‘Adam’ diyor ki “cadı avıysa, cadı avı”, “kitap, bomba kadar tehlikeli”, “ha bildiri, ha kurşun”. Bu ‘adam’la konuşulamaz.

Bizim akademisyenler bildirisini, önüme gelseydi de imzalamazdım: Bunlarla ne diyalog kurulur, ne müzakere yapılır; bunlar kurşunla bildiriyi, kitapla da bombayı bir tutan, söze karşı bomba, bildiriye karşı da kurşun kullanmayı meşrû gören caniler.

Hırıstiyanlar için ‘ilk günah’ ne ise, ‘tedhiş’ yerine ‘terör’ kelimesinin kullanılması da, aynen o. Terör, ki tam karşılığı Türkçe’de var, tedhiş; yani insanları dehşete, bu suretle de mefluç (felç olmuş) hâle düşürüp söyleyeceğini söyleyemez, yazacağını yazamaz, yapacağını yapamaz hâle getirmek; kısacası korkutmak, ürkütmek, tırsıtmak, yıldırmak.

‘Terör’ün TDK lügatinde da karşılığı ‘yıldırı’. İşte tam tamına bu yüzden de ‘terör örgütü’ diye bir örgüt türü olamaz: İnsanları dehşete düşürüp mefluç hâle getirmeyi bir yöntem olarak kullanan örgütler olabilir; ama, yegâne eylem biçimi ve nihaî hedefi insanları dehşete düşürmek olan bir örgüt olamaz.

Şöyle de söyleyebiliriz: Nasıl ki kapital sahibi olmadan, kapitalist olunamaz, tedhişe başvurmadan da tedhişçi (terörist) olunamaz. Daha bir açalım: Kişinin ortaya koyduğu eylem, insanları dehşete düşürecek bir mahiyette değilse, bu faaliyetin terörle bağlantısı kurulamaz. Ama, bir kuruluşu ‘terör örgütü’ olarak yaftaladınız mıydı ki, artık onun ortaya koyduğu her faaliyet, terör; bu faaliyete şu ya da bu ölçüde paralellik gösteren her tavır da teröre destek veya terör propagandası olarak nitelendirilecektir.



Burada yapılan, hukukun en evrensel ilkesi olan ‘yasayla tanımlanmamış suç olmaz’ın temelden ihlalidir: Terör örgütü olarak yaftalanmış kuruluş, diyelim “mavi güzeldir” dedi, siz de o gün mavi gömlek giydiniz, artık terör örgütü yandaşı, propagandacısı veya destekçisi olarak ilân edilip, suçlanıp yargılanabileceksinizdir.

Terörizm, bir eylem biçimi olduğuna göre, eyleminin içeriği itibariyla insanları dehşete düşürmek gibi bir hedefi veya sonucu olmayan bir faaliyette bulunmayan bir insan, grup, örgüt veya kuruma ‘terör maşası’ demek de, ya kafadan çatlaklık ya ahlâken yamukluk ya da siyaseten faşistlikten başka hiçbir şeye delalet etmez. Ancak, AKP de bu çerçevenin dışında hiç bir şey yapamaz; zira, kendisi 12 Eylül darbecilerinin en has çocuğudur: En has çocuk; ama, gayriresmî/meşru, kayıtdışı; bu zürriyetin kıyakçısı da (haralardaki işlemsel anlamı esasında) Turgut Özal olmak üzere.

AKP, korsan kapitalizmin iktidarıdır. Korsan; yani, merdiven altı, kayıt dışı, kaçak, kaçamak, gecekondu misali gece yarısından sonra, yarı veya alacakaranlıkta iş gören hırsız ve/veya darbecilere mümasil; torba yasalar ve referandum paketleri üzerinden, Sayıştay raporlarını bile Meclis’ten ve milletten kaçırarak.

12 Eylülcü eşkıya, büyük/komprador kapitalizmi her türlü engelden azade kılacağım derken, bunların önüne öylesine geniş ve pürüzsüz bir otoyol döşemiştir ki, bu uçak pistine gayri nizamî yollardan yandan nüfuz ve bir kere nüfuz ettikten sonra da aradan sıyrılıp en önlere geçme fevkalade kolay hâle gelmiştir; ki, AKP’nin başlangıçta nizam tanımaz, şimdilerde ise gayri meşrûluktan kaçınmaz ve de utanmaz iktidarı işte bu şekilde tesis olunmuştur: AKP’nin hukuk tanımaz pervasızlığı, arızî bir tezahür değil, kendi açısından doğrudan doğruya sınıfsal bir zorunluluktur.

Kıssadan hisse: AKP’yi hukuka saygıya davet etmek, köpeği ısırmamaya ikna etmeye mümasil, nafile bir gayrettir.