleyen Cenk Dost Verdi, sorunlarının Kültür Bakanlığı tarafından acilen çözülmesini istedikleri için bu yolu seçtiklerini ifade ediyor. Verdi, “Problemin mağdurları arasına sıkışıp kalmış her türlü konuşma, polemik. Görüyoruz ki bir mağduriyet edebiyatı olarak algılanmaktan öteye geçmiyor. Failin dâhil olmadığı bu güya ses çıkartma hali dolayısıyla bir etki, sonuç doğurmuyor. Ve işi sadece tiyatro olan bizler her geçen gün mesleğin dışına itiliyor ve büyük bir gelecek ve güvence kaygısı yaşıyoruz. Şimdiye kadar konuşulan dilin aksine bu defa bir tiyatronun önünde zihnimizi ve bedenimizi sessizliğe teslim edip daha farklı bir dil arıyoruz” diyor.

KAFEDE ÇALIŞMAK GÜNÜ KURTARIYORDU

“Bu eylemin bizler için en spesifik amacı önce bizi dönüştürmesi” diyen Verdi, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben daha ikinci gün şunu fark ettim. Eğer bunu yapmayıp tüm bu süreci bir kafede çalışmaya devam edip sadece günü kurtarmak uğruna benliğimi öteleseydim yarın çok pişman olurdum. Örgütlü ve topluca verilen tepkiler yapılan eylemler kadar bireysel uyanışın, bireysel göze alışın değeri de büyük ve son zamanlarda en çok bu baskılanıyor. Her hak arama mücadelesi derhal kriminalize edilerek devlet erki kendine düşman üreterek baskısını artırıyor. Biz en başta bu korku duvarını kendi hayatımızda ve mesleğimizle ilgili alanda aşmak istedik ve aştık, aşıyoruz. Ve tekrar sahneye çıkana kadar susacağım. Olmadı başka bir şey, o da olmadı yine başka bir şey!”

Sorunların katlanılamaz hale gelişi ile susmanın diğer bir anlamını aramaya ittiğini belirten Deniz Elmas, “Bu normali kabul ederek hayatımı sürdürmem mümkün değil, konuşturmayın beni!” diyor.

7 TALEBİMİZDEN 1’İ MIŞ GİBİ YAPILDI

Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi oluşumu ile devlet, 5 buçuk ay önce Kültür ve Turizm Bakanlığı’na 7 maddelik bir tedbir ve destek paketi ile ilettiklerini hatırlatan Elmas, “6’ncı ayımıza giriyoruz ve sadece birinci maddemiz olan KDV’ler kaldırılsın talebimize -mış gibi davranıldı. Biz kendi adımıza buna kanmadık açıkçası. Çünkü geçici değil kalıcı çözüm istiyoruz. Kamusal varlık olan tiyatrolarımızın taleplerinin bizler için neden acil olduğunu duymamak mümkün değil, duymazdan gelmek bir tercih olabilir diye düşünüyorum. Kaldı ki biz hiç bir güvencesi, geleceği olmayan, hatta şimdisini göremeyen Ulaş, Cenk ve ben susarak bunu haykırıyoruz. Çünkü yetti” diyor.

Tek isteklerinin mesleğini yaparak yaşamak olduğunu ifade eden Elmas, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Daha öncede bu talebimiz vardı şimdi de pandemiden ötürü yapamıyoruz mesleğimizi. O zaman da anayasadaki “devlet sanatı ve sanatçıyı korur” maddesine neden dâhil olmadığımızı sorgularken buluyoruz kendimizi ve görüyoruz ki meğer bizim insan olarak da bir tanımımız yokmuş ülkede. Bu çok korkunç bir gerçek değil mi? Bu ‘hakikati’ öncelikle tiyatro camiasında ki ödenekli ödeneksiz tüm tiyatro emekçilerinin görmesi, bu çığlığı/gürültüyü herkesin duyması ve sorumluluklarımızdan kaçmamamız gerektiğinin anlatmak için susuyoruz. Ayrıca konservatuvar tiyatro bölümü okuyan öğrencilerin ve yemi mezunların da bu mesleki sorumluluğu almaları gerektiğini fark etmeleri için de susuyoruz. Neredeler? Susuyoruz ki duyabilelim.”

***

TİYATROCULAR SUSMA EYLEMİNDE : MADEM SUSUYORUZ LAYIKIYLA OLSUN DEDİK!

Ulaş Kaya ise, “Susmamız mecburiyetten değil, hiçbir şey olmamışçasına hayatımıza devam etmek istemediğimiz için bir itiraz. Bir teslimiyet değil, bilinçli bir sükûttur” diyor.

Devlet tarafından başka işler yapmak zorunda bırakıldıklarını anlatan oyuncu, “Devletin kayıtsızlığına tepki göstererek kendimizi bir parça olsa sağaltmaya çalışıyoruz. Buna müsaade etmek, izin vermek yerine bu tür bir devinimin içinde olmak istiyoruz. Sürekli yaşadığımız durum şikâyet tutuculuğuna dönüyordu ve bu tutumu gerici buluyoruz. Buna müsaade etmemek için başka bir dil arayışı içinde olmamız gerektiğini düşündük. İnsanlar susuyor, biz de madem susuyorsak layıkıyla susalım istedik” diye konuşuyor.


Kaya sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ödenekli tiyatro çalışanının sadece sahneye çıkmak gibi bir derdi varken bizim tiyatromuza şeker, tuvalet kağıdı almak, sigortaların yatırılması gibi dertlerimiz var. Bizim varlığımızdan haberdar bile değiller. Acaba Kültür ve Turizm Bakanı hiç gelip bir özel tiyatroda oyun izlemiş mi, ben hiç duymadım, görmedim. Bir televizyon programında alaycı bir dille “400 özel tiyatro var ama 300 kişi sigortalı” dedi. Bir kere her şeyi en başta bir devlet problemi olarak bir yönetim problemi olarak görmek zorundayız. Bu kültür sanat ortamını tesis eden bizler miyiz? Aldığımız en ufak bir iğnenin vergisini bile alıyor ama mesleki olarak tanımsız bırakıyor, ticaret odasına bağlıyor, yüzde 38 vergi alıyor sonra da 400 özel tiyatro ve 300 sigortalı! Pardon bu mu problem? Peki neden denetlemiyorsun öyleyse, neden daha iyi bir kültür sanat ortamı yaratmayı dert etmiyorsun? Peki biz nasıl varlığımızı sürdürelim bu durumda? Özel tiyatroları denetleyecek ve daha sağlıklı bir ortam yaratılmasına teşvik eden devlettir.”