Cumhur ittifakı, tüm yetkiyi şahsında toplayan Cumhurbaşkanı’nın iktidar koltuğunda geçirdiği 17 yılın ardından hâlâ ülkeyi tam da 500 yıl önce Niccolo Machiavelli’nin tarif ettiği şekilde yönetmeye devam edebileceğini düşünüyor. Machiavelli, 1513 yılında yazdığı kitabında prensin iktidarda kalabilmek için sevilmeye değil daha çok korkulmaya ihtiyaç duyduğunu savunur; O’na göre iyilik yaptığında prens savunmasız kalır oysa; korkulmak […]

Cumhur ittifakı, tüm yetkiyi şahsında toplayan Cumhurbaşkanı’nın iktidar koltuğunda geçirdiği 17 yılın ardından hâlâ ülkeyi tam da 500 yıl önce Niccolo Machiavelli’nin tarif ettiği şekilde yönetmeye devam edebileceğini düşünüyor.

Machiavelli, 1513 yılında yazdığı kitabında prensin iktidarda kalabilmek için sevilmeye değil daha çok korkulmaya ihtiyaç duyduğunu savunur; O’na göre iyilik yaptığında prens savunmasız kalır oysa; korkulmak savunmanın bir parçasıdır. Cumhur ittifakı, İstanbul yenilgisinin ve hemen ardından siyasal baskıyla yargıdan çıkarttığı seçim iptali kararının ardından şimdi savunmadadır. Yani Erdoğan-Bahçeli ittifakı için şimdi korkutma zamanıdır. “Her şey çok güzel olacak” diyen sanatçıların örneğin Cem Yılmaz’ın artık sevilemeyeceğini söylemekten çekinmeyen Bahçeli, yenilenecek seçim için ‘yıldırımlar çaksın’ sloganını önermektedir. Kelime oyunlarını ve mânileri pek seven devlet büyüğümüz, uydurduğu bu sloganla yalnızca Binali Yıldırım’ın ismine gönderme yapmıyor aynı zamanda çakıp düştüğü yeri yakan yıldırımlarla seçimi kazanabileceklerinin de altını çiziyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, her şeyin çok güzel olmasını umut eden iş dünyasına haddini bildirirken, Erdoğan iktidarının kalemşörleri ‘her şey çok güzel olacak’ sloganının Fetö tarafından bulunduğunu uydurup yazarak kalemlerini biliyor.

31 Mart’ın hemen sonrasında CHP Genel Başkanı’na düzenlenen linç girişiminin ardından tek bir kişinin dahi tutuklanmamış olması, Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’ın katıldığı bir televizyon programından sonra siyah bir Doblo ile takip edilerek beyzbol sopalarıyla darp edilmesi, kullanılan dil, üslup ve art arda sıralanan tehditler, cumhur ittifakı seçmenleri dışında kalan tüm kesimlere açık bir gözdağıdır. İş öyle bir hal almıştır ki, “her şey çok güzel olacak” deme cesaretini gösteren isimlerin fişlendiği açık edilmekte, sözleşmeleri iptal edilmekte, parasal yaptırımlar devreye sokulmakta, bu isimler bazı şehirlere alınmamakla tehdit edilmekte hatta önceden verilmiş ödülleri ellerinden alınmaktadır. Yaratılmaya çalışılanın bir korku iklimi olduğu açıktır; ne kadar ileri gidilebileceğini önümüzdeki 40 günlük süre gösterecektir. Bu noktada her kim olursa olsun sesini yükseltmekten, değişim umudunu haykırmaktan, “korkmuyorum” demekten çekinmiyorsa bırakınız sonuna kadar konuşsun. Konuşanı susturmaya, geçmiş suskunluklarını hatırlatmaya, niyetini okumaya kalkmaya gerek yoktur. Ben kendi adıma her zamankinden daha çok konuşmaya kararlıyım. Geçmişte, kimin başına geldiğine bakmaksızın her türlü haksızlığa karşı sesimi yükseltmiş olduğum için de vicdanen de rahatım. O ayrı konu. Bu herkesin kendi vicdan muhasebesi.

Ama ülke tarihinin dönüm noktası olma ihtimali yüksek 23 Haziran seçimi öncesinde konuşanı yüreklendirmek, etrafında koruma kalkanı oluşturmak, el ele vermek, bir olmak, iri olmak ve diri olmak zorunluluğu vardır. Çünkü ‘tuzaklara karşı tilki, kurtlara karşı aslan’ olması gereken yalnızca Floransalı Medicilerin Prensi değildir. Baskılara, dayatmalara, haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı yan yana durmayı başaracak milyonların yani halkın coşkun akan seli, bir büyük sandık devriminin habercisidir.