“Saraya giden CHP’li” yaygarası adı geçen aktörler için negatif/pozitif etkilerinden daha önemli şeyler gösterdi. En önemlisi yıllar yılı muhalefet olarak kabul edilen “toplamın” ülkemizi ve dünyayı takip ederken beslendikleri entelektüel kaynakların ve rol modeli olarak belledikleri figürlerin pespayeliği ortaya çıktı. Her kritik kavşakta siyasi tercihlerini sermaye ve iktidardan yana kullanmış, bu tercihlerinin sınıfsal niteliğini de vatan/millet/bayrak söylemleri ile örtenler umarım sorgulanmaya başlanır. Sorgulamak bir yana, çok güçlü ileri dinamikler barındıran -başta CHP seçmenleri olmak üzere- kitleleri sinsi bir şekilde gerici/sağ politikalara yedekleyenlerden entelektüel ve fiili bir “kopuş” yaşanması bu yaşananları olumluya bile çevirebilir.


Kopuştan kastım kabaca “iktidarın sınırlarını belirlediği alanda uyumlulaşarak yapılan siyasetin, tüm dinamikleri ve aktörleri ile reddi”. Üstelik bu kopuşun sadece siyasi iktidarla mücadelede değil, iktidar mücadelesi veren partilerin kendi içlerinde yaşamaları artık çok hayati. Kendi içerisinde bu kopuşu yaşamayan örgütlü yapıların enerji ve potansiyellerini heba etmeleri; Giderek iktidarı dönüştürme olasılığı olan enerjileri boşaltarak ve heyecanı öldürerek iktidarı yeniden üreten bir fonksiyon üstlenmeleri kaçınılmaz. Aksi halde Zaman içerisinde görünürde bir iktidar değişikliği olsa bile değişenin sadece isimler olduğu çelişkilerin ve kazananların hep aynı olduğu, hatta mücadele ediyor göründükleri iktidarın gömlek değiştirmiş hali olduğu ortaya çıkar. Sermaye adına direksiyona oturanın isminin değiştiği bir aldatmaca! İşte bu riskin işaretleri arttığı için bu kopuş çok hayati.

Son günlerde yaşanan birkaç olaydan örnek vermeye çalışayım. “Sine-i millet” ve “TBMM’den çekilme” seçeneklerini tartışan HDP “demokratik ve meşru zeminlerde mücadeleye devam” kararı alarak “erken seçim” çağrısı yaptı. CHP “HDP erken seçim talep etmekte haklı. Erken seçim çağrısında bulunmuyoruz ama getirirlerse ‘Evet’ deriz” dedi. İYİ Parti ve SP’ den de en azından olası bir erken seçimi öngördükleri yolunda açıklamalar geldi. Ama hiçbir parti olası erken seçimin “iptal” edilmesi ihtimaline dair bir söz etmediler. Hadi 7 Haziran ve 31 Mart İstanbul seçimlerinin iptali sürprizdi diyelim! Ama iktidar HDP’nin kazandığı belediye seçimlerini iptal edeceğini seçimden önce ilan etmişti ve etti de. Şimdi yapılacak bir seçimin sonuçlarının tanınacağına dair statü değişikliği olmadan seçim eksenli siyaset iktidarla uyumlulaşan bir siyasettir.

Demokratik ve meşru zemine hiç girmeyelim!

İktidara dönük mücadelede başarılı olmak için CHP’nin iç siyasetinde de bir kopuşun yaşanması zorunlu. Bunun için de ilk ve en önemli adım; Anadolu Solu tartışmaları ile başlayıp Ekmelettin İhsanoğlu tercihi, dokunulmazlıklara evet demek, savaş tezkeresine destek, partinin dilinin ve kadrolarının dinselleşmesi, tüm bir devlet aygıtının sorumlu olduğu bazı geçmiş uygulamaların (türban yasağı gibi) “sorumluluğunun” üstlenilmesi vs. gibi tercihlerin danışman etkisinde ya da siyasetsizlikle belirlenmiş “yanlış” siyasi tercihler değil, bilinçli ideolojik tercihler olduğunun farkına varmak olacaktır. Özellikle bu tercihlerin iktidarı ele geçirmek için “taktik” hamleler olarak kabul etmenin, kırılgan bir kayıt dışı siyaseti kurumsallaştırdığını ve tabanı dönüştürdüğünü görmek gerek.

İkinci olarak her bir partilinin bu ideolojik tutumla, parti tabanı, Programı ve Tüzüğü arasındaki devasa uçurumun farkına varıp, bu uçurumun hangisinden yana kapatılması gerektiğine dair net bir cevap vermesi gerek. Saraya giden CHP’li tartışmasının ortaya çıkardığı ve ittifaklara da yansıyan kırılganlığın nedeni de bu uçurum.

İçinde bulunulan kurultay süreci parti içinde uyum politikalarını ve figürlerini ret etmek ve sahici bir iktidar değişimini hedefleyen bir partinin inşası için bir fırsat.